Nuri KAHRAMAN - Anasayfa
  - Arşiv
     - MIZRAP 2009, (MIZRAP 2009)
GELENLER, GİDENLER, KALANLAR
1033 defa okundu,

GELENLER, GİDENLER, KALANLAR!

Mâlum, geçtiğimiz hafta sonu havalar çok güzeldi. “Yazdan kalma” diye tâbir edilen cinsten. Bunu fırsat bilerek çocuklarla köy ziyâreti yaptık. Dünyâya 10 gün önce, anneannesinin köyü Yaraşlı’ya ilk defâ gelmiş bulunan Ayşe Begüm hanımefendi ile de yüz yüze gelmem orada oldu. 1 hafta sonra da Bulancak Pazarsuyu’na, babaannesine gidecek.  Öyle tatlı ve güzel ki! Nûri eniştesine uzun uzun baktı, hem de gözlerini kırpmadan. “Bu ne biçim adam?” diye geçmiş olmalı içinden. Öylesine inceler gibiydi yâni! Her neyse, devran el verirse ilerde sorarız konuşmaya başlayınca; “neydi o, tanımaktan çok irdeler gibi bakışlar öyle?” diye! 

Elvin-İbrâhim çifti ve âilelerinin mutlulukları sonsuz. Rabbim tamâmına erdirsin inşâllâh. Ayşe Begüm Hanımefendi daha şimdiden yenilikler ve bereketler getirdi âileye. Babası, daha ilk günlerde girdiği imtihanda başarı göstererek istediği bir yere, Giresun merkezde bir göreve geldi. Kız, şehirli geldi şehirli gidecek; öyle anlaşılıyor.

Yüce Rabbimizin lütuflarına sonsuz şükürler olsun. Onun doğumundan bir hafta kadar önce bizim tarafta da bir Ayşe teşrif etti dünyâya; Ayşe Deniz hanım. Kulağına ezan okumam için daha ilk günden çağırdılar. Amcamın oğlu Bülent Bey ve eşi Burçin Hanım’ı buradan tekrar tebrik ediyoruz. Her sâniye her şey yenileniyor. Çocuklar sabâhlar gibi bir tâzelik getiriyorlar çevrelerine ve çağlarına. Yenilik, ümit, heyecan. Yüce Rabbimiz ümitli yürekleri, hayırlısından muratlarına erdirsin inşâllâh… Cümlenin mutluluklarını sonsuz kılsın!

O gün köyde, belki son meyvelerimizi topladık ağaçlardan. Yarıdan fazlasını kuşların gagaladığı, diğerlerinin de sularının çekilmeye yüz tuttuğu, ama tadından bir şey kaybetmemiş olan üzümler mevsimin son ikramları olmalıydı. Babamlar da, bizim köyden incir getirmişlerdi. Annem hep yaptığı gibi çevreye de dağıtmıştı az da olsa. Çarşıya geldiğimizin sabahında bana da yemek nasîp oldu tekrar. İlk bakışta bayağı buruşmuşlardı ve câzip görünmüyorlardı ama çok lezzetliydiler yine de. Hem neden olmasın ki, yıllanmış kuru incirleri satın alıp alıp yemiyor muyuz aylar sonrasında onca bayatlığına rağmen?

GELEN AYŞE, GİDEN NEŞE!

Daha Pazar akşamından almıştık ölüm haberini. Pazartesi köyümüzde cenâze var. İkindiye kalkıyor. Öğleyi müteâkip annem ve babamla yola çıktık. Havalar yine hafta sonu olduğu gibi. Güz manzarası tamâmen hâkim olmuş tabiata. Yapraklar uçlarından kıvrılmış. Kimi tamâmen kuruyup dökülmüş.

Yol inşaatı hızla devam ediyor. Dedeli’deki viyadükün ayakları tamâmen yerleştirilmiş. Çavuşoğlu’ya kadar en kısa zamanda bitirme kararlılığı gözüküyor ekipte. Gece-gündüz çalışılıyor.

Köye vardığımızda okul yanlarının arabalarla dolmuş olduğunu gördük. Cenâzeye katılım çoktu. Okulun yanını geçip Hacılar Çayırı dediğimiz yere geldik. Her taraf insan. Öbek ya da grup hâlinde çayırda, birbirlerine kısa aralıklar bırakarak serpilmiş 5 armut ağacından birine yaslanmış ya da ocakların arasına çekilmiş şekilde sohbet ediyorlar. Köyümüze bu perspektiften hiç böyle uzun uzun bakmamıştım. Buradan her taraf daha bir başka gözüküyor. Demek ki her açı ayrı bir görüntü kazandırıyor bakanlara.

Merhûmenin yeğeni, Eymürlüler Derneği Başkanı Bahtiyar PALA başta olmak üzere, diğer yakınları ve çocukları bekleniyor. Gece İstanbul’dan yola çıkmışlar. Şu an Ünye-Fatsa civârındaymışlar. O arada namaz oldu. Öğlede olduğu gibi tekrar çadırlar serildi. Ezan okunup cemaatle namaz kılındı. O arada gelecekler geldi. Feryâd ü figân koptu. Evin önündeki helâlleştirmenin ardından okulun düzünde Yusuf Ziyâ ÖZTÜRK hocamızın imâmetinde namazı kılındı. Mezarlığın, okulun hemen yanıbaşındaki kısımında da toprağa verildi. Allâh mekânını cennet eylesin…

Yatan değil, yeten ölür derler ya; aynen öyle. Yaklaşık 11 yıl önce kocası Şevket Amca’ya bahçede koyun yayarken kâlp vurmuş, orada öyle kalakalmış, çok sonraları fark edilmişti. O günden bu güne kâlbinde pille yaşıyor. Ha bugün, ha yarın misâli, eller yürek üstünde. Derken 1,5 yıl önce gencecik evlâtları Güngör Kardeş bir trafik kazâsında rahmetli oluyor. Yüreklere ateş düşüyor. Evlât acısının zorluğunu tadanlar hep söylüyor. Murâdiye Yenge’nin yaşadıklarını komşuları anlatıyor. Allâh sabır versin. Dehşetinden korusun! Rabbimiz kimseye taşıyamayacağı yük yüklemesin…Âmin!

Öte yandan, Murâdiye Yenge de o gün tarlada bel bellemiş. Bir sürü işler yapmış. Köyde iş tükenir mi? O arada kocası Şevket Amca sık sık olduğu gibi rahatsızlanmış. Pazar dememiş, tatil dememiş; onu bir şekilde doktora götürmüş getirmiş. Akşam normal bir şekilde yenilmiş-içilmiş, istirâhate geçilmiş. Bir zaman sonra Şevket Amca lâvabodan dönünce bir inilti sesiyle karşılaşmış. Arada-sırada olduğu gibi bir baygınlık zannetmiş. Daha sonra ambulans çağırma falan derken emr-i hak vâkî olmuş.

Geçen Cuma sabahı mescidde tanıştığımız Sinop-Ayancık doğumlu Hâşim kardeşe buralarda ne aradığını sordum. Buralardan evliymiş, kayınvâlidesi yoğun bakımdaymış; onun için gelmiş. Durumunun ağır olduğunu söyledi. Geçen akşam namaz çıkışı cenâze falan konuşuluyor. Sorduğumda, meğer beklenen değil de onun âbisi ölmüş. Kayınvâlidesi şimdi biraz iyileşmiş. Kendisi dün sabah İstanbul’a döndü. Neye niyet, neye kısmet? Velhâsıl, kimin kimden önce ya da sonra gideceği belli değil.

Ayrıca, gelenler sevinçler getiriyor, gidenler de ağız tadını bozup neş’eleri kaçırıyor! Ama, devrân böyle. Hepsi de bizim için; gelmek de, gitmek de! Peygâmberimiz (SAV) “Ağız tadını bozan ölümü çok anınız!”, “Ölmeden önce ölünüz!” buyuruyor.

Yüce Mevlâ hayâtımızı da, memâtımızı da hayırlı eylesin. Hâşim Kardeşin de dönüp-dolaşıp vurguladığı gibi son nefes çok önemi. Hepimize o anda îmânla can vermeyi nasîp eylesin ves’selâm…

 

ORDU HAYAT GAZETESİ

11.11.2009