Nuri KAHRAMAN - Anasayfa
  - Arşiv
     - MIZRAP 2009, (MIZRAP 2009)
GÜLE GÜLE ARKADAŞIM..
1104 defa okundu,

GÜLE GÜLE ARKADAŞIM…

“Ordu'dan mutlu ayrılıyorum. Cemaatten ve arkadaşlarımızdan memnun ayrılıyorum. Asla kimseye kırgın değilim. Herkese hakkımı helal ediyorum. Ben de helallik istiyorum"

Bu sözler, Trabzon müftüsü olarak tâyini çıkan Sn.Veyel ÇAKI Bey’in, kendisi için düzenlenen vedâ yemeğinde yaptığı konuşmadan.

Bizler de hakkımızı helâl ediyoruz Sn. Hocam.

Yolunuz ve bahtınız açık olsun. Gerçi burada hiç de gönlünüzce bir hizmet süreci yaşayamadınız. Evdeki hesaplar çarşıya uymadı. Hiç kimse böyle olsun istemezdi. Ama, oldu işte! Hâlbu ki, bizim nesil ve câmianın hemen hemen hepsinde mevcut bulunan ne ideâller ve ne hayâllerle gelmiştiniz kendi coğrafyanıza. Daha ilk günlerde bunu şöyle ifâde ediyordunuz:

 "Bu coğrafyayı tanıyorum, bu coğrafyanın insanıyım. Ancak elbette, ilk olarak meslekî gözle Ordu'yu tanıyacağız. Bunun için belki 6 ay belki daha az bir süre Ordu'yu her yönüyle yakından tanıyarak çalışmalara başlayacağız. Elbette bu bir ekip işi ve çok hassas bir görev, bir şeyler ortaya çıkacaksa onlarla birlikte olacak."

Ama siz öylesine bir hizmet aşkıyla doluydunuz ki, değil 6 ay, 6 gün olmadan, -kimsenin belki de adını bile öğrenme fırsatı bulamadan- hamlelere başladınız. Sizin bu hızınız ve “ekip” kelimesi kendince bir ritmi olan teşkilâtta şaşkınlığa ve tedirginliğe sebep oldu.

Teşkilât zâten bu anlamda sancılıyken sizin bu beyanlarınız, ‘acabâ’ları artırdı. Üst düzey bürokrasideki yenilikler, uygulamalardaki sürprizler şaşkınlıkları besledi. Üstüne üstlük, bir de müftü gel-gitleri sizin de, teşkilâtın da balansını bozdu. Bundan herkes, her şey nasîbini aldı. Ama siz işinizi çok ciddîye alıyordunuz ve de çok hassastınız. Bunu gelir-gelmez açıklamıştınız:

"Bu öyle hassas bir görev ki bir iyiliğin karşılığını, hemen belki yarın değil, 20-30 sene sonra görürsünüz, ama aynı şeklide bir hatânın tamiri için de çok uğraş vermeniz gerekir. Ve o hatâ belki bir kanser hücresi gibi tek başına kalmaz, çoğalır. Onun için özenli olmak gerekiyor.”

Siz ne kadar özenli olursanız olunuz, biraz da şartların elvermesi gerekiyor.

“İNSANIN İSTEMEDİĞİ OT BAŞINDA BİTERMİŞ!”

“Ben televizyonlara çıkarak, tanınmak için ya da şöhret için ya da başka bir sebep için dînî hayat adına tutarsız şeyler söyleyenleri temiz insanların vicdanlarının ve dudaklarının bağışlayacağını sanmıyorum."

Çok doğru söylüyorsunuz. Ancak, “insanın istemediği ot başında bitermiş!” diye bir ata sözü var. İstemediğiniz hâlde elinizde olmayan sebeplerle hep ekranlarda oldunuz. Bırakın yereli, ulusalı; dünyâ medyasına geçtiniz. Belki üstleriniz ya da siyâsîler sâyesinde. O da sizin şansınız.

Aslında, o, başta söylediğiniz 6 aylık süre, va’zlarda, hutbelerde hep konu edilen, özel sohbetlerde tavsiye buyurulan SABIR, meslektaşınızın emekliliği beklenerek gösterilebilseydi o da memnun, siz de memnun, herkes memnun; hizmetler tadıyla-tuzuyla sürüp giderdi -demiyorum- gidebilirdi.

Hem siz vaazlarınızla daha ilgi topluyordunuz. Süre dolunca da makâmınıza gelir otururdunuz. Ama, neden olamadı, onu da tam olarak biliyor değiliz!

Her neyse, olan oldu; artık her şey amel defterlerine havâle. Ancak, yaşadığınız bunca strese rağmen vedâ programında serdettiğiniz şu sözler olgunluğunuzun, âlîcenâplığınızın ve -sayın yeni vâlimizin de tesbitiyle- vakarınızın bir ifâdesi:

“Ordu’dan ayrılıyorum, fakat kimseye kırgın değilim.”

Yaptığınız işlerin özeti sadedinde de;“Göreve geldiğim dakikadan sonra  hep iyi hizmetlere imza atmak için uğraştım. Yapmak istediklerimin içerisinde başardıklarımız ve başaramadıklarımız var. İki şeyi çok önemsedik: Bir, ehliyeti öne çıkarmak istedik; yâni bozuk bir aletle mükemmel bir iş yapamazsınız. İkincisi; bayanlara yönelik din hizmetini önemsedik ve ön plana çıkardık.”

Çok doğru. Burada ayrıca Kur’an Kursu hizmetini de unutmamak gerekir. Yıllarca kafa yorulan, Tâceddin Bey’in iyice olgunlaştırdığı projeyi siz de kuvveden fiile çıkardınız. Çizimleri câmilerimizin kapılarını süslüyor. Ordu, onca med-cezirin içinden bir hizmet âbidesi görüntüsü çıkarmayı başardı. Tez zamanda temeli atılıp tamamlanır da Tâceddin Bey’le berâber açılışında buluşursunuz inşâllâh…

Bir de yukarda vurguladığımız gibi vaazlarınız ve ekran sohbetleriniz güzeldi. Ancak, gelişinizin ilk başında habercilere söyledikleriniz gibi bunlar da nazara geldi. Hep sözü edilen “Ahlâk modeli olmak” öncelikle yönetici konumundakiler için, bu çağda ve özellikle yöremizde -ahlâkî ve siyâsî şartları îtibâriyle- çok zor. Tesbit ettiğiniz şekliyle en az 6 ay durup beklemek, ondan sonra da ideâllerinizi en uygun tarzda eyleme geçirmek en güzeliydi. Söylemi eylemin önüne geçirmek sonucu nazara ve pazara getiriyor gibi gözüküyor.

Doğrusunu söylemek gerekirse hepimizin sizin şahsınızda gerçekleşeceğine inandığımız güzel  hayâllerimiz vardı. Ordumuz gerçekten mânevî, kültürel hizmetler yönünden çok zayıf kalan bir il. Ordu Müftülüğü ile ilgili yazdıklarımız bu hassâsiyet ve beklentilerimizin bir sonucuydu. Gönül, şimdiye kadar yazdıklarımızın kat kat fazlasını, hizmetler ekseninde yazmak isterdi. Ama, neylersiniz ki şartlar sizin için de bizim için de el vermedi. Olaylar hep hizmetin önüne geçti. İnşâllâh bundan sonrası böyle olmaz. Burada da, gittiğiniz yerde de. Bu da biraz hem sizlere hem de bizlere bağlı.

DİYÂNETİN TALTÎFİ

Son söz olarak şunu söylemek isterim. Diyânet teşkilâtı sizi, emeklilikte yaş haddinize az bir zaman kala, -Tâceddin Bey’de olduğu gibi- taltif ederek, hem memleketinize komşu ve hem de  hizmet yeri olarak bir gömlek önde bir ile verdi. Dileğim, selefinizin yaşadığı gibi bir tâlihsizliğe uğramadan tadıyla-tuzuyla emeklilik günlerine ulaşmanız. Böylelikle Trabzon halkının da, sizde olduğunu gördüğümüz ve inandığımız söz cevherinden ve hizmet kâbiliyetlerinizden istifâde etme imkânı bulması.

Umarım, son dönemlerde vâlilerimizin stajyerliklerini burada yapıp gittiği gibi, yaşananlardan sizin de yeni yeni tecrübeler edinmiş olarak, gittiğiniz yerde daha temkinli davranıp, en sonunda ve âhır görevinizde, tekrar şöyle demek zorunda kalmamanızdır:

“En önemli sıkıntımız, çok güzel dediğimiz şeyleri maalesef hayatımıza yansıtamıyoruz. Kötü ve yanlış dediğimiz şeyleri çok kolay yapabiliyoruz.”

Hizmet yolun-yordamın ve her türlü hayır bahtın açık olsun!

Allâh’a emânet ol sayın arkadaşım. Ve, “GÜLE GÜLE” ves’selâm…

 

ORDU HAYAT GAZETESİ

15.11.2009