Nuri KAHRAMAN - Anasayfa
  - Arşiv
     - MIZRAP 2009, (MIZRAP 2009)
FİDANGÖRDE YÜRÜRKEN..
1933 defa okundu,

FİDANGÖR’DE YÜRÜRKEN…

Bir gün, çocuklarla Yeni Fidangör denen caddede yürürken, İktidar Partisi İl binasının orada Emine Abla’ya denk geldik. Kendisini ve çocuklarını öteden beri tanıyoruz. Âilece görüşüyoruz. Belki sizler de tanıyor olabilirsiniz. O çevredeki insanlar onları tanıyorlar. Ellerinden geldiğince yardımcı olmaya çalışıyorlar.  Yenimahalle’de, Otogar’la İmam-Hatip Lisesi’nin arasında bir yerlerde oturuyorlar.

Kendileri onurlu bir hayat mücâdelesi içerisinde. İmkânlar dâhilinde, sebeplere sarılarak çocuklarını okutmaya, işe yerleştirmeye, evlendirmeye çalışıyor. Özellikle kötülerle karşılaşmasınlar, ahlâka, örfe uymayan, insanlık ve Müslümanlığa yakışmayan alışkanlıklar edinmesinler diye titizlenip duâlar ediyorlar. Ağızlarından Allâh, kitap sözleri düşmüyor.

Herkesle iyiler. Komşularıyla diyalogları çok güzel. Gönülleri çok çok zengin. İçtenlikleri yüzlerinden yansıyor her zaman olduğu gibi.

Zenginlerimizin, koca koca iş adamlarımızın, anlı şanlı asilzâdelerin, mağazasına mağaza katan, yeni yeni şûbeler açanların bile konuşmalarına hep şikâyetle başladığı bir çağda, hayrette bırakacak kadar mütevekkilâne konuşuyorlar. Hem de bir yandan bir sürü hastalıklarla mücâdele ettikleri, bir ayakları hastânede olduğu, hattâ arada-sırada  Ankara-İstanbul gittikleri hâlde. Haktan gelene râzı,  halkla da barışıklar. Aynı zamanda engin bir kanaat sâhibiler. Zâten, kanaat en büyük zenginlik değil mi? Hz.ALİ(kv) Efendimizin buyurduğu gibi:

“Nice zengin vardır ki, yoksuldan da yoksuldur; nice büyük kişi vardır ki, her aşağılık kişiden de aşağıdır, nice yoksul vardır ki, bütün zenginlerden daha zengindir.”

Onlar o gün, partiye gidiyorlarmış. İl başkanını göreceklermiş. Oğlu yanında. Onun için iş arayışında. Bir ümit peşindeler yâni. Derdini -bizimle de paylaşmak ihtiyacıyla olsa gerek- kısaca arz ederken şöyle cümleler de geçti sohbet arasında:

-Rüyâmda bir derviş geldi. Omzuma vurdu bu sabah ve;

-Kızım kalk. Sabah namazı geçiyor. Allâh’a ve bize güven.

Gerisini merak etme! dedi… Gözleri dolu dolu…

            Samîmiyetle yönelenlerin sürçmeleri telâfi ediliyor demekki bir şekilde.  Siz önce, bilhassâ sabah namazına kalkmayı iş edinin. Ciddîye alın. Gönülden isteyin ve “Allâhım beni sevdiğin kullar arasına kat!” diye yalvarın; elinizden gelen çabayı gösterin. O’na güvenin, O’na dayanın. Namazı, hayâtınızın olmazsa olmazı hâline getirin. İşte o zaman, insanlık hâli kalkamazsanız, kaldıran da olmazsa, rüyâlar girer devreye bu defâ. Yeter ki içten sevin ve de kendinizi sevdirin.

Halk içinde neler var değil mi?  Özellikle, her şeyin parayla, kürkle, beden güzelliğiyle ölçüldüğü çağımızda, belki bir çok insanın kaale almadığı, hiç dikkâtini bile çekmediği birisi  olabilir gördüğümüz kişiler ilk bakışta ama, işin hakîkâti hiç de öyle değil işte.

Erzurumlu İbrâhim Hakkı Hazretlerine âit olduğunu hatırladığım bir beyit var, oğluna hitâben yazmış; bu konuyu çok güzel ifâde ediyor:

HARÂBÂT EHLİNE HOR BAKMA SAKIN

DEFİNE BULUNUR VİRÂNELERDE!

Nitekim, bizim ülkemizin gerçek zenginliği belki de böylesi insanlarımızın varlığıdır. Bizi ayakta tutan da, görünür zenginliklerden daha çok, görünmeyen zenginliklerimizdir belki de! Hayâtları kâbusların abluka ettiği günümüzde böyle güzel rüyâlara imrenmemek ne mümkün! Bunu kim istemez? O da bir mazhariyet. İşte böylesi, nice insanlarımız var ki, bırakın hayatlarını, rüyâları bile namazlı-niyâzlı gördüğünüz gibi. Ne mutlu!

Biraz da o gördüğü rüyânın beşâretiyle coşarak partiye gidip ümit kovuşturan Emine Abla derdini anlatabildi mi, umduğu sonucu elde edebildi mi bilmiyoruz.  Ancak, o günden bugüne geçen 5-6 sene içerisinde çok şeyler değişti. Kimileri gitti, kimileri geldi. Günler geçerken geriye sorumluluklar kalıyor. Herkes bulunduğu konumlarla, eline geçen fırsatlarla, Allâh’ın verdiği imkânlarla deneniyor. Kullar birbirleriyle imtihan ediliyorlar. Bu gün malıyla-mülküyle, makam ve mevkiiyle kendini üstün sayıp gayrıya hor bakarak feryatlara aldırmayanlar, yarın gerçek hayatta onların uzatacağı ele muhtaç olabilirler.

“Size cennetlikleri bildireyim mi? Onlar hem zayıf oldukları hem de halk tarafından zayıf görüldükleri için kimsenin ehemmiyet vermediği, fakat «şöyle olacak» diye yemin etseler, isteklerini Allâh’ın gerçekleştireceği kimselerdir.

Size cehennemliklerin kimler olduğunu söyleyeyim mi? Katı kalpli, kaba, cimri ve kurularak yürüyen kibirli kimselerdir.” (Buhârî, Eymân 9, Tefsîr 68/1, Edeb 61; Müslim, Cennet 47)

Cumânız mübârek olsun. Yüreğiniz Allâh ve Resûlünün aşkıyla dolsun ves’selâm…

 

ORDU HAYAT GAZETESİ

24.12.2009