KARDAKİ ATEŞ
Gazetelerde; “Fındık üreticisi kar duâsına çıkacak!” diye haberlerin yer aldığı gün, bölgemiz karla buluştu. Kara toprak, tavandan tabana beyazlara büründü. Bizim milletimiz sivri zekâ. Hele bir sıkışmaya görsün, neler bulur, neler üretir; şaşırır kalırsın?! “Kar duâsı” olmuş ya da duyulmuş şey değil. Gel gör ki, şartlar vatandaşı zorluyor.
Her neyse, benim asıl merak ettiğim; iki aydır “kar kar!” diye “car car!” eden, yağmur duâsı misâli organize olmayı, seferberliğe çıkmayı plânlayan insanoğlu, sabah kalkıp murâda erdiğini görünce iki rekât olsun şükür namazı kıldı mı acabâ? Ya da, en azından “Yâ Rabbi, sana şükürler olsun!” ifâdesi çıktı mı ağzından?
“O göklerde ve yerde ne varsa hepsini, kendi katından (bir lutfu olmak üzere) size âmâde kılmıştır. Elbette bunda düşünen bir topluluk için ibretler vardır.” (el-Casiye, 13) “Nîmet olarak size ulaşan ne varsa, Allah’tandır...” (en-Nahl, 53)
Hâl böyleyken, karı görünce gözü kamaşıp, dünü hep unutarak zevk kârı peşine mi düştü yoksa?! Avdır, kaymadır, gezmedir, oyundur; kar topu ya da kardan adamdır, vs… Bunlar hep lütuf, hep güzellik. Hepsi de olacak. Biz kendi aramızda, âilece ya da arkadaşlarımızla helâl dâiresinde gezer-tozar, güler-oynar, yer-içersek, tıpkı bizim, çocuklarımızın neşesiyle sevindiğimiz gibi, Rabbimiz de bundan hoşlanır. Çünkü O, nîmetlerini bizim üzerimizde görmek ister. Rabbimiz ister ki; nîmetleri fark edilsin, güzel güzel hareketlerle değerlendirilip güzel güzel istifâde edilsin.
BAŞTAN KARA, KARDAN KÂRA
Bir âile büyüğü olarak, çocukları da alıp, kara özel bir program düzenlemek, şöyle kış vaziyeti alıp giyinip-kuşanarak biraz çevreye açılmak âilenin muhabbet havasını da güçlendirir.
“Allah’ın nimetlerini teker teker saymaya kalksanız, mümkün değil sayamazsınız. Gerçekten Rabbin gafûrdur, rahîmdir.” (en-Nahl, 18)
Meselâ, sözünü ettiğimiz gibi, önceden plânlanıp gidilen bir yerde kar üzerinde hamsi ziyâfeti düzenlense güzel olmaz da ne olur? Rabbimiz, oradaki muhabbetten hoşnut olmaz mı? Ama, veren unutulmadan! Kulluğun sırrı da burada zâten!
“Görmüyor musunuz ki, Allâh göklerde ve yerde olan şeyleri sizin hizmetinize vermiş. Görünen görünmeyen bunca nimete sizi garketmiş?!..” (Lokman, 20)
ŞÜKR’ÜN ZIDDI KÜFÜR MÜ?
Peki, nîmete gereken, yâni onun hakkı ne? Elbette ki, şükür. Nitekim Peygâmberimiz (SAV) bunun önemini vurgularken, “Şükür, îmânın yarısıdır...” (Süyûtî, el-Câmiu’s-Sağîr, I, 107) buyuruyor. Şükrün zıddı ise küfürdür; yâni, küfrân-ı nîmettir; nankörlüktür Allâh muhâfaza.
Şükür etmek bir yana, ağzından çıkanı kulağı duymayanlar çok. Gerçekten, hiçbir şeyden memnun olmayan, sözün nereye varacağını hiç düşünmeden söyleyen, câhilden de kötü insanlar olduk. İşi okumak-yazmak, aydınlatmak olan basın-yayının diline bakın. O güzel kar için kullandığı ifâdeler gerçekten düşündürücü:
“Beyaz kâbus”, “Beyaz çile” hâ; öyle mi?!
Bu ve benzeri sözler, nasıl sözler Allâh aşkına?! Biz nasıl millet olduk böyle; yağsa yağdı diye şikâyet, açsa yandık diye şikâyet. Ağzımızdan bir güzel söz duyana aşk’olsun! İşten-güçten şikâyet, bağdan-bahçeden, fındıktan-fıstıktan şikâyet! Bir defâ, kendimizden, çelik-çocuğumuzdan haberimiz yok; bilmem dünyânın tâ nerelerindeki hava durumlarını biliyoruz, başkentlerin sıcaklıklarından haberimiz var. Kitap bilmeyiz, defterimiz yoktur; ama ne dünyâmıza, ne de ahretimize faydası olmayan bilgi, beceri, meşgâle ve haberlerimiz çoktur. Allâh (CC) bize akıl-fikir versin!
“O, kendisinden istediğiniz her şeyi verdi. Allâh’ın nîmetlerini saymaya çalışsanız, sayamazsınız! Doğrusu insan, çok zâlim (ve) çok nankördür!” (İbrâhîm, 34)
Peki, bu câhilce söz ve şikâyetler neyi çözüyor? Neye faydası var? Öyle ya, hep izleyegeldiğimiz gibi, Avrupa’da, Asya’da, dünyânın çeşitli yerlerinde de karlar yağıyor. Hem de daha çok. Bilmem Avrupa’da yaşayan yakınlarınızla haberleşiyor musunuz? Şu an, hattâ aylardır oralarda dondurucu soğuklar var. Kim engel olabiliyor? Depremler, seller, hortumlar, fırtınalar, çeşitli âfetler dünyâyı yer yer, bölge bölge silkeleyip geçiyor. Alınabilen kısmî tedbirler kimseyi aldatmamalı. Gerçek gücü görmekten alıkoymamalı. Akıl, zekâ, teknoloji bir yere kadar. Oradan ötesi, berisi de dâhil hepsi Allâh’ın yed-i kudretinde. Tâbiî, bilene, görene, anlayana…
KARDAKİ KOR!
Kar ya da bir başka konuda, gelişigüzel, haddimizi bilmeden sarf’ettiğimiz sözler üzerine, Allâh yağmurunu alsa, kar yağmasa, güneş açmasa bunları bize kim verebilir ki keyfimiz gelip de isteyince?
“De ki: Suyunuz çekiliverse, söyleyin bakalım, size kim bir akar su getirebilir?” Mülk,30
Veyâ, O “Ol” deyince kim engel olabilir?
“Bir şey yaratmak istediği zaman Onun yaptığı
"Ol" demekten ibarettir. Hemen oluverir.” Yâsin,82
Peki o zaman biz hiç fayda söz konusu olmayıp bol günâh kazandığımız, hattâ belki de –Allâh korusun- filmi hep yaktığımız sözleri niye sarf’ediyoruz ki gereksiz yere? Niye mi, sâdece câhilliğimizden, kara da değil, kapkaranın karası câhilliğimizden! Hiç başka bir şey değil! Şu karlı günleri fırsat bilip de evde biraz kitap, hattâ ufacık bir takvim yaprağı okuma düşüncesi de yok! Bunca duyarsızlık, üstüne üstlük densizliklere mukâbil cennet hayâli de çok! Hepimiz bu noksanlığımızın da farkındayız üstelik. Ama, mesele bu kadar basit olmamalı, değildir de nitekim.
“Gerçekten insan, Rabbine karşı çok nankördür. Kendisi de buna şâhiddir.” (el-Âdiyât, 6-7)
“Eğer nankörlük edecek olursanız bilin ki, Allâh sizden müstağnîdir; hiç kimseye ve hiçbir şeye ihtiyacı yoktur...” (ez-Zümer, 7)
“…Eğer şükrederseniz, nîmetlerimi daha da arttırırım; ama nankörlük ederseniz haberiniz olsun ki, azâbım pek şiddetlidir.” (İbrâhîm, 7)
KARDAN KÂR’A
Rabbimizin âyetleri gâyet açık. Yüce Mevlâ, her durum karşısında olduğu gibi, burada da nasıl vaziyet alacağımızı, neler konuşacağımızı, neleri yapmamaya dikkât edeceğimizi, nice duruş sergileyeceğimizi bilerek, yukarıdan aşağıya doğru akıp giden hayâtımızın tüm mevsimlerini hayr’üzre yuvarlayıp kar kütüğü misâli sevaplarımızı büyüterek menzile ulaştırmayı nasîp eylesin ves’selâm…
ORDU HAYAT GAZETESİ
26.01.2010