Nuri KAHRAMAN - Anasayfa
  - Arşiv
     - MIZRAP 2010, (MIZRAP 2010)
AÇIK OTURUMLARI KAPATIN
1127 defa okundu,

AÇIK OTURUMLARI KAPATIN!

Doğrusunu söylemek gerekirse, şu Ergenekon meseleleri üzerinde pek de duruyor değilim. Şu anlamda; incelememe gerek yok. Çok delîle ihtiyaç duyulmayacak bir konu çünkü bu. Balyozdur, ıslak imzadır, kozmik odadır; hepsinin de varlığına inanıyorum. Gece-gündüz bunlarla yatıp-kalkmanın çok anlamlı olduğunu düşünmüyorum, o kadar.

Bu belki de, benzer meseleleri kanıksamış olmamızdan kaynaklanabilir. Şimdikiler bir şey görmedikleri için bu anlatılanlara kurgu bilim ya da kurgu film gözüyle bakabilirler. Ama biz geçmişte öyle şeyler yaşadık ve yaşayanlardan duyduk ki, bu anlatılanlar ve ortalıkta dolaşan iddialar devede kulak mesâbesinde bile değil belki.

ARKADAŞLAR, MERKEZDEN ARIYORLAR!

Ne sıkıntılı günler, ne bitip-tükenmez gecelerdi o zamanlar! Geçenlerde bir arkadaşın evinde oturuyoruz. 8-10 kişi varız. Dinden-îmandan, milletten-memleketten, partiden-siyâsetten de konuştuk tabiatıyla. Kalkma zamânı yaklaşmıştı. O ara, bizim Yılmaz Bey’e bir telefon geldi. Biraz konuştuktan sonra;

<!--[if !supportLists]-->-         <!--[endif]-->Arkadaşlar, merkezden arıyorlar. Hadi dağılalım! diyerek espri yaptı.

Ama, AkParti öncesi, 3 kişi bir araya gelse, ister-istemez tedirgin oluyordu. Telefonlar kapatılıyordu. Şarzları sökülüyordu vs. vs. bir takım tedbirler alınıyormuş gibi yapılıyordu. Sözün özü, Üstad Necip Fâzıl’ın

ÖZ YURDUNDA GARİPSİN, ÖZ VATANINDA PARYA!

dediği gibiydi durum.

Bu günlere gelindiğinde; “çok şükür!” diyorum. Ama, yine de hâlâ her şeyin hâllolduğu söylenemez. Karşımızda çok pişkin bir cephe var. Beride de, VUR ABALIYA cinsinden bir MAL BULMUŞ MAĞRİBÎLİK mevcut. Dün akşam denk geldiğim bir AÇIK OTURUM, işin dozunun kaçırıldığı izlenimi uyandırdı bende.

KORKARIM Kİ, BÖYLE GİDERSE,

ZÂLİMLER MAZLUMLAŞACAK!

Benim izlediğim programda 2 asker emeklisi konuşmacı vardı. Buna mukâbil 3 mü, 4 mü ne sivil. Burada bir eşitsizlik söz konusu daha başta. Bir de, öte yandan ölçüsüz hücumlarla, eskiden kalem oynatamazken, şimdi eline fırsat geçmişliğin olanca hoyratlığıyla yükleniyorlarmış havası sözkonusuydu. Üstüne üstlük, öbürleri de gâyet pişkin ve kendilerinden emin edâlarla işi götürüyorlar. Kelime oyunlarıyla çoğunluğu neredeyse kündeye getiriyorlar. Beri taraf konuşuyor, onlar, “bunlar sâdece iddiâ!” deyip çıkıyor. Hadi çık bakalım işin içinden çıkabilirsen!

Bu durumda, ortalama vatandaş; “Amaaan sende; yetsin gayrı, artık gınâ geldi!” diyebiliyor. Bu nedenle, orantısız güç havası oluşturacak bir trend, kamuoyunda vicdan yorgunluğuna sebep olabilir. Nitekim ortada verilmiş her hangi bir hüküm ya da karar da yok.

            Yüzde yüz haklı da olsanız, psikoloji diye bir şey var ve de hem, siyâset diye. Bu vâdîde çok konuşma ve yüklenmenin vicdanları rahatsız edeceğinden endişeliyim açıkçası. Kaldı ki, benim izlediğim cinsten her kanalda sabah-akşam oturumlar ve değerlendirmeler var. Yarım saatte bir verilen haberler hâriç. Bu da, sanki mânevî bir sıkıyönetim gibi bir şey ki, insanlar bu havadan da sıkılabilirler.

ORDU ve TÜRKİYE

Bu meseleye inandığımızı, ortada bir zulmün olduğunu söylerken bir kurum olarak Ordumuzu tamâmen bu işin dışında tutuyoruz. Her kurumda, her yerde suistimâller olabilir.   Çok eskilerden, hafızamda yer tutan bir söz var ki, çok hoşuma gider;

“Firavunlara kızıp ta sayıp-sövenlere aldanma; onun eline geçen imkânlar bu insanların eline geçseydi, belki de Firavun’dan daha zâlim olurlardı!”

            Dolayısıyla, askerin elindeki imkân, şimdi çok mâsum pozlarında bulunanların ellerinde olsa neler yapabilirlerdi, kim bilir? Çünkü imkânlar insanları haddi-hududu aşmaya, sınırı geçmeye yöneltebilir. Bunlara meydan vermemek gerekir. Burada esas olan suistimâllerle mücâdeledir. Ve ben inanıyorum ki, bu süreç sağlıklı bir şekilde devam edip adâletle sonuçlanırsa bundan herkes, özellikle Ordu ve Türkiye kazançlı çıkacaktır.

Yeter ki, heyecana kapılmadan; sağduyu, sabır ve samîmiyetle adâletin tecellîsini bekleyip, milletin, memleketin, güzel nesillerimizin ve topyekûn geleceğimizin hayrına olacak şeyin tahakkuk etmesine duâcı olalım ves’selâm…

 

ORDU HAYAT GAZETESİ

31.01.2010