Nuri KAHRAMAN - Anasayfa
  - Arşiv
     - MIZRAP 2010, (MIZRAP 2010)
BALÇİÇEK İLE BOL ÇİÇEK
1332 defa okundu,

BALÇİÇEK İLE BOL ÇİÇEK

Dün akşam Balçiçek Pamir’in konuğu Muhterem Korkut ÖZAL’dı. Her sohbeti olduğu gibi bu sohbeti de çok güzel ve tatlıydı. İnsana güven veren, rahatlatan bir samîmiyet, olgunluk ve birikimin tezâhürüydü ekranlardan yansıyan. Özlemişiz doğrusu. Her biri birbirinden pırlanta olan ve her anlamda, başta ülkemiz insanı olmak üzere tüm bölge ve insanlık âlemine hizmetleri dokunan Özal kardeşlerin hayâttaki son temsilcisi o şu anda. Yeri dolmayacak değerlerden. Allâh selâmet versin. Hayırlı uzun ömürler ihsan eylesin.

PAMİR, ZAMİR, MİSÂFİR…

Ancak, ev sâhibinin, yâni programcının oldukça dekolte denebilecek kılık-kıyâfetini görünce, “acabâ kimi dâvet ettiğini bilmiyor muydu?” diye düşünmekten kendimizi alamadık! Misâfirin, binde bir de olsa hoşlanmama ihtimâli olan bir şeyi yapmak hangi görgü kitabının, neresinde yazıyor; merak ettik doğrusu?! Konuğa göre örtünülecek değil elbette. Bu bir tercih meselesi çünkü. Ancak, her zaman açık değil, bâzen de ince düşünmekte ne mahzur olabilir? Onu söylemek istiyoruz.

Muhterem misâfir, bu tür konulara girmeyecek ve de aldırmayacak kadar engin gönüllü birisi. Bu durumu, -tâbiri câizse- hiç mi hiç mesele telâkkî etmeyeceğini biliyoruz. Burada problem yok. Yok olmaya yok da; sanırım, problem bizde! Nasıl mı?

Ya, gâyet doğal olan bu manzarayı mesele yapan “biz” zamirinde bir problem var, ya da mesele yapmayan Balçiçek Pamir’inde! Ortada bir gariplik söz konusu da tam bir karar veremiyoruz! Bu konuyu size arzedip yardımlarınızı bekliyorum sevgili okurlar! Takdir sizin! Ne derseniz râzıyım!

BAŞKANLARIN ÖLÜMÜ

Neyse, asıl konumuz da bu değil zâten. İşte bu bizim Balçiçek Hanım Mh. Korkut ÖZAL’la yaptığı uzun söyleşinin bir yerinde, ağabeyi Turgut ÖZAL’ın ölümüyle, daha doğrusu, suikast söylemleriyle ilgili de fikrini sordu. O da, genel çerçeve îtibârıyle;

“- Ağabeyimin öldüğü günlerden hemen sonrasına bakalım. Ülkemiz, iyi bir yola girmiş, hem siyasal, hem sosyâl, hem de ekonomik olarak çok güzel bir gelişim içerisindeyken Ağabeyimin ölümüyle kaos başladı. Tüm birikim ve kazanımlar çar-çur edildi. Haksızlıklar-hukuksuzluklar, hortumlamalar ayyûka çıktı. Huzursuzluklar aldı başını gitti. 2002’ye kadar yaşananlar, -28 Şubat süreci dâhil- ortada.”şeklinde cevap verdi.

Bu sözleriyle demek istediği, tüm bu kargaşaya sebebiyet verenlerin, kendilerine engel olarak gördükleri Mh.Turgut ÖZAL’ın ölümünde müdâhil olabilecekleri husûsuydu. Nitekim, başta ABD’de başkanları olmak üzere, başka ülkelerden benzer örneklerle konu detaylandırıldı.

MALTA YOLCULARI

Daha çok şeyler konuşuldu, ancak, buradan bu kadarla yetiniyoruz. Sonra, o sıralarda bizim Mehmet ŞENOCAK aradı. Kendisi hem eğitimci hem de Fotoğraf sanatçısı çoğunuzun bildiği gibi. Doğal olarak da doğa ve gezi meraklısı. Geçen yaz bekârlığa vedâ etmişti. Bu tâtilde eşiyle birlikte ilk yurt dışı gezisine çıktılar. Malta’ya, oradan da İtalya’ya geçtiler. Henüz görüşüp de dinleşemedik. Telefonda kısaca anlattı. Sohbet arasında bir yerde Süleyman NAZİF ismi geçti. Onun, Malta’da yazdığı şiirler söz konusu oldu. İlgimi çekti; daha sonra araştırdım.

SÜLEYMAN’IN NEZÂFETİ

Kısaca anlatmak gerekirse, Süleyman Nazif Servet-i fünun şairi. Diyarbakırlı. 1869 doğum yılı. 4 Ocak 1927’de de öldü. 23 Kasım 1918'de İstanbul'un işgalini kınamak üzere Hâdisât Gazetesi'nde kaleme aldığı Kara Bir Gün adlı yazı üzerine Fransız işgal kuvvetleri komutanı Süleyman Nazif'in kurşuna dizilmesini emretti; fakat sonra vazgeçti. Yine 23 Ocak 1920 günü Pierre Loti'yi anma toplantısında yaptığı konuşma sebebiyle, İngiliz işgâl kuvvetleri tarafından Malta'ya sürgün edildi. Burada iki yıla yakın bir süre kalmıştır. Önceleri,

Harîm-i adl’i, istibdâd ile yıkılmışken, ey gaddâr;

Ne yüzle azm’edersin dergeh-i Yezdân’a bilmem ki!

benzeri ateşli yazı ve şiirleriyle, tüm olan-bitenlerden sorumlu tuttuğu Abdülhamid'e şiddetle çatarken, memleketin fenâ akibeti üzerine, kendisini hayâl kırıklığına uğratan gerçeği görmüş ve padişahla ilgili olarak özür mâhiyetinde:
                                   Padişahım; gelmemişken yâda biz

İşte geldik senden istimdâda biz

Öldürürler başlasak feryâda biz

Hasret olduk eski istibdâda biz!

dörtlüğüyle başlayan uzun şiirini yazmıştır. Ama, ne zaman? Ba’de harâbil’Basra: Basra harap olduktan, yâni, her şey elden gittikten sonra!

…VE ABDÜLHAMİD

            Sultan Abdülhamid 1918’in 10 Şubat’ında rahmet-i Rahmân’a kavuşmuş. Mekânı Cennet olsun. Onun şânına lâyık, misyonuna muvâfık bir torun olarak Muhterem Turgut ÖZAL’ı da rahmetle anıyoruz. İnanıyoruz ki, ikisi de Hakk’ın ve halkın adamıydı. Ne mutlu onlara!..

            Ve diyorum ki, biz; bugünkü kıymetlerimizin değerini bilelim.

Târih bize ibret olsun;

gününüz ve gönlünüz cumâ bereketiyle dolsun ves’selâm…

 

ORDU HAYAT GAZETESİ

11.02.2010