“- İŞTE SANA CENNETİN ANAHTARI!”
- Hocam, oğlumu da getirdim, elinizi öpsün, duânızı alsın diye!
- Tabiî, buyur evlâdım. Hem, işte sana cennetin anahtarı! Al! Sakın kaybetme bunu!
İç cebinden adreslik çapta bir kartvizit çıkarıp, elini öperek duâ isteyenlere veren ihtiyâr delikanlı Nîmetullâh Hoca’dan başkası değildi. Kardeşinin vefâtı dolayısıyla Türkiye’deydi. Ak sakallı, nur yüzlü, 80’lik pîr-i fâni bu pamuk adam, haftanın eşiğindeki akşamın ilerleyen saatlerinde memleketi Amasya’dan geldiği Ordu’da gençlere ümit, heyecan ve neşe aşılıyordu. Sâhip olup da değerini bilmediğimiz nîmetlere dikkâtlerini çekiyordu. Ve, işte cennetin anahtarı elinizde!
Aslında hepimizde var bu anahtar elhâmdülillâh ama, bunun farkında olarak davranan kaç kişi? Basit gibi görünen, ancak çok önemli bir husus, bu espriyle vurgulanmak istenen şey. Kartı alıp inceledim. Arapça, Türkçe, İngilizce başta olmak üzere, Japonca, Çince, Rusça, Fransızca vs. tam 10 dilde Kelime-i Tevhid yazıyordu üzerinde.
“Sevgili Anadolu evliyaları. Genç arkadaşlar! Bu, ne güzel muhabbet?!
ŞU MUHABBETİMİZDEN MAHRUM OLANLARI DÜŞÜNMEYELİM Mİ?
Ya, sabaha kadar içkili yerlerde, haram yerlerde kalanlar!
Düşmanımız değil ki onlar! Çağırsak geliyorlar. Allâh bize bunu gösterdi.
Bütün Peygâmber Efendilerimiz onların yanlarına gittiler.
İnsanların bulunduğu yerlere gittiler.
Biz sâdece arkadaşlar olarak kendimiz bir araya geliyoruz, o kadar!
Kahvelerde bizi bekliyorlar, içkili yerlerde bizi bekliyorlar!
Hattâ, Çin’dekileri, Japonya’dakileri, Rusya’dakileri biliyor musunuz?
İslâm’dan, Allah’ımızdan haberleri yok. Onlar da bizleri bekliyorlar.
Japonya’da çalışanlar var aranızda; onlar biliyorlar, görüyorlar.
Onlara, “ALLÂH de!” diyoruz, onlar KAMİSANA diyorlar. Allâh demekmiş.
Onlar mahrumlar yânî ilâhî hakîkâtlerden, şu güzelliklerden!..”
YA, BURASI!
Nîmetulâh Hoca bunları anlatırken bizim gençliğimizin durumunu düşündüm. Bizim ülkemizde de durum çok farklı değil. Belirli çevreler dışında, ortalama yaşıyanlar da, yukarda söz konusu edilen mânevî muhabbetin çok çok uzağındalar. İnsanlar mânevî kişilik ve ocaklara karşı yasaklarla ve düzmece senaryolarla soğutuldular. Ali Kalkancı gibilerin ne olduğu anlaşıldı ama, soru işâretlerinin zihinlerdeki izleri sürüyor.
Gençler piyasada. Hangi piyasada? Ne anne-baba, ne okul, ne de partilerin umurunda değil. Hepsini filimlerin, dizilerin, sokakların, hayâsızlıkların, edepsizliklerin, utanmazlıkların, ekranların insafına terk ettik. Böylesi, bizim de işimize geliyor ne yazık ki! “Rabbimiz gençlerimizin ve memleketimizin yardımcısı olsun!” demekten başka yapacak şey gözükmüyor maalesef, şu an için.
www.nimetullahhoca.net
Nîmetullâh Hoca’nın sohbetinden çok notlar aldık. Zaman zaman değerlendireceğiz. Peygâmberimiz (SAV) “Âlimler peygâmberlerin vârisleridir.” buyuruyor. Peygâmber (SAV) zamânında yaşasaydık O’na uyacaktık. Şimdi nasıl olacak? Şimdi de O’nun vârislerine uyacağız. Kulak vereceğiz. Öyle, el yordamıyla olmaz. Onları ziyâret edip akıl alacağız, tâbiri câizse elektrik alacağız. Soracağız, öğreneceğiz, bakacağız, örnek alıp yaşayacağız ve de uygulayacağız. Keşke çevremizde örnekleri çok olsa. Rabbim sayılarını çoğaltsın.
Şu mübârek Cumâ gününde www.nimetullahhoca.net’e girip bir sohbetini dinlemek ya da izlemek sûretiyle kendisinden istifâde edebiliriz. Esprili ve mütevâzı kişiliği, tebliğ gayretleri ve örnek hizmet hayâtından hisseler kapabiliriz.
Nicesinde hayırlısıyla buluşmak dileğiyle, cumânız mübârek olsun;
gönlünüz ilim feyziyle ve de ilâhî nurlarla dolsun ves’selâm…
TÂZİYE
Kardeşinin vefâtı olması dolayısıyla buradan tekrar tâziyelerimi bildiriyor,
merhûma Yüce Rabbimizden ganî ganî rahmetler diliyor,
başta HocaEfendi olmak üzere tüm yakınlarına da sabr-ı cemîller niyâz ediyorum.
ORDU HAYAT GAZETESİ
18.02.2010