Nuri KAHRAMAN - Anasayfa
  - Arşiv
     - MIZRAP 2010, (MIZRAP 2010)
CÂVİD KALPAKLIOĞLU NOTLARI
1523 defa okundu,

CÂVİD KALPAKLIOĞLU NOTLARI

Dün dostluk ve gazete adına, Kabadüz, Yokuşdibi gidip ziyâretler yaptık.

Bayadı, Geriş Câmii yanından geçerken Sıtkı ÇEBİ merhûm,

Artıklı’da da Merhûm Câvit Ağabey için Fâtihalar okuduk.

Şu Şubat fırtınaları da hep çetin mi olmaya başladı ne?

Akılları başlardan alıyor. İnsana her şeyi unutturuyor!

İşte bu defâ da bir yargı skandalı: İnadıya kânunsuzluk! Fâil HSYK.

Meşhur 28 Şubat’tan bu yana şubatlara bir şeyler olup duruyor.

Şubat zemînleri kaygan. Hiçbir iş istikâmetince yürüyemiyor!

2005 Ajandama bakıyorum. 9-10 şubat; Çarşamba, Perşembe.

O günden bu güne koskoca 5 yıl geçmiş. Zaman su gibi akmış.

Unutmuşuz. Her kes unutmuş. OGD unutmuş. Gazeteler unutmuş.

Başlıbaşına gazete çıkarmış, yıllarca köşe yazarlığı yapmış olan

bir kişinin gazeteci olarak kabul edilmemesi mümkün değil.

Memleket Gazetesinin ciltleri arşivlerde. Meraklılarını bekliyor.

Ayrıca bir de Memleket Yayınları diye bir yayınevi kurmuş.

Kitaplar yayınlamış. Belki de Ordu’da bir ilktir bunlar.

Ne olursa olsun, bu bize yakışmadı. Çünkü, bunun adı vefâsızlıktı.

Evet, ajandaya ölüm ve cenaze günü için düşen kısa notlar şöyle:

“Avukat Câvid KALPAKLIOĞLU Ağabey vefât etti.

Allâh (CC) ganî ganî rahmet eylesin…

Görünür bir hastalığı yoktu.

Onca gelip-gitmelerimizde de söz konusu olmamıştı.

Yazın İstanbul’a gittiğinde muâyene olduğunu duymuştuk yalnızca.

Böylesi ciddî bir durum aklımızın köşesinde bile yoktu.

Bizim öteden beri sohbet ve kültür ocağımız olagelen bürosunda

edilmedik konu olmazdı. Oradaki muhabbetin neşvesi hiç azalmamıştı.

Ölümü gerçek bir sürpriz olmuştu bizim için doğrusu.

Evine uğradıktan sonra arkadaşlarla bir araya gelip sohbet ettik.

Hava çok soğuk. Yerler kaygan. Ne de olsa Şubat ayı.

Yaşı 63. Bir hicrî yıl eşiği akşam-yatsı arası;

Hicret etmişti gerçek dosta, dost gönüller muhâciri.

Garipti; gurbetlerin adamıydı.

Hayâllerini süsleyen bir sılası vardı.

Hasreti vardı, hicreti vardı, çilesi vardı.

Muhâlifti; çünkü, hep daha iyinin, en iyinin peşindeydi.

Ondan dolayı, iyiye bile muhâlefeti var gibiydi.

Hep sorular üzereydi, arayışı vardı.

Hakîkât peşindeydi, hikmet avcısıydı.

Çinde, maçinde bile olsa giderdi ardından yitirdiklerinin.

Evet, işte bugün, merhum Câvid Ağabey’i

Kâlbimizin inkisârıyla ebediyete uğurladık.

Elimizin altından zengin ufuklu bir dünyâ kayıp gidiyordu sanki!

Evinin yanında, Orta Câmi’de, Adliye’deki törende

Artıklı köyünde, son âna kadar yanındaydık.

Her yanların ak-pak olduğu bir günde

Gönlümüzün bu ak güvercinini

Sonsuzluk semâsına uğurladık.

Konağı ve durağı Cennet olsun.

Burağı mağfiret, bucağı meveddet, ocağı muhabbet,

Mutluluğu ebediyet, komşusu Hz. Muhammed olsun…”

Ama, hiç bir emek zâyî olmaz ve bu devran hep böyle kalmaz.

Bir gün kültürüne, medeniyetine ve onun erlerini tanımaya meraklı

kadirşinâs bir gençlik grubu gelecek, Câvid Ağabey ve benzeri

şahsiyetlere vefâ borçlarını ödeme gayretlerini esirgemeyeceklerdir.

O günlerin yakın olduğunu hissediyorum ves’selâm…

 

ORDU HAYAT GAZETESİ

19.02.2010