BEKİR HOCA MEMUR MU, MAĞDUR MU?
AkParti iktidarının TOKİ eksenli kent uygulamaları ülkemiz için yüzakı projelerdir. Şehirlerimizin çehresi değişti. Hangi bölgemize giderseniz gidiniz, TOKİ’nin yaptığı siteler size kendini hemen belli edecek, ya tebessüm ederek hoş geldiniz diyecek, ya da sizi uzaklardan gülerek selâmlayacaktır. Özellikle, bu noktada DoğuAnadolu ve GüneydoğuAnadolu Bölge şehirlerimiz ve beldelerimizi görmenizi isterim.
Ancak, Ordu farklı bir yer. Her şeyi olduğu gibi bu konuyu da muammâlaştırmayı becerdi. Her nedense, merkezden güzel dalgalar yayılsa da buraya gelince bir şeyler oluveriyor. Sıkıntılar baş gösteriyor. Problemler ayyûka çıkıyor. Feryâd ü figânlar yeri-göğü inletiyor. Öyle ki, uygulamanın arkasındaki siyâsî irâdenin Ordu merkez ilçe başkanı bile, bir nevî hâdiseyi doğrular mânâda;"Bizim yanlışın arkasında durma, yanlışa destek verme lüksümüz olamaz. Her zaman olduğu gibi burada da haktan ve adaletten yana olmamız gerekir. Ortada bir haksızlık, kanunsuzluk ya da adaletsizlik varsa karşılıksız kalmaz; elbet bunun cezası yerini bulur" şeklinde beyanat verdi.
Biz, bu konuda netlikler olmayınca meseleye girmeyi pek düşünmedik. Bir de, zamânında biz de Memur-Sen Sendikası’na bağlı Eğitim-Bir-Sen’de görev yaptık. Hattâ, yönetime aday olduk. Niyetimiz, Ankara’nın esprisine ve bizim ötedenberi taşıdığımız misyona uygun, sağlam, güvenilir bir hizmet kadro ve kalitesi oluşturmaktı. Emekliliğimizin yaklaştığı noktada emâneti emin ellere tevdî ederek yüz akıyla ayrılmaktı. Bir sendika olarak, Eğitim faaliyetleri başta olmak üzere, sosyâl, kültürel hizmetleriyle farkımızı hissettirmekti. Yapabilir miydik, bilmiyorum ama, niyetimiz buydu…
Lâkin, o zamanlar partideki, özellikle taahhüt ve ihâleli işlerle ilgili bir takım arkadaşların bizim listenin kazanmaması için aşırı gayret gösterdiklerini, ilçelere telefonlar ettiklerini, kulis yaptıklarını duyuyorduk. Buna pek anlam veremiyorduk. Çünkü, sözkonusu insanlar yakın arkadaşlarımızdı. Hem, aramızda herhangi bir şey de geçmemişti. Ha biz olmuşuz, ha başkası; onlar için ne fark ederdi?! Öyle düşünüyorduk. Yine de, öyle düşünmek istiyorum. Olan olmuş gitmiş.
Her neyse; bu güne gelince, bu konuları yazmak şık olmaz diye düşünürken, o zamanlar sendikada birlikte mücâdele ettiğimiz bizim Bekir Hoca gazetemizin internet sitesine bir mesaj yollamış. Şöyle diyor:
SAYIN ÜSTAD
1500 ÜYELİ MEMURKENT SİZİ İLGİLENDİRMEZ Mİ?
EV SAHİBİ OLMA SEVDASI SİZİ HİÇ SARDI MI ?
Bekir KAYA Hocamız bunu derken biraz da sitemli bir uslûp kullanmış. “N’olacak, emeklisin. Ortaklığın da yok. İhtiyâcın da! Bir zamanlar berâber olduğun arkadaşların başta olmak üzere 2000’e yakın mağdur da umûrunda değil!” demeye getiriyor.
Evet Bekir Bey Hocam. İş, sandığın gibi değil. Bu mesele beni ilgilendiriyor. Hem de çok yakından. Benim misyonum adına yapılan işlerde, hele hükümetin bıçaksırtı gittiği bir noktada, onların duruşuna halel getirebilecek bir noktada şâibelerin dolaşması canımı acıtıyor. Ama ne yapabilirim? Bizi kim dinliyor ki? yazsak n’olacak, bağırsak n’olacak? O kadar adamsınız, sizi kaale almamışlar da, beni mi alacaklar?!
Bilhassâ, merkezdeki iyi niyetli insanların kredisi, böyle ucuz işlerle harcanınca üzülmemek elde mi? Muhâlefet gazetelerinde öylesine yazılar yazılmasına, il ve ilçe yöneticilerine baş eğdirilmesine sebebiyet verenlere ben ne diyeyim? Ancak, Allâh islâh etsin diyebilirim; o kadar! Her kimlerse ve hangi birimlerde görev yapıyorlarsa. Ama sendika, ama parti, ama bürokrasi!
Şu da var ki, evi bulunmayıp da bu konuda mağdur olanları, ihtiyâcı yokken, sırf mal tamahıyla yoktan yere kendini sıkboğaz edip kendisinin ve çocuklarının sosyâl, kültürel hayâtlarını cendereye, sitenin de ilgiden dolayı başını döndürüp belâya sokanlardan daha fazla düşünmek gerektiğini söylersem bilmem Bekir Hocam bana ne der?
Akl-ı selim insanların meseleye el atıp düğümü çözeceğini ummak istiyorum. Bu merhaleden sonra tad yerine tam gelmez belki ama, herkesin va’d edilen haklarına kavuşması ve de adâletin yerini bulması her şeye rağmen güzel olur. Belki her şeyi unutturabilir de!
Yüce Mevlâdan, herkesin vicdanını rahatlatacak bir sonucu kolaylaştırmasını diliyor, sorumlular başta olmak üzere tüm ilgililere geçmiş olsun, gelecek de mutlulukla sonlansın diyorum ves’selâm…
ORDU HAYAT GAZETESİ
21.02.2010