ORDU’NUN FIRTINA’SI!
Özcan ÜNLÜ ismi size yabancı gelmeyecek sanırım. Daha önce Yazarlar Birliği Ordu Şûbesi olarak defâlarca organize ettiğimiz ŞİİR ŞÖLENLERİ’nde bizlerle olmuştu. O zamanlar çalıştığı basın-yayın organlarında bu faaliyetlerin haberleştirilmesi ve bölgemizin tanıtılması konusunda ve yöresel kültürün aktivasyonu noktasında fiilî katkıları olmuştu.
Şu an îtibârıyle Yeni Şafak Gazetesi’nin yazı işleri müdürlüğü görevini de deruhte eden, hemşehrimiz, şâir-yazar Sn. Özcan ÜNLÜ, 13 Şubat 2010 târihli “Şiir Ergenekon'a girdi” başlıklı köşe yazısında, Şâir Ali EMRE’ye âit ERGENEKON şiirinin bâzı bölümlerini köşesine alarak, şâirin çağına nasıl tanıklık edebileceği husûsunu örneklemede bulunmuştu.
Biz de bugün aynı şeyi, 1942 Ordu doğumlu hemşehrimiz, İbrahim FIRTINA anısına yapacağız. Buraya kadarki sürece, gerekçelere ve tutuklanmasına bakılırsa, meğer, görevde olduğu yıllarda Ordu semâlarında uçuşturduğu, saf millet olarak bizlere gurur veren o jet gösterilerinde hiç de zannedildiği gibi sevinilecek niyetler söz konusu değilmiş. O semâlarımızda esen fırtınalar milletin elini-kolunu bağlayıcı nitelikteki 28 Şubat fırtınaları cümlesindenmiş.
Ama, dünkü yazımızda da değindiğimiz gibi, her şey Ordu topraklarına gelince farklı hüviyete bürünüyor. Hani ne demiş adam; “Beni falancı anladı, o da yanlış anladı!” Onun gibi, “ Bir paşamız oldu, o da böyle oldu!”
Sözü uzatmadan, YEDİ İKLİM Dergisi’nin 2010 Ocak sayısından alınan şiirin bâzı bölümlerini biz de buraya alalım:
ERGENEKON
Sahi, biz bu çuvaldan ne zaman çıkarız hocam
Bu aydınlanmanın şehvetli ve bitimsiz beyazlığından
Bu kene gibi yapışkan, Bu tünel gibi birbirine ulanmaktan bıkmayan
Aklıyla bacakları hiç durmadan çarpışan
Anasını alıp alıp gelen, politikaya dil çıkartan
Ekranlara sığmayan, mapusanelerden taşan
İmlayı ve esas duruşu bozan, Çenesini ve sidiğini tutamayan
Füzeleri orda burada unutan, İkide bir ayılıp bayılan, içimize düşen, böğüren
Alayına parmak sallayan uluorta nanik yapan
Bu babacan, bu matruş, Bu tevatür yurtsever adamlardan
Bu bakımlı, çokbilmiş, kokoş ablalardan
......... Canı sıkıldıkça muhtıra veren, rapor alan
Memati'yi çıldırtan, borsayı hoplatan, Minareye kılıf uydurtan
Aynı hamamdan çıkan, aynı tasla yıkanan: (Eee bu ne lan)
Bildiğin kağıt parçası yani boru mu
Islak ıslak imzalanan, Uzun uzun yalanlardan
Açılıma yan bakan kumandan dan dan dan...
.......... Yani az daha uzatsak boy boylasak soy soylasak
Celselerin sonu gelmeyecek günlüklerin
Alayımıza küsecek hani sarıkız, ayışığı
Erise dört tarafı kuşatan dağ gibi dosyalar
Bu demirci ustası nerde sahi, Bu akl-ı selim yargıç, Arif görüşmeci
...........Tarihin Sonu öldü işte, Red Kit yaşlandı, Film neredeyse bitti
De ne zaman bozacak bu oyunu
Bir hışım ile gelip geçen Tatar Ramazan…
Ali EMRE’nin şiiri böyle. Ömür biter yol bitmez. Şâir yürüdüğü sürece şiir sökün eder. Millî Şâirimiz Mehmet ÂKİF merhum, ORDUNUN DUÂSI’nı yazmıştı. Biz de fırtınasını yazdık. Bu fırtınaları millet ve Ordu halkı olarak hep berâber yaşadık. Etkilendik. Dertlendik. Bunları kimi zaman paylaştık, kimi zaman paylaşamayı bile beceremedik! Fırtınalardan korkup dert çağlayanlarını içimize döktük. İçten içe köpürdük, yandık, kaynadık. Kimi zaman deliliğe verip oynadık!
Bu günlere geldiğimizde o günlerden ajandalara yansıyanlar birer nostalji olarak kalıverdi. Bir daha o günlere dönülmemesi dileğiyle, bu günlük sözlerimizi sonlandırırken, zaman zaman acı birer hâtıra olmak üzere o günlerin mısrâ ve cümleleriyle birlikte olacağımızı belirtiyor, Rabbimizin, ecdad ve mâsum nesiller, mazlum insanların âsûde geleceği adına milletimize ve insanlığa yardımcı olması dileğiyle selâm, sevgi ve saygılar sunuyorum ves’selâm…
ORDU HAYAT GAZETESİ
22.02.2010