Nuri KAHRAMAN - Anasayfa
  - Arşiv
     - MIZRAP 2010, (MIZRAP 2010)
HASTÂNE KORİDORLARI
1202 defa okundu,

HASTÂNE KORİDORLARI

Bu gün sizlerle iki olayı paylaşacağım. Benzerlerini sizlerin de sık sık yaşadığına inandığım, üzerlerinde pek de durulmayıp geçilen, ama gerçekte düşünülünce hayâtımızda dönüm noktası olabilecek birer şoklama niteliğindeki bu küçük görünümlü hâdiselerden bir yerlere varmaya da çalışacağız elbet. Siz sevgili okurlarımızın da çok çeşitli yorumlar katarak zenginleştirebileceği kısa hatıralarımız şöyle:

HEMŞİRE Mİ, DOKTOR MU?

Geçen ayın ortalarıydı. Uzak fakülte hastânelerinden birindeyiz. Kliniğin önünde sıramızı bekliyoruz. Girenler, çıkanlar, konuşanlar, feryat edenler. Koşanlar, koşuşturanlar. Hep o bildik hastâne manzaraları. İçerde asistanlar, sırası gelenlerle ilgileniyorlar. O arada, bölümün başkanı Doçent Bayan geliyor, kapının önünde birikenleri geçip içeri girmeye çalışıyor. O hengâme içerisinde bir başka bayan, elinde evraklarla bir şey öğrenmek isterken kendisine;

Hemşire hanım, bakar mısınız? deyiverdi. O da,

Hemşire değil, doktor, doktor! diye tepki gösterdi ardına bakmadan, sorusuna cevap ta vermeden. Kapı kapanıp dışarıda kalan bayan tekrar;

Ne olmuş doktor olmuş da, ne fark eder ki sanki?! dedi doğal olarak.

Her ikisini de anlamak gerekli. Şunu da anlamak ve bilmek gerekli ki “insan gibi insan” olabilmek, ne durumda olursak olalım, ölçüyü ihlâl etmemeyi becerebilmek çok önemli. Ama, neylersiniz ki, “yaratılanı Yaratan’dan ötürü seveceğimiz ve hoş göreceğimiz” bir eğitim alamıyoruz demek ki! O eksene giremiyoruz bir türlü. Direniyoruz. Hem ülke, hem de vatandaş olarak.

Bir de, üstüne üstlük, ülkemizin ortamı hep kamplaşmalar ve gerginliklerle mâlul olunca iş hep sarpa sarıyor. Dolayısıyla, böyle bir ortamdan güzel güzel konuşmalar ve anlaşmalar ortaya çıkması zorlaşıyor. Elbetteki tüm bunlar genel havayı etkiliyor. Kaba-taslak işleri hâlledemiyoruz ki, sıra inceliklere gelsin! Aslında, tüm bunlara hiç değmiyor ama neylersiniz! İşte buyurun:

GEBERDİ GİTTİ!

Farklı muhtevâlı ama birbiriyle ilintileyebileceğimiz bir diğer olay da yıllar önce meydana gelmişti. Bu sefer yer Ordu Devlet Hastânesi. Röntgen kuyruğundayız. 70’inde bir amca. Kimbilir hangi duygu ve düşünceler onu bu söyleme sürükledi.

Eskiden elektrik ve hoparlör sisteminin olmadığı zamanlarda, pazar kurulan yerlerde duyurular için tellâllar vardı. Kayıpları ya da duyurulacak şeyleri yüksek bir yere çıkarak ve olanca sesleriyle haykırarak söylerlerdi.

Hey komşular, arkadaşlar, vatandaşlaaar!

Hey ahâlî! Yayla komşularııı! Duyduk duymadık demeyiiin!

diye başlarlar ve böylece herkesin dikkâtini çektikten sonra söyleyeceklerini söylerlerdi. Bu amca o serenatları yapmadı ama, söyleyiş edâ ve tarzı îtibârıyle o havadan esinlenmiş gibiydi! Elinde değneği, hem yürüyor, hem de koridordaki herkesin duyabileceği bir sesle söyleniyor:

-Var mıydık, yok muyduk?

Bugün varız, yarın yokuz!

Ölünce kimi;

- Ne iyi insandı, Allâh rahmet eylesin! der;

Kimisi de,

Geberdi gitti! Der.

                  Aman YâRabbî!...     (26.o1.2004)

Evet, hayatın hay-huyu içerisinde kafamıza göre bir çizgi tutturmuş gidiyoruz. Kendimizi kendimizce bir yerlere konduruyoruz. Zât-ı âlîmizi(!) dünyânın da, âhiretin de en yüce makamlarına tâyin edip konduruyoruz! Kendi kendimizle öylece idâre edip gidiyoruz. Ama, hak katında ve de halk yanındaki durumumuz ne; onu bilmiyoruz. Merak da etmiyoruz. Bunu mesele de yapmıyoruz. Hâlbu ki çok önemli. Ya iş, hayâl ettiğimiz gibi olmazsa! Öleceğiz ve insanlar bizim için şehâdette bulunacaklar.

Nasıl bilirsiniz? Hakkında iyi bir âdem miydi?

Hakk’ın huzûruna varmadan halka sorulacağız. Sonra Hakk’a hesap verilecek.  Onun için bizim hesaplar hiç de zannettiğimiz gibi çıkmayabilir. İşi sıkı tutmak çok önemli.

Hiç olmazsa, Hz. ÖMER (ra)’in, “BUGÜN ALLÂH (CC) İÇİN NE YAPTIN?” sorusunu bizler de kendimize sorarak,  arada-sırada nefis muhâsebesi yapmalı, gidişâtımızı kontrol altına almaya çalışmalıyız. Unutmayalım ki; “dünyâ fâni, ölüm âni!”

            Akşam, Âlemlere rahmet Efendimiz’in (SAV) Mevlid Kandilini idrâk ettik. Ardından bu gün Cumâ. Bu rahmet vesîlelerini kendimiz ve çocuklarımız için Rabbimize samîmî yöneliş fırsatlarına çevirelim inşâllâh…

Her ikisi de mübârek olsun! Hayâtımız rahmet esintileriyle dolsun ves’selâm…

 

ORDU HAYAT GAZETESİ

25.02.2010