KALPAKLI’DAN VEFÂYA...
Şubat, yapacağını yaptı ve tüm şubatlığıyla geçip gitti. 28’le başlayan şöhretinden tâviz vermeye niyeti yok gibi. Yine fırtınaları ve FIRTINA olaylarıyla ülke gündemini ve özelde Ordu piyasamızı çalkalayıp geçti. Ancak, bu fırtınaların ardı iyi gelecek inşâllâh. Tıpkı, tüm şubatların ardından mart, kışların peşinden de bahar geldiği gibi.
Bizim bu gün, asıl arz etmek istediğimiz şey; mâlumunuz Câvit KALPAKLIOĞLU Ağabey, 2005’in 9 Şubat’ında rahmet-i Rahmân’a kavuşmuştu. Rabbim mekânını cennet eylesin. Avukatlığı ve -kendi tâbiriyle- münevver olarak telâffuz edebileceğimiz kişiliği yanında, aynı zamanda gazetecilik ve yayıncılık yönüyle yerel basınımızda unutulmaması gerekirken, kendisiyle ilgili her hangi bir yazıya yer verilmemesi husûsunu hangi kelimelerle ifâde etmemiz gerekir acabâ diye düşünmekten kendimizi alamadık. Belki, bu şubatta da sürüp giden, dış dünyâdaki doğal depremler, içte de siyâsî ve yargısal depremlerle fırtınaların anaforunda araya kaynayıp gitti diyerek tesellî bulmak en iyisi olacak gibi gözüküyor.
Ama, o dolu dolu bir insandı. Bu toprağın ve onun taşıdığı rûhun karasevdâlılarındandı. Duygu ve düşünce ırmağı sessiz ve derinden akan bu adam, zaman zaman boralaştırdığı ve yüksek sesle söylenmesi gereken yerde haykırmasını bildiği için, onun yankıları bir yerlerden dönüp gelecek ve dinleyicilerini bulacaktır. Ordu’da, belki de ilk yayınevini kuran ve MEMLEKET YAYINLARI adı altında, benim bildiğim en az iki kitap yayınlayan bu adam, dâvâ aksiyonerliği, fikir haysiyeti, gazeteciliği, yayıncılığı ve mücâdeleci aydın kişiliği ile kitaplara konu olacaktır. Onun gürül gürül müktesebâtı bir yerlerden patlak verip, yol bularak gelecektir. Buna inanıyorum.
Cenâzesi, avukat olması hasebiyle, evinden alındıktan sonra Adliye önüne getirilmişti. O zamanın Ordu Baro Başkanı Sn. Kenan ÇEBİ orada, Câvit Ağabey’i -ağyârını mânî, etrâfını câmî diye tâbir edilen- veciz bir şekilde anlatmıştı. O gün o konuşmayı kaydetmek isterdim.
Bir de, Câvit Ağabey kendisi, ölümünden kısa bir süre önce Ensar Vakfı Ordu Şûbesi’nde bir konuşma yapmıştı. Konu başlığı şöyleydi: TÜRKİYE MUHTARI; FETHİ GEMUHLUOĞLU. O gün, Köprübaşı Hatîce CANLI İş Merkezi’ndeki salonumuzda sâdece çok yakından tanıyıp teşrîk-i mesâi ettiği Fethi Ağabey’i anlatmakla kalmamış, Ergun GÖZE’nin, kendisinin ölümü üzerine yazdığı HÂİN MÜVEKKİL başlıklı yazısında vurguladığı cinsten hatıralara da yer vermişti.
Bir nevî içini dökmüştü. Sanki vedâ konuşması yapmıştı. Konuşmacıyı kendim takdim etmiştim. Bir de kamerayla çekim yapmak işgüzarlık gibi bir şey geldi bana. Daha doğrusu mâlûmâtfürûşluğa benzer, işfürûşluk gibi bir şey anlamına gelebilir mi diye düşündüm. Kamera orda durdu, biz de kendisini hâtıralara kaptıran konuşmacının duygu seline kapılıp gittik. İşte, o konuşmayı kaydetmediğime de çok hayıflanıyorum.
Burada yeri geldi. Ölümünden bir yıl önceydi. Ocak ayı. 16’sı. Yer AKM. Yine, Ensar Vakfı Ordu Şûbesi olarak SITKI ÇEBİ ŞÜKRAN GECESİ yaptık. En az 10 yakın arkadaşı SITKI ÇEBİ’yi anlattılar. Tüm program bir televizyon kanalımız tarafından kameraya çektirildi. Ancak, daha sonra istediğimizde kasete bir türlü ulaşamadık. Aradılar, bulamadılar.
Konuşmacılardan biri de Câvit Bey’di. Belki bizim hatâmız da olmuş olabilir, kasetin peşine düşmekte geç kalmış olabiliriz ama, Sıtkı ÇEBİ ile ilgili kasetin de hemen silinmesi, üzerine başka kayıt yapılması, ya da bir yerlere atılması gerekmezdi. Öyle bir kaset fırsat bilinip bir yerlerde saklanmalıydı kimse bir şey söylemese bile. Ama, biz bulmak istediğimiz şeyi olmayacak yerde aramış olmalıyız!
Geçen hafta başı Avukat Kenan Bey’le karşılaştık. Adliye önünde yaptığı konuşmadan aldığım ilhamla, yazdığı gazetede Câvit Âbi’yle ilgili bir yazı kaleme almasını istedim. Cevap olumluydu.
Aynı gündü gâlibâ; bir ara, birlikte aynı büroyu paylaştıkları arkadaşı Av. Tevfik KARABULUT Bey’e de konuyu açtım. Baro’nun dergi olarak bir özel sayı çıkarma düşüncesi olduğunu söyledi.
Şâir Gökhan AKÇİÇEK de, yazdığı bir kitapta Câvit Bey’den de söz ettiğini söyledi. Acele fotoğraf istedi. Sanırım yakında içinde Câvit Bey bulunan bir kitaba kavuşacağız. Sabırsızlıkla beklediğimizi söylemek isteriz.
Hüsnü YÜCEL Bey de, gazetemizdeki ilk yazısında, köşe yazarlığı mâcerâsını anlatırken, ilk defâ, Câvit Bey’in MEMLEKET GAZETESİ’nde yazmaya başladığını belirtiyor. Belki bir gün onunla ilgili hâtıralarını da yazar; kim bilir?
İşte böyle, kıyısından, köşesinden derken, az ya da çok değinilirken, birikimler şahlanıp kitap hacmine ulaşacak; tüm bu çalışmaların sağladığı zemin üzerinde vefâ kitaplığı yükselip zenginleşecektir.
Sözün özü, şehrimizin; vefâ zemîninde taban bularak boy atıp gelişebilecek bir kültür hamlesine ihtiyâcı var demek istiyorum ves’selâm…
ORDU HAYAT GAZETESİ
05.03.2010