Nuri KAHRAMAN - Anasayfa
  - Arşiv
     - MIZRAP 2010, (MIZRAP 2010)
NİNELERİN DÜNÜ, KADINLARIN GÜNÜ
1372 defa okundu,

NİNELERİN DÜNÜ, KADINLARIN GÜNÜ!

            Bu gün, Kurban Bayramı ziyâretlerinde kendisine uğradığımız, yaşı 90’a yaklaşmış bir ninemizin ağzından not aldığım cümleleri sizinle paylaşmanın tam zamânı. Aslında, dünyâ kadınlar günü bağlamında daha güncel değerlendirmeler yapma düşüncesindeyken, dün sabah, sözünü ettiğimiz ninemizin kısmî felç geçirerek hastâneye kaldırılmış olduğu haberini almamız dolayısıyle geçen yılın ajandasına başvurdum. Aradığım kayıtları 2009 ajandasının Kasım ayı sayfalarında buldum.

NİNE YUVALARI, ÇİLE HAVALARI

O gün, çaldığımızda bize kapıyı, kendisinden birkaç yaş küçük olan diğer kardeşi açtı. O da bayram dolayısıyla uzaklardan gelmiş. Bizleri görünce ikisi de çok sevindiler. Dilleri çözüldü. Tâbiri câizse, coştular. Ev sâhibesi olan daha konuşkan. Yaklaşık 50 yıl boyunca zorluklarla tek başına mücâdele etmiş. Gün görmüş olduğu her hâlinden belli. Ayrıca, açık sözlü ve dobra. Biz bir şey sormadan, o kendisi bütün kâlbini açarak döküldü bize.

Konuştukça açılıyordu. Çileler yüzünde çizgi çizgiydi. Ne kadar yaşlı olsa da, açıkgöz, çalışkan ve girişken kişiliği tavırlarından, özellikle konuşma iştah ve harâretinden yansıyordu. Böyle konuşkan ve çenesi işlek olanına rastlamak da her zaman mümkün olmuyor. Biz bunu fırsat bilerek not almaya çalıştık. Keşke çevremizdeki büyükleri böyle konuşturabilip de tecrübelerinden yararlansak. İşte bizim o nineden kapabildiğimiz orijinâl cümleler:

ÇOK ÇİNGENELİK ETTİM!

“Çok Çingenelik ettim. Genç yaşta 6 çocukla dul kaldım. Buralarda kendimi ezdirmemek için eteğimde tabanca, bıçak dolaştım.

Hacca gittim. Hoca dedi ki;

-Sen neye geldin? 6 çocuğu bakıp-edip, yetiştirip, evlendirmişsin; daha ne?

Sizin anlayacağınız, çok çalışıyorduk. Bir günde iki defâ pancar kesip sırtımda Ordu’ya pazara götürüp sattığım çok oldu. Hem de kar dizde. Pancar para etti. Pazara iner-inmez hemen bitti. Tekrar köye gelip pancar keserek omuzlayıp çarşıya döndüm. Çileye bak!

Evlilik yılları hep ayrı bir çileydi. Bizde hiç akıl yokmuş. 7 sene kaynatalık tuttuk.  Söyletme tuttuk. Kaynata yanında konuşmak yok. O da demiyor ki; “GİT YAT!” O uyuyana kadar gidip yatmak yok! Öyle ya! Ne derler?

“Garı büyüklerin hizmetini bıraktı, gocasının yanına yatmaya gitti!” derler!

Bi defâsında, çok rahatsızım. Ayakta duracak hâlim yok. Kimseye bir şey de denilmiyor. Bizim odaya değil de başka bir odaya gittim uzandım. O da ayrı bir hatâ tabiî! Sonra, bir sürü sopa yedim. O günün şartalarında haklıydılar belki ama, durumum da dayanılacak gibi değildi. Hâlden anlama diye bir şey de yok!”

ADAMLAR ADAM DEĞİL Kİ!

“Şimdikiler garı mı? Ama, adamlar adam değil ki! Bu yana gel, inek; öte yana sür, öküz! Aha, benim kızımın iki gelini var. Kızım hizmetçileri gibi. İş tamâmen eskisinin tersine dönmüş! Kızım, sabah erkenden kalkıp başlıyor hizmete. Hem de öyle titiz ki; aman gürültü olmasın! Gelinler rahatsız olmasınlar! Saat 11.00 oluyor; hâlâ ses-sedâ yok! Kendisi de gitmiyor çağırmaya; çocuklardan birini gönderiyor, uyanmışlar mı, müsâitler mi, gelebilirler mi baksınlar diye!

Her neyse… Geliniyor. Kahvaltı yapılıyor. Büyük gelin et yemezmiş; ona ayrı yemekler hazırlanıyor.  Onun için bezelye kızartılıyor! Eh, şimdi böyle!

Kızım şehirde oturuyor. Bâzen beni yanına alıyor. Gidiyorum zaman zaman. Ama duramıyorum. Tek başıma da yaşasam, en iyisi burası. Korkma da korkmuyorum. Yıllardır hep böyleyim. Oraya, şehre gidince, sabah kahve içiliyor. 11.00’e doğru çay. Sonra kızım güne gidiyor. Her gün bir gün ya da toplantı oluyor. Yatsı çağı geliyor eve. Şimdi kadınlar böyle! Neden? Çünkü, şimdi koca yok! Aslında, koca olsun da bak!”

AÇIK YARADAN ZARAR GELMEZ

Bizim esprili bulduğumuz için aynen aldığımız bu apaçık sözler onların samîmiyetinin göstergesi. Çocuklarına kızgınlıklarından ziyâde, değişim ve dönüşümlerin tezâhürlerini kabûllenmişliğin ifâdesi. Âile içinde de açık olmalılar. Aynı şeyleri, sözünü ettikleri kişilerin yanında da rahatça konuştuklarına emînim. Bunca çileye rağmen böyle dinç kalmasının sebebini de, her şeyi çevresiyle rahatlıkla paylaşmasında aramak gerek. Ne demişler; açık yaradan zarar gelmez.

Evet, dünün de, bugünün de gerçekleri burada, ninenin sözlerinde en açık şekliyle resm’ediliyor. Hangisi iyi? Demokrasi var. Seç seç al! Hangisini alırsınız? Alan varsa alsın! Ben, ikisini de almıyorum; kalsın. İkisi de ne insânî, ne de İslâmî. Bir dengenin tutturulması lâzım. Denge deyince de adâlet geliyor akla.

Kadınıyla, erkeğiyle insanı en iyi bilen, şüphesiz onun yaratıcısıdır. İslâma teslim olmayanı her şey, her kes bir tarafa çeker. Orası da herkesin kendi zevki ve çıkarı tarafıdır. Kadınlar üzerinden dünyânın ne müptezel hâle getirildiğini basın-yayın organları en iğrenç ayrıntılarıyla göz önüne getiriyorlar. Kadını da, erkeği de yaldızlı sahteliklerden ve aldanmışlıklardan kurtarmanın yolu, onları yaratıcının hayat sahnesinde kendilerine verdiği rollere ve prensiplere çağırmaktır.

Yüce Rabbim hala ninemize ve bizlere burada sıhhat ve âfiyetler; az ağrı, âsân ölüm ve kâmil îmanla hayat sahnesinden ayrıldıktan sonra da sonsuz mutluluk kapılarını aralamayı nasîp eylesin ves’selâm…

 

ORDU HAYAT GAZETESİ

08.03.2010