DÜNKÜ ÇARŞAMBA
Önceki gün, Hâlit TOPALOĞLU’nun cenâzesi dolayısıyla Yemişli Köyü’ndeydik. Giderken MEMUR-KENT’in önünden geçtik. Tartışmalar bir yana, gerçekten hızlı yükselen binâlar, karşı taraftakilerle berâber ap-ayrı bir Ordu gibi.
En sevindiğim şey de “MEMUR-KENT CÂMİİ YERİ” levhası oldu.
Karşıdaki câmi, minâresiyle zâten hazır.“Ne de olsa sağ iktidar!” diyeceğimi sanmayınız; “Ne de olsa AkParti iktidarı!” diyeceğim. Çünkü biz ne sağ iktidarlar gördük; ama sağ gösterip sol vurdular. Sol zâten belli. Ordu’da uzun yıllar sol belediyeler hüküm-fermâ oldular. İşte KUĞU-KENT ortada. Koca şehir. Hani Câmi? Mescidi bile yok! ya sâhil şeridi. Her şey düşünülmüş; câmi düşünülmemiş! DOĞA-KENT te aynı şekilde! Vebâli herkesin boynuna!
Peki, ya şimdiki belediyemiz? Yetkililer, umrelere, hattâ hacca gidebilir, beş vakit namazlarında da olabilirler; onlar kendilerini ilgilendirir. Kum verir, çakıl verir; şu veyâ bu şekilde yardım da alabilirsiniz câmiler, kurslar için. O konuda diyecek yok. Ama, biz câmi konusunda özel gayret istiyoruz. Plân-proğram istiyoruz. İhtiyâç da ortada!
Acabâ bir örnek gösterilebilir mi? Hayır, hayır, hayır!
Beni yanıltmalarını bütün samîmiyetimle bekliyorum! Ordu’nun ve nesillerimizin, üniversitemize öğrenci olarak gelecek misâfirlerimizin buna âcil ihtiyâcı olduğu yakînen görülüyor. Rektör ve yardımcılarının görevi değil bu elbette. Onların böyle bir derdi yoksa, bu çok normâl bir şey. Bu görev ev sâhibi belde ve sâkinlerinin öncelikle. Yâni bizim. Yarın hak katında bizim yakamıza yapışacaklar!
Oradan sırt sıra gittik. Uzunisa Vâdîsi ne güzel görünüyor öyle. ÇAMSAN’la berâber kocaman bir yerleşim yeri olmuş. Yeni yol da ayrı bir ferahlık katıyor manzaraya.
Öğle’nin ardından kılınan cenâze namazını askerî tören tâkip etti. Merhum, asker emeklisi olduğu için böyle bir seremoni uygulandı. Bayrağa sarılı cenâze mezarlığa kadar askerler tarafından teşyî edildi. Katılım çok, hava soğuktu. Karşılar, yeni yağan kardan bembeyazdı. İnsanlar, kendini bayağı belli etmiş yaprakların üstüne yağan karın getireceği soğuk gecelerin buzlanmalarından endişeliydi. Bugün îtibârıyle korkulacak bir gelişme olmamıştı bu anlamda.
Akşam da, OSGED’de M. Hulûsî MURTAZAOĞLU Hocamız’ı dinledik. Eskilere gittik. Yenilerle karşılaştırdık. O günlerle bugünlerin farkını tasavvur ettik. Bu konuları gelecek nesillere intikâl ettirecek çabaların artması, çalışmaların kitaplaşması gerektiği sonucuna vardık.
Evet, dün sabah kalktığımızın bir zaman sonrasında, elektiriği açık bıraktığımızı sandık şöyle bir dönüp geriye bakınca. Söndürmek için gittiğimizde, odayı bütünüyle dolduran şeyin yeni doğan güneşin şavkı olduğunu gördük. Dönüp, günlük okumalarımıza devam ettik. Bilgisayara baktık. Günün haberlerini gözden geçirdik. Orhan YÜCEL Bey’in yazısı çıktı karşımıza sürpriz olarak. Öyle akıcı yazmış ki, bir çırpıda okudum. Sağolsun, Varolsun. Okur-okumaz ilk işim, hemen bir HOŞGELDİNİZ mesajı yazmak oldu.
İşyerine geldiğimde, Orhan Bey’in meğer yazıya dün ve BİSMİLLÂH ile başlamış olduğunu gördüm. Arka sayfalara koyduklarından ve de ön sayfada spot vermedikleri için, bir de daha önce yazacağı hiç söz konusu olmadığından dikkâtimden kaçmış. Sonra mesajı buna göre yeniledim.
Bunu gazetede yaptım tabiî. Hava güzeldi. İşyerinden çıkıp yürüyerek gittim oraya kadar. Köprübaşı’na gelince Câmii’n önünden dümdüz gittim. Tâ ilerden, Kemerköprü’den karşıya geçtim. Târih başka şey. Diğer köprüler bana nedense oyuncak gibi göründü onun yanında. Onun daha oylumlu bir duruşu var. 100 yıldır buralardan gelip-geçenlerle berâber hareket ediyormuş duygusu veriyor insana. Koskoca bir asır bütün birikimleriyle onda tecessüm etmiş gibi. Öylesine zengin çağrışımları var.
Hem, yakında gazeteyi Stad’ın ordan OTOGAR civarına taşıyacağız. O tarafa yolumuz ya düşer ya düşmez. Bir târihî köprümüz var; hatırını aziz tutalım da ziyârette cimrilik etmeyelim diye geçti aklımdan. Yine geçmek nasîp olur mu acabâ?! Kim bilir? Yâ nasîp!
Gün hafta günü. Şehir çok kalabalık. Daha ezan bitmeden Orta Câmi dolunca Yalı Câmi’ye geçip üst katta bir yer bulabildik. Namaz kılanların çok olması güzel. Câmilerin yetersizliği, bizim yetersizliğimiz!
Ordu’nun gündeminde TELEFERİK var. Cumartesi temel atılacak deniliyor. Netlik yok. Restleşme boyutunda inatlaşma var. Her kafadan bir ses çıkıyor. Hem de yüksek ses! Biz, bu noktada, “Keşke teleferik de en az Güzelordu İÖO kadar kamuoyunda tartışılabilseydi” diyebiliyoruz sâdece.
Neylersin, o da bize özgü, yâni Ordu tarzı olacak her hâlde. Made in ORDU yâni.
Günler geçiyor, yapraklar açıyor, mevsimler uçuyor…
Herkes kendi sonsuzluğuna göçüyor ves’selâm…
ORDU HAYAT GAZETESİ
17.03.2010