Nuri KAHRAMAN - Anasayfa
  - Arşiv
     - MIZRAP 2010, (MIZRAP 2010)
CUMÂ, CUMARTESİ, PAZAR..
1093 defa okundu,

CUMÂ, CUMARTESİ, PAZAR…

Dün sabah havadaki güneşi fırsat bilerek şöyle bir turladım Köprübaşı’ya kadar. Yine de göründüğü gibi değildi havalar. Güneşde yürürsen yaz, gölgeli tarafa geçersen kış! Ne de olsa aylardan mart! Bu mevsimde yola çıkan bunu bilecek; ona göre yola çıkacak. Elbetteki her mevsimin, her ayın, her günün birbirinden farkı olacak ki adlarının hakkını versinler!

Gazete artık YeniMahalle’de, yeni yerinde yâni. İş yerimize daha yakın. Utku Acun İÖO ile OTOGAR arası bir yerde; KAHRAMAN SAĞRA Caddesi’ndeyiz. Önce oraya bir uğradım. Çalışanlara, “HAYIRLI OLSUN” dedim, sonra da, “HOŞGELDİK!” dedim. Burası daha ferah, bize ve insanlara, hem de piyasaya daha yakın. Ordu Hayat’ın çizgisinde bir adım daha ileriyi ifâde eden bir yerdeyiz. İnşâllâh sizlerin de duâ ve katkılarıyla daha da güzel şeyler olacak. Bakacağız, göreceğiz. Sevinçliyiz, mutluyuz.

 Gazeteden sonra Mustafa ÖZATA Bey Kardeş’e kadar yürüdüm. Ayaküstü biraz hasb-ihâlden sonra, ille de “çay” dedi. Namazdan bu yana epey çaylanmıştım ama, yine de dayanamadım; cumâ dedim, bayram dedim, muhabbet dedim, tamam dedim. Zâten canıma minnet lâkin, bir yandan fazla vaktini almak istemiyorum. Öbür yandan, gazeteyle ilgili düşüncelerine can atıyorum. Onun mütâlaaları benim için çok önemli çünkü. Öteden beri onun duygu ve düşüncelerine değer veririm. İkimizin en belirgin kesiştiği nokta gazete, kitap, dergi hastalığı. Onun da benim gibi yayınları evden dışarılara taşar. Bu hâle, bizim evdekiler olduğu gibi, onun evindekiler de mutlakâ şaşar! Merdiven altlarına, balkonlara, bodrumlara, çatılara doğru uzar gider çünkü kitaplıkların yedekleri!

Geçen gün eski gazete, dergi, kitap arşivlerini evirip-çevirirken, Mustafa ÖZATA’nın Millî Gençlik Vakfı Ordu Şûbe Başkanı iken düzenlenen bir şiir yarışmasıyla ilgili dökümanlar geçti elime. Bizim de jüri olarak imzamız var faaliyetin altında. Hey gidi günler dedim! Sen ol da deme! Ne heyecanlı günlerdi onlar! Şimdi zar-zor hatırlıyoruz. Demek ki, biz de bayağı km. katetmişiz hayat yolculuğunda.

İşte şu an tam burada; o zamanlar çok moda olan bir mûsıkî parçası kırık plâk gibi takıldı zihnime, beynimde çınlayıp duruyor: “Bir garip yolcuyum hayat yolunda…”

Evet Mustafa Kardeş, “bir garip yolcuyuz hayat yolunda…” Ve sevgili okuyucular; “hepimiz, hepimiz yolcuyuz!” 

Hele Mustafa Kardeş’in o günleri var ya; o hepimizden heyecanlıydı. O zamanlar kamera vs. teknik donanımları da onda görüyorduk. Hattâ, bir defâsında, sene  80’li yılların sonu olacak; bana ilâhiler okutup kameraya kaydetmişti. O zamanlar için çok nâdir bir şeydi bu. O zamanlar Akkuş’da çalışıyordum. Bilmem o cihazlar şimdi duruyor mu? Dursa bile, onları değerlendirecek video var mı? Varsa, çalışıyor mu? Çünkü şimdi dijitâl devri. Teknolojiyle yarışmak zor. Bir adım gerisi demode!

Mustafa Kardeş, her ne kadar kendi haftada bir bile yazmasa da, benden “her gün ve de yerel” yazmamı istiyor. “İlgiyle bekliyorum ve de okuyorum” diyor. Ben de istiyorum ama her zaman olamayabiliyor. Duygu, düşünce, hâtıra ve cümle birikimlerimizi sizlerle paylaşmak, dertleşmek istiyorum. İnşâllâh deyip, devâmını bir başka zamana erteleyerek teşekkürlerle ayrılıyorum.

Cumâ’ya bir saat var. İmam-Hatip Lisesi Câmii’nin avlusu iğne atsan yere düşmüyor. Abdesthânede, her musluğun önünde 5’er, 10’ar sıra var. Hem ziyâret olsun diye abdesti okulda alıyorum. Oradan da MUHARREM CÂMİİ’ne geçiyorum. Çok güzel bir câmi. Hârun Hoca da görevini seven bir arkadaş. Her açıdan sıcak bir ortam. Mezarlık yanı olması hasebiyle ve ağaçların kattığı manzarayla berâber uhrevî bir havası var.

 Ancak orada da sıkışıklık var. Sık sık anonslar yapılıyor ileriye yaklaşılması için. Altlı üslü hâle gelen câminin yetersizliği, bu insanlar daha önce nasıl sığıyorlardı sorusunu getiriyor akla. Ordu’da câmisizlik her yerde maal’esef.

Namazdan sonra iş yerindeyim, Kâzım SERDAROĞLU Amca gelmiş. “Yazıların güzel ama kısa yaz!” diyor. Türkiye Gazetesi’nden Yılmaz ÖZTUNA örneğini gösteriyor. Verdiği kıstas da ilginç: “Yazı, akıl başka yere geçmeden bitsin!” Babam da öyle diyor. Bu konuda ilk isteğin sâhibi annemdi. Ama, ünlü bir yazarın dediği gibi; “Kısa yazacak kadar bol zamanım yok!” Ben tamâmen öyle demiyorum; kısa da yazsam, uzun da yazsam kolay yazamıyorum çünkü. Çok zamanımı alıyor. Bâzen bir başlık bile insanın yazıdan daha çok zamanını alabiliyor. Hattâ günler sonra; “şu yazının başlığı şöyle olsaydı daha iyi olurdu” denilebiliyor! Durum bu!

Söylemeye unuttum, gazetenin büro bölümü taşındı. Elektrik ve telefon bağlantıları tamamlandı. Ağır kısım olan matbaa makinası da bu gün taşınarak işlem tamamlanacak. Gazeteniz artık size daha yakın ve müsâit bir yerde ve daha geniş. Her zaman bekleriz.

Son olarak, Ordu târihinde bir ilk ve dönüm noktası olan TELEFERİK projesinin temeli de bugün atılıyor. Projenin nerede ve nasıl gerçekleştirileceğini her ne kadar kamuoyu yeterince tartışmadıysa da, sonuç olarak Ordu’nun güzelliğine halel getirmeyecek, bağrına bir inci gerdanlık gibi yakışacak uygun bir eser olarak sonuçlanmasına duacıyız. Netîcede biz bu şehirliyiz ve tüm hassâsiyetlerimiz Ordumuz’un iyiliği ve de güzelliği adınadır.

Cumâ, Cumartesi derken; yarın Pazar. Ömür gidiyor azar azar…

O an gelince; her kim, nerde ve ne olsan, ne yazar; ves’selâm?!

 

ORDU HAYAT GAZETESİ

20.03.2010