Nuri KAHRAMAN - Anasayfa
  - Arşiv
     - MIZRAP 2010, (MIZRAP 2010)
ORDULAR ve MARKALAR
916 defa okundu,

ORDULAR ve MARKALAR

İlhâm, ORDU’NUN MARKASI reklâmından alınsa da, olay BURSA’da geçiyor. Ordu sokaklarını süsleyen ORDU’NUN MARKASI yazılı o güzel ve vurgulu afişlerin üzerine Bursa’dan kopup gelen bir haber, ULUDAĞ’dan  BOZTEPE’ye TELEFERİK geçkisi gibi bir hayâl bağlantısı oluşturdu bende.

Hatırlarsanız, yazarımız Orhan YÜCEL Bey, BAŞÖRTÜSÜNE KARŞI TAVIRLAR YENİDEN GÜNDEMDE başlıklı geçen günkü yazısında, başörtüye karşı ya da o eksende depreşip sergilenen bir çok olaya işâret ederken, bu anlamda yaşanan son örneğe de değinmeden geçmiyor: “Bursa’da bulunan Renault fabrikası çalışanlarının kurduğu tüketim kooperatifine, başörtülüler alınmamıştır.”

Mâlum, olay bu ayın ortasında patlak vermişti. RENAULT deyince akla OYAK; OYAK deyince de ORDU geliyor. Sizin anlayacağınız, OYAK için bir ORDU MARKASI demek hiç de yanlış olmaz, olamaz! Çünkü, bu firmanın ipleri sonuçta orada düğümleniyor. İşte, OYAK’ın bir ORDU KURULUŞU olması hasebiyle bu olay, medyada ve kamuoyunda büyük yankı yapmıştı.

Söz konusu olayın fâili makâmındaki Ordu Yardımlaşma Kurumu (OYAK), 1961 yılında TSK'da çalışan subay, astsubay ve diğer memurların maaşlarından yüzde 10 kesintiler yapılarak kurulmuş bir yardımlaşma sandığı. Geçen zaman içerisinde güçlenen OYAK, 1969 yılında YKB ortaklığı ile RENAULT fabrikasını kurdu. 1971'de ise ilk otomobil üretildi. Renault'nun Bursa'daki kaporta-montaj ve mekanik şasi fabrikasının yüzde 51'i OYAK'a, yüzde 49'u ise RenaultSA'ya ait. OYAK-RENAULT Otomobil Fabrikası'nın içinde çalışanların alışveriş yaptığı bir tüketim kooperatifi yer alıyor.

OYAK-RENAULT'daki başörtüsü yasağı, bir çalışanın, eşi, annesi ve babasıyla birlikte kooperatife alışverişe gitmek istemesiyle başladı. Kapıdaki görevliler çalışan işçi ile başı açık eşini içeri aldı. Ancak başörtülü annesi ile babasının girmesine izin vermedi. Yaşlı çifti yağmur altında bekçi kulübesinin önünde bekleten görevliler, talimatın “yönetimden” geldiğini bildirdi.

            Olay bununla sınırlı kalmadı doğal olarak. TOFAŞ ve BOSCH fabrikalarının ardından OYAK RENAULT fabrikasının da alışveriş kooperatiflerinde başlattığı başörtü yasağı sivil toplum örgütlerinin tepkisine neden oldu. Oluşturulan plâtform adına açıklama yapan MAZLUM-DER Bursa Şûbe Başkanı Hasan ÜNAL, "Oyak Renault fabrikası kooperatifinde başörtülü kadınların alışveriş yapması yasaklanmıştır. Bu inançları sebebiyle ayrımcılık suçu işlenmiştir. Mazlumder olarak Renault Genel Müdürlüğü ve Fransa'daki genel merkezinden konuyla ilgili bilgi istedik. Gelecek cevaba göre suç duyurusunda bulunacağız. Konunun hassas olması sebebiyle Başbakanlık İnsan Hakları Dairesi Başkanlığı'na da şikayette bulunulmuştur" diye konuştu.Türkiye'deki ayrımcılığın ortadan kaldırılmasını isteyen ÜNAL, Cumhurbaşkanlığı, Başbakanlık ve TBMM Başkanlığı'na açık mektup göndererek ilgili makamları göreve çağırdı.

OYAK hem, daha dün, kendisinin ulusallığını, sivillerin gayr-i millîliğini vurgularken “hükûmetin ülkeyi sattığı, temel kurumlarını yabancılara peşkeş çektiği!” söylemleri arasında kendi kuruluşları olan OYAK-BANK’ı gidip, yabancılara, hattâ, Cumhûriyet kuruldu kurulalı düşmanımız olduğu kendilerince sık sık tekrarlanan bir millete, Yunanlılara satmıştı, yanlış hatırlamıyorsam. “BU NE PERHİZ, BU NE LAHANA TURŞUSU?!” derler ya; aynen öyle!

Allâh’a şükür, şehrimizde bu anlamda, (- küresel anlamda kapital ve ideolojik bağlantı durumlarını bilemem-) milletin değerleriyle açıktan alay eden, yasakçı bir firma ya da yerel bir kuruluş yok gibi gözüküyor. Çok önceki yıllarda, il dışından gelen bâzı marketlere eleman olarak girmek isteyen kızlarımıza; “ ne elemanı; biz başörtülü müşteriye bile sıcak bakmıyoruz!” şeklinde ifâdelerde bulunulduğu konuşuluyordu piyasada. Şu sıralar böyle şeyler konuşulmuyor. Demek ki konjonktür düzelme trendinde.

Oralarda ya da buralarda, adı, soyadı ne olursa olsun; böylesi tavırları bilinenler ve hâlâ sürdürmek isteyenler var olsa bile, tüm bunlar 28 Şubat’ta bâzı firmalara uygulandığı şekliyle bir düşmanlık sebebi değil ve olmamalı elbette. Ama birileri, inanç ve kıyâfetinizden, köyünüzden ya da mahallenizden, boyunuzdan veyâ renginizden dolayı sizi düpedüz küçümsüyor, dininizle-diyânetinizle alay ediyor, alenen nefret sergiliyorsa; tavır yapıyor, yüz buruşturuyor, genelge düzenliyorsa ne yapmalı?

Böyle bir durumda, oralara gidip de öfkeleri uyandırmanın, hınçları depreştirmenin, rahatsız olanları rahatsız etmenin; geri çevrileceğinizi, sevilmediğinizi bildiğiniz bir yere inadına giderek huzursuzluk çıkarmanın, rasgele, sonuçsuz, gereksiz hır-güre sebebiyet vermenin, -hele hele, size, müşteri olmanın ötesinde insan olarak değer verip sevgi ve saygıyla karşılayanlar da varken,- hiç bir anlamı yok gibi gözüküyor ves’selâm…

 

 

ORDU HAYAT GAZETESİ

30.03.2010