Nuri KAHRAMAN - Anasayfa
  - Arşiv
     - MIZRAP 2010, (MIZRAP 2010)
HÂFIZ CHPLİ, ORDU MİLLETVEKİLİ HAMDİ ŞARLAN
1705 defa okundu,

HÂFIZ CHP’Lİ, ORDU MİLLETVEKİLİ HAMDİ ŞARLAN

Şu sıralar biraz yerel târih konusuna odaklandık gibi. Bunun da gerekli olduğunu düşünüyorum. Zîra, hep günü yaşaya yaşaya, gününü gün eden bir toplum hâline geldik. Düne bakarak gidersek günü de uçmadan, daha ölçülü yaşarız diye düşünüyorum. Tabiî, bu söylediklerimiz ibrete ihtiyâcı olanlar için. Aklı kendine yetene bizim yetme, yetişme şansımız zâten olamaz. Her neyse…

Bu anlamda, dünü yaşayanlara düne dâir bir şeyler soruyoruz mukâyese ve ibret adına. Aldığımız cevapları da hep birlikte paylaşmaya çalışıyoruz. Söz yine Mehmet Hulûsî MURTAZAOĞLU Hoca’da. Biz soruyoruz, o anlatıyor:

GACAROĞLU-ŞARLAN

“-Hamdi ŞARLAN Bey’le bir tanışıklığınız oldu mu?” “-Evet, tanıştık. Avukattı. O zamanlar başka parti yok. CHP Milletvekiliydi. Hukukçu, fakat aynı zamanda hâfızdı. GACAROĞLU Hocamla çok iyi tanışıyorlardı. Hocama çok saygısı vardı. Milletvekiliyken tâtilde Çambaşı’na gelir, 3 ayını orada geçirirdi. Hocamla sohbet eder, görüşürlerdi. Sonra, Ordu’da göreve başladığımda cemaat arasında diz çökerek oturuş biçimi dikkâtimi çekerdi. Sanki oraya bir kütük bırakmışsın, sandalye koymuşsun gibi; öylesine hareketsiz dururdu.

KÜTÜK MİSÂLİ!

-Edebi vardı yâni. Ehl-i tarikti belki de!

-Evet, öyleydi. Câmideki konuşmaları edeple ve dikkâtle dinlerdi. Ancak, oturup da şöyle özel bir sohbetimiz olmuyordu. Bir gün, câmiin hemen yanında orda bir bakkal vardı, Lütfi Bey,

“-İzmir Bakkalı mı?” “-Evet öyleydi. Hamdi Bey köyden gelir oraya takılırdı. Bir gün ben de vardım oraya. Bakkal Lütfi Bey; “-Tanışıyor musunuz?” dedi.”

-Ben tanıyorum, dedim. O da tanıdığını ifâde etti. O gün biraz oturduk birlikte. Sohbet ettik. Ondan sonra sohbetlerimiz devam etti.

“-Mâdem Hamdi ŞARLAN Bey konusu merak edildi, anlatayım; 1946 bütçesi yapılırken o da komisyonda. Sıra Hamdi Bey’e gelince şöyle bir konuşma yapıyor:

ÖLÜLER KOKACAK!

“Memlekette, cenâze kıldıracak, ölülerimizi defnedecek hoca kalmadı. Buna bir çâre bulmamız lâzım. Devlet olarak bu bizim görevlerimiz arasında!”

“- O dönem Başbakan Recep PEKER. Şok oluyor; ne diyeceğini şaşırıyor. O sıralar böyle bir şey dile getirmek olacak şey değil. Komisyonu terk ederek soluğu İNÖNÜ’nün yanında alıyor. Hamdi Bey’in dediklerini dehşetle anlatarak bir nevî şikâyet ediyor. İNÖNÜ de bir şey söyleyemiyor bir zaman. Epey düşündükten sonra;

“ –Recep! Hamdi samîmîdir. Ne derse odur. Başka bir niyeti yoktur. Onun dediklerinin hükmü zâten geçmiştir. Artık kimse rağbet etmez. Biz onu kırmayalım. O mâdem Kur’an Kursu kadrosu istemiş; verelim gitsin! Nasıl olasa îtibar eden olmayacak, konu kendiliğinden kapanacak, mesele de çözülmüş olacaktır!”

ORDU, BİR İLK!

Evet, mesele orada o şekilde kararlaştırılıyor ama sonuç hesap ettikleri gibi gerçekleşmiyor. Bütçeyle birlikte ilk Kur’an Kursu kadrosu çıkmış oluyor. Sonuç telgrafla hemen Ordu’ya bildiriliyor. Böylelikle Ordu Kur’an Kursu kadrosu tahakkuk eden ilk il olarak târihe geçiyor. Daha sonraki dönemlerde de benzer konularda hep Hamdi ŞARLAN’ın katkılarını görüyoruz.

Bu husûsiyet, Sıtkı ÇEBİ merhumun anlattıkları çerçevesinde birazcık mâlumumuzdu. Hattâ, Ordu İHL’de çalıştığım yıllarda SELÂMET diye çok eski bir dergi elime geçmişti. Orada da buna benzer bir yazı okumuştum. Geçenlerde okula uğradığımda epey araştırdım ama, aynı dergiye ulaşamadım. Tekrar gitmek gerekiyor.

Fakat, Hamdi ŞARLAN yazıp GOOGLE’a tıkladığımda önüme gelen, yeni yazılmış bir makâle de aynı mâhiyette ve aynı dergiyi kaynak gösteriyordu:

Mustafa AKKOCA ‘nın ÖnceVATAN GAZETESİ ‘nde yer alan, 25 Mart 2010 târih, DİN EĞİTİMİ VE KUR'ÂN KURSLARI!.. başlıklı yazısında şöyle deniyor:

“10 Şubat 1948 tarihinde toplanan CHP Meclis grubunda, Başbakan Hasan Saka'nın vâki teklifi üzerine "İlkokullarda tahsil gören çocuklara din dersi verilmesi imam-hatip gibi din adamlarının yetiştirilmesi için meslek okulları açılması konularını inceleyip, bir prensip kararına varılması için parti meclis grubu 17 kişiden müteşekkil (kurulmuş) bir komisyon kurmuştu. Komisyon şu üyelerden müteşekkildi:

Ahmed Remzi Yüreyir (Seyhan), Faik Öztrak (Tekirdağ), Cemil Bilsel (Samsun), Dr. Sadi Irmak (Konya), Tahsin Bekir Balta (Rize), Hamdi Şarlan (Ordu), Ali Rıza Türel (Konya), Fatin Gökmen (Konya), Muhsin Adil Binal (Konya), Sedat Pek (Kocaeli), İsmail Hakkı Baltacıoğlu (Kırşehir), Akil Muhtar Özdem (İstanbul), Atıf Akgüç (Bursa), Feridun Fikri Düşünsel (Bingöl), Tahsin Banguoğlu (Bingöl), Rasih Kaplan (Antalya), Nihat Erim (Kocaeli) mebusları...

Ne mutlu ona ki, günün konjonktürüne teslim olup da, hem dünyâda hem de mecliste bulunuş gâyesini ve milleti unutanlardan, böylelikle de unutulanlardan olmayıp, hayırla yâd edilenler arasına girmiş.

Duyun ey asiller ve asil olduğunu zannedenler; ey vekiller ve de vekillik havasına kapılıp aslını, astarını ve de mastarını unutanlar!

Dünyâ geldi-geçti. Hesap günü böylesi duruşlar çok işe yarayacak.

Allâh için sizler de bir şeyler yapın ne olur! Böyle bir derdiniz olsun!

Unutmayınız ki, bunlar, bizden çok sizin işinize yarayacak; ves’selâm…

 

 

ORDU HAYAT GAZETESİ

31.03.2010