Anlatan, Mehmet Hulûsî MURTAZAOĞLU. Yer OSGED. Sorumluluk makâmında olan herkesin, özellikle insanları aydınlatma, yönlendirme, yönetme ve eğitme konumunda bulunanların okuyup ders çıkarması gereken ibretli bir hikâye.Söz, Hocaefendi’de:
“Bir yolculuk esnâsında, Yozgat Boğazlıyan’a uğramıştım. Akşam misâfir kaldığım yerde ufak bir kütüphâne gözüme ilişti. Orada bir kitap dikkâtimi çekti. Adı; 200 FIKRA. 1.si
Bursalı Hâfız Mustafa’nın hikâyesi.
İlginç bulup bir çırpıda okudum. Hep aklımda tutup, câmia olarak öncelikle bizi yâni toplumun, gençlerin ve çocukların önünde örnek ve eğitici konumda olanları alâkadâr ettiğini düşündüğüm hikâye şöyle:
Yıllar seferberlik yılları. Bursalı Mustafa; Hâfız Mustafa Ruslara esir düşüyor.
Adı üstünde; esir. Yâni tutsak! Hürriyetin yok, sözün geçmiyor. Nazın da!
Onu orada, -affedersiniz- domuz çobanı yapmışlar! Domuzları güdüyor!
Elinde değnek. Kara kara düşünürken dalıp-gidiyor. Kahırlanıp kendine soruyor:
Ben nasıl bir insanmışım ki, nasıl bir ahlâkım varmış ki Allâh beni
Ruslara esir yaptı!? Üstelik bir de şu domuz çobanlığına lâyık gördü?!
Hem, adım da Hâfız Mustafa!
Düşünürken, düşünürken, kahırlanıyor ve gözlerinden dökmeye, olduğu yerde hıçkıra hıçkıra ağlamaya başlıyor. Ağlarken de kimse görmesin diye bir yandan da gûâ kendini gizliyor. Öyle ya, niye ağlıyorsun diye sorarlarsa nasıl cevap verecek?
Bu arada uzaktan 3 kişi gözüküyor. Hemen kendisini toparlıyor. Yüzünü-gözünü siliyor. Adamlar da yaklaşıp başına dikiliyorlar:
Kimsin, neyin nesisin, burada ne yapıyorsun? diye suâl ediyorlar.
Türküm, Osmanlı askeriyim. Şu an esirim. Ne yaptığımı da görüyorsunuz!
İçlerinden sakallı olup da, hâfızın dilinden konuşan adam;
Türkiye’ye gitmek ister misin? demez mi?! Bizimki şaşırır. Dili tutulur.
Hayır, hayır! der. Öyle ya, kimdirler, nedirler; güvenemez!
İster misin?
İstemem!
Tekrar, tekrar sorulduğunda içindeki hasreti dışa vurur;
Gidemem ki!
Biz sana yol gösteririz, merak etme! Düşünüyor, düşünüyor ve;
Tamam! diyor. Yolu târif ediyorlar. 50 liradan başka 200 daha veriyorlar.
Bu yol harçlığı. 200 lira da emânet. Bir kadın gelip senden alacak!
Tamam, inşâllâh; dediğiniz gün dediğiniz yerde olacağım!
Dağ-taş, dere-tepe, ova-bayır yol alıp Allâh’ın izniyle Bursa’ya ulaşıyor. Ulu Câmi’de sabah namazı çıkışı, sözü edilen kadın karşısına çıkıyor. Bizimki görmezden gelmeye çalışıyor! Fakat kadın karşısına dikiliyor:
Sende bir emânet olacak, verir misin?
Ne emâneti, bende öyle bir şey yok; sen neden bahs’ediyorsun?!
Sana emânet verildi; çok iyi biliyorum! Onu vereceksin!
Bu kararlılık karşısında gerçeği daha fazla gizleyemez:
Şimdi üzerimde yok; yarın getireyim!
Sabah olunca sözünü yerine getiriyor gûyâ, ama; emânete ihânet sürüyor;
100 değil, 200 lira olacak!
100’dü, 200’dü derken, kadın çarşafını bir yana savuruyor. Bizimki ne görsün?
O kişi, Rusya’da gördüğü ve emâneti aldığı adam değil mi? Kılık değiştirmiş!
Murtazaoğlu Hoca heyecanla devam ediyor sözlerine;
-Arkadaşlar, daha çok arkadaşımızın burada olup bu ibretli hikâyeyi dinlemesini arzu ederdim;
sakallı ne diyor orada biliyor musun? Söylemek istediğim bu arkadaşlar, ibret bu:
DEMEK Kİ SEN DOMUZ GÜTMEYE LÂYIKMIŞSIN Kİ,
ALLÂH SENİ DOMUZ ÇOBANI YAPMIŞ!..
Bursalı Hâfız Mustafa, orada bayılıp düşüyor.
Ne kadar kaldıysa, kalkınca bir de bakıyor ki, kimseler yok ortalarda!”
Demek ki arkadaşlar, Allâh, lâyık olmadığımızı bize vermez. Vermemiştir de! Eğer başımıza bir takım şeyler gelmişse, bir takım gariplikler yaşıyorsak bunların hep bir sebebi vardır. Büyük imtihanlar yaşıyoruzdur veyâ. Ona göre, işi oluruna bırakmayalım, dâimâ toparlanmaya çalışalım. İpin ucunu bırakmayalım!
Sözün özü; kendimizdir haksız, kendimizdir yolsuz, kendimizdir kendi başlarımıza çoraplar ören! Yanlışlarla dopdolu bir toplum hâline gelmişsek, suçu genelde değil, öncelikle kendimizde aramalıyız. Kişisel ve toplumsal anlamda nerelerde hatâ yaptık acabâ demeliyiz?!”
MURTAZAOĞLU Hocamız, anlattığı hikâye ile, şâirin şu beytine tercümân oluyor bir nevî:
HİÇ KULUNA ZULMEDER Mİ HÜDÂSI?
KİŞİNİN ÇEKTİĞİ KENDİ CEZÂSI!
Sevgili dostlar. Şu TELEFERİK meselesinden sonra BURSA ve onun adı geçen her şey sanki bana daha bir yakın geliyor. ULU CÂMİ’miz de son sürat yapıldığına göre, -maddesiyle mânâsıyla- daha güzel bir Ordu’ya doğru yelken açıyoruz inşâllâh diye düşünüyor ve seviniyorum ves’selâm…
ORDU HAYAT GAZETESİ
05.04.2010