Nuri KAHRAMAN - Anasayfa
  - Arşiv
     - MIZRAP 2010, (MIZRAP 2010)
YILDIZ HASRETİ
1293 defa okundu,

YILDIZ HASRETİ

Bu gün Osman MÜFTÜOĞLU’yu konu etmek için açtık sayfaları. Ancak, onun için düştüğümüz notların hemen üstünde, aynı sayfada, aşağıdaki mısrâlar yer alıyordu. Kendi adımıza yazılmış bu AKROSTİŞ şiir benim için de sürpriz oldu. Belki de, Osman Müftüoğlu ile pek alâkalı değil ama, benzer bir melâli terennüm eden bu duygular aynı kompozisyonun satır araları gibi. Ya da bir elmanın iki ayrı yarısı. Biz bir yıldız peşindeyken, elimizden bir başka yıldızın kaymasını ve o günlerin Türkiye’sinde yaşanan olayların aks-isedâsını ifâde eden bu iki bölümü birlikte arz ediyoruz:

                        AKROSTİŞ

Nerdesin ey gönlümüzün yıldızı; yer-gök hasrettir sana?!

Uzun sürdü ayrılıklar; yurtlar boyandı kana…

Rızâ aranılmayan hayâttan râzı olmak ne mümkün

“İki cihan” diyoruz; ne ondan yanayız, ne bundan yana!

 

Kahrımızdan ölüyoruz; kahramansızlık kahretti bizi

Ayaklarımızda batının prangaları; kölesiyiz, halkalı

Hani, nerede izzet? Kalmadı, kitap kalkalı

Rûhlar cenderede; sevdâsızlığa sevdâlı

 

Atı alan geçti Üsküdar’ı; biz tâkibe takılalı

Merhameti var mı şimdi, merhamet ettiklerimizin?

Adımlarında hak var mı, yolunda gittiklerimizin?

Nerdesin ey gönlümüzün yıldızı; hepimiz hasretiz sana?!

9.4.1992 Ordu İHL

Aynı sayfanın alt bölümünde Osman MÜFTÜOĞLU ile ilgili notlar var. Ne yazık ki, bu yazılanlar cenâzesiyle alâkalı. Daha önce kendisiyle yakından tanışmak pek mümkün olmadı. Ülkeye nice değerli hizmetler eden sayılamayacak kadar çok eleman yetiştiren Ordu İmam-Hatip Okulumuzun kurucularından olması hasebiyle ve ilmî, kültürel kişiliği nedeniyle bilinmesi ve de hayırla yâd edilmesi gereken şahsiyetlerimizden. Bugün, bu anlamda sâdece bir başlangıç olacak. Elimizdeki diğer bilgileri ve araştıracaklarımızı bir başka yazıya bırakıyor, cenâze günü derc ettiğimiz cümleleri buraya alıyoruz:

“10.4.1992 Cumâ günü, okulumuzun temelinde maddî-mânevî harcı bulunan, TEYNELİ KÖYÜ’nden Osman MÜFTÜOĞLU Amcamızın cenâzesine gittik. Güzel bir bahar gününde, yapraklar, çiçekler arasında Teyneli Câmii’nde kılınan namazı müteâkip kalabalık bir cemâatle uğurladık. Tanıdığımız, bildiğimiz, duyduğumuz kadarıyle yaşantısı onu, gittiği âlemde de yapraksız, çiçeksiz ve yalnız bırakmayacaktır. İnancımız bu. Allâh (CC) hepimizin sonunu hayırlı eylesin…

MÜFTÜOĞLU Amcamızla birlikte, bir de kültür dinamiğimizi kaybetmiş olduk. Kendisi, eski kültürümüzü bilen, konuşmalarında kullanan, kılık-kıyâfeti, kelime hazînesi ve kimlik, kişilik özellikleriyle eski espriyi yansıtan Osmanlıca okumayı, yazmayı; her tür, yazılış özellik ve pratiği îtibârıyle en zor metinleri çözmeyi çözmede benzeri bulunmayan numûne bir Osmanlı bakiyyesiydi.

Denilebilir ki, eski resmî evrâkı okuyabilecek son bir-iki kişiden biriydi. İnsan, böyle şahsiyetleri kaybettikçe, temelleri sarsılmakta olan bir binâdaymış gibi hissediyor kendisini. Duygular depremini yaşıyor sanki! Ne giden gittiğinin farkında, ne de kalan, niçin kaldığının?”

            Rabbim cümlemizi kadrükıymet bilen, vefâlı nesillerden eylesin.

Merhûmun mekânı cennet olsun; kabri de nûrlarla dolsun ves’selâm…


 ORDU HAYAT GAZETESİ

09.04.2010