VEFÂLI OLMAK NE GÜZEL...
28 Eylül 1993 akşamı Muzaffer ve Gökhan beylerle Sıtkı ÇEBİ Ağabeylerde berâberdik. Hep birlikte, üstâdın ORDULULAR DERGİSİ’ndeki ropörtajını okuyup değerlendirdik. Buna benzer kültürel faaliyetlerin artırılmasını ve neler yapılabileceğini konuştuk. Konunun odak noktasını TV Programları yapmak oluşturdu. Bizim, kendisiyle televizyonlarda sohbet programları gerçekleştirme düşüncelerimiz vardı. Anlattıkları şeylerin çoğu, hem yaşımız hem de ilgi alanlarımız dolayısıyle bize çok farklı geliyordu. Bunların Ordulular’la da paylaşılmasının, bu bilgilerin yarınlara intikâlinin gereğini düşünüyorduk.
Bu konuda, biz ne kadar ısrarlıysak, Üstad da o denli direniyor, kırk dereden su bağlıyordu. Basın-yayından ve bürokrasi çevrelerinden, bu zamanın insanlarının genelinden ikrâh etmiş gibiydi. Bilenler bilir; Sıtkı ÇEBİ Üstad’ın bilhassâ kameraya karşı âdetâ alerjisi vardı. Lâfını bile ettirmiyordu. O, her şeyden, ilgisizliklerden, düşüncesizliklerden hep yakınma hâli, televizyon denilince nefrete dönüşüyordu. Onun için, çoğu kimse böyle bir konuyu açamıyordu bile.
Şimdi, o program tasarısı konuşmaları ve o akşamki dertleşmelerden yansıyan duygu ve düşüncelerin ışığında yine o akşam, gecenin tünelinden geçilip eve gelindiğinde soğumadan, sıcağı-sıcağına kaleme alınan ilhamları, bulunduğu yerden buraya çıkarıp açalım:
-Sıtkı Ağabey için-
Bir yalnız yolcu gibiyim geçmişten geleceğe. Yürüyorum, yürüyorum; nereye?
Dalgalar var sırdaşım yalnız; midyeler, yosunlar, Boztepe’nin eteklerinde…
Herkes şen-şakrak, elele; insanlar çatlayacaklar sanki, ne diyeyse; güle güle!
Gençlerin keyfi, neş’esi yerinde. Olmayan düşünceleri, duyguları derinde!..
Ben, 30’lu yılların körüklüsünde çekilmiş, sararmış köhne bir resim gibiyim!
Toprak değiyor ayağıma yürürken, yemyeşil otlar, kupkuru dallar arasında.
Ayağımın altı taş, sağım-solum; ardım-önüm mermer; peki sizlerden, ne haber?
Farkında mısın; çepeçevre, taşlarla, kayalarla kuşatıldığımızın hey birâder?
Ama, ben varım bir tek mahbus ruhlu sanki; bir de herkesler; üstüne üslük,
Tadını çıkarıyorken hayâtın, tekerlekler üstünde, parklarda volta atarak…
Sen, ey dostum, yâni ben; bu nostaljiyi git, rıhtımın en ucundan denize bırak!
Bıraktım bir an, modaya uyarak, gafletimden; dalıp gittiğimden düşüncelere!
Ama, bir balık oldular önce, sonra bir martı! Gelip kondular yine omuzlarıma!
Nasıl da tanıdı beni, omuzlarımı, kırçıllaşmış saçlarımı; bunca insan arasından?
Eskiler, belki bunun için, daha güzel görünüyor bana; yenilerin manzarasından!
Toprak özlü ayaklarım, yine toprağa yürüyor bugün, parkeler, taşlar üzerinden.
Ayaklarımın altı taş, yanı-yöresi taş. Taşlar altında rûhum aslıyla sarmaş-dolaş!
Gözlerim yüksek binâlar arasından geçerek, tâ yamaçlardaki yeşillere uzanıyor.
Âh benim eski sevdâlı, eskimeyen sevdâlı kâlbim; hep böyle yanım yanım yanıyor!..
Bilmem ki bizlere bîgâne bugünküler, kendini ne; ve nereye varacak sanıyor?
Burada yârinden ve yarından yaralı; bitmiş, tükenmiş bir yürek kanıyor… 28.09.1993
|
VEFALI OLMAK NE GÜZEL... |
Kayıtlı İp: 88.254.26.124 |
|
|
Nuri hocam, bu iki güzide insanı anmakla ne kadar vefalı bir dost olduğunu bir kere daha gösteriyorsun.
Ah Sıtkı ve Cavit ağabeyler... Onlar Orduya kendi müstesna kişiliklerinden ne çok şeyler kattılar.
Onların eksikliği, yüreklerimizde hala derin sızılar uyandırmakta. Cavit ağabeyin derin, insanın içini okuyan bakışları; Sıtkı ağabeyin hiç eksilmeyen enerjisi ve heyecanı, yürekten konuşması... nasıl unutulur...
Allah her ikisinden de razı olsun, kabirleri pür-nur, mekanları cennet olsun. Sağolasın Nuri hocam... |
|
|
Tarih : 16.04.2010 22:08:56 |
|
15.04.2010 târihli “ŞUBAT DEYİNCE CÂVİT, NÎSAN DEYİNCE; SITKI ÇEBİ…” başlıklı yazımızın altına düşülen bu notlar bir yazar olarak bizi teşvik eder nitelikte. Rıdvan GÖK Bey Hocama ilgilerinden dolayı teşekkür ediyor, kendisinin de o güzel kaleminden benzer yazılarını beklediğimizi bildiriyor sevgi ve saygılar sunuyoruz.
Bu arada yarın Sıtkı ÇEBİ için, ANMA ve MEVLİT günü. Önce, Bayadı Geriş Câmii’nde kılacağımız Cumâ namazının ardından, merhûmu bir grup arkadaşla kabri başında duâ ederek anacağız. Oradan, merhûm Câvit KALPAKLIOĞLU’nun dönüş yolu üzerinde yer alan kabrine uğrayacağız. Ayrıca, ikindiyi müteâkip de Orta Câmi’de Mevlid programı var. Herkese açık. Kısaca, hepimiz de Fevziye Hanım Teyze’nin dâvetlisiyiz.
Yârın, burada ve de oralarda da buluşmak dileğiyle ves’selâm…
ORDU HAYAT GAZETESİ
28.04.2010