Dün bir grup gazeteci-yazar arkadaşla berâber Cumâ namazını Bayadı Köyü GERİŞ CÂMİİ’nde kıldık. Namazın ardından, câmiin hazîresinde bulunan, Sıtkı ÇEBİ’nin kabrini ziyâret ettik. Fâtihalar okuduk, duâlar ettik. Bahar bütün güzelliğiyle oradaydı. câmi ve çevresi bir Nergis cenneti gibiydi. Renk renk çiçek çeşitleri sayılamayacak kadar çoktu. Biz inanıyoruzki, Sıtkı ÇEBİ, şehrin gürültü ve dağdağasından uzak düşmek için, bu mûtenâ, güzel yeri özel olarak seçti. Mekânı da ağaçlı, çiçekli, çayırlı, çimenli olsun.
Gazeteci arkadaşlarımız Nuh KIRCA, Yâsin ÇANAKÇI, Dursun KIRIM ve yazar arkadaşlarımız Mustfa KÖKSAL ve Gökhan AKÇİÇEK’le berâber dönüşte de merhûm Câvid KALPAKLIOĞLU’nun kabrini de ihmâl etmedik. Merhum KALPAKLIOĞLU’nun kız kardeşi ALTUN ÜNAL Teyze’yi evlerinin önünde köydeki evlerinin önünde Nîsan havalarının tadını çıkarıyor olarak görünce daha biz seslenemeden o bizi çağırdı. Yâsin ÇANAKÇI arkadaşımızla merhûmun kütüphânesine baktık. Bir sürü kitap ve doküman var. İnceleyip araştırmaya, kurcalayıp karıştırmaya değer. Ama özel zaman ve ihtimam isteyen iş. Ne zaman nasîp olur bakalım.
Bize refâkât eden Osman MAĞDEN Ağabey’in de merhumla ilgili bayağı bilgileri var. bize kısa zaman içerisinde biraz anlattı. İnşâllâh bir gün paylaşırız.
Orta Câmi’deki Mevlid de çok güzel oldu. özellikle Zafer-iMillî Câmi İmamı arkadaşımız Muhammed ERSU Bey Hocamızın duâsı, programın rûhu oldu. Katılım da çok iyiydi. Fevziye Hanım Teyze merâsim ve katılımdan çok memnun kaldı. Herkese teşekkür etti.
Son olarak, Sıtkı ÇEBİ için yazdığım ve ORDU ENSAR dergimizin ilk 1996’da yayınlanan ilk sayısında yer alan ve onunla tanışmamızın ilk dönemlerinde sohbetlerden taşan duyguları yansıtan bir AKROSTİŞ şiirle baş başa bırakıyoruz ves’selâm:
ZAMÂNIN KARGİR DUVARLARI
-Sayın Sıtkı ÇEBİ’ye-
Sevdâmızı en çok martılar anlar, belki bir de güvercinler ahşap çatılarda
Itırlı mandalina bahçeleri Azîziye’de, ZaferiMillî yokuşlarında
Tabyabaşı’nda omuzlara dökülmüş sırma saçlar gibi
Kaç asırdır dinliyor sonsuzluğun bestesini sarmaşıklar
Işığı yakamozların nice duyguları depreştirdi kimbilir…
Çiğ tâneleri dökerdi seherler avuçlarımıza akasyalardan
Ezanlar gürültüsüz; içten, sâde, samîmiydi
Bir sonsuz sırrı, her defâsında ilk kez fısıldar gibi
İftarlarda top vardı; orda görürdük en güzel, sesin ışıktan sonra geldiğini
Yalı’nın minâresiyle çınarlar sarmaş-dolaştı
En çok senin gidişin yıktı beni, ey târihimin şefkât yüzlü çeşmesi
Hani, doğru-dürüst bir resim bile bırakmadın, öylesine gittin
Anlatmadın, anlamadım; neydi böyle küskünlüğün?
Yıllar geçiyor, arkadaşların sana koşuyor bir bir
Issız çölde bir kaktüs gibi hissediyorum kendimi
Rastgele gidiyorum, neye uzansam kapıveriyor bir gizli el…
Limanlar nereye götürdü kirazlarını; ey Kirazlimanı, söyle gel!
Ilgıt ılgıt esen yellerde ıhlamur çağıltısı
Upuzun sahurlar vardı sâhil boyu, loş adımlarla dolu
Zamânın kargir duvarları çöktü üstüne her şeyin
Umduğunu bulamadı toprak, mâviliklere kapandı perdeleri
Nevirsiz betonlar çullandı kâbus gibi ufuklara
Önümüzde ne var, bilmiyoruz; geçenlerin de mümkün değil kazâsı
Menfaat duyguları tüm güzellikleri kemirdi, acımasızca
Ülkemi, yurdumu, memleketimi; şık görünümlü çeteler sardı, ürperiyorum
Rûhumu sıkıyor, zerâfetsiz, nezâketsiz, merhametsiz binâlar, arabalar, caddeler
Leylâsını kaybetmiş Mecnûn gibiyim!..
Ey Boztepe, sen daha iyi görüyorsun; tâkibindesin olan-bitenin
Ramazan toplarıyla atardı kâlbin, duyardık; yok şimdi
Duymadık mı yoksa, salâların verildi de?!
İşin içinde işler mi var; çaldılar mı seni bizden yoksa?!
Likör döküp kafana, başka âlemlere mi çeldiler aklını?
Ey Boztepe: “Beni sana geçmişler, inanki ben demedim!”
Garip bırakma bizi, dön bize; buyur yine iftarımıza, sahurumuza
İrfanımıza dön Boztepe, aklını başına al; kâlbinin sesini dinle
Yelken açtığın gün sonsuza, gideceksin yüklerinle
Lâkin sen, her şeye rağmen, yine güzel, yine güzelsin
Enginlerimizden semâlara uzanan elsin… Ekim 1993,Ordu
ORDU HAYAT GAZETESİ
30.04.2010