Nuri KAHRAMAN - Anasayfa
  - Arşiv
     - MIZRAP 2010, (MIZRAP 2010)
KIRK KERE İRFAN..
968 defa okundu,

KIRK KERE İRFAN…

Bizim bir İrfan Ağabeyimiz var. Saat ve antika işleriyle uğraşıyor. Adı, Soyadı İRFAN ÖZBİLEN. Adına da, soyadına da uyan birisi. Biz onu yeni tanıdık. Ama o bizi çok eskiden tanıyormuş. Ordu’da tanımadığı yok. Bâzen berâber dolaştığımız oluyor çarşılarda; selâm veren verene ona. Bir tanıştığını da bir daha unutmuyor besbelli. Bizim dükkâna bile gelen birçok insanı tanıyor. Çoğu onu hatırlamasa da.

“-Sen falan yerde şu görevde değil miydin?” “-Evet!” diyor öbürü. Girgin, müteşebbis, ilgili, irtibatları canlı bir insan. Çalışmayı, konuşmayı, yârenliği, dostluğu seviyor ve de önemsiyor. Arkadaşlarını, tanıdıklarını, her nerede olurlarsa olsunlar ziyâret etmeyi, onlarla muhabbeti bırakmıyor.

            Daha geçen ayın ilk haftasında İstanbul’a gitmişti. Biraz uzadı. Trabzon, Tokat, Amasya günlük, ya da iki günlük kaybolmalarına alıştık da bu biraz fazla geldi. 10 günü falan geçti. Aradık, özledik dedik. Yarın akşam binip geliyorum dedi; işlerini bitirememiş. Neyse, geçen gün geldi; bir görüştük. Daha şöyle bir oturamadan aradık. Samsun’dayım dedi. Evet, böyle. Hep gidiyor. Her gittiği yerden de ayrı heyecanlarla geliyor. Gittiği yerlerle Ordu’yu kıyaslıyor. Oralarda görüp de burada olmayan şeylere vurgu yapıyor. Tüm bunlar bizim için de bir açılım oluyor. Neredeyse onunla gezmiş kadar tâzeleniyoruz. Ama, o, sanki, yorulmuyor da dinleniyor yolculuklarda. İstisnâlar hâriç, kendi arabasıyla ve kendi şoförlüğüyle dolaştığı hâlde. Biz mâşâllâh diyelim de nazar değmesin inşâllâh.

Onunla tanışıp kaynaşmamız, babamla birlikte bir Sûriye gezisi yapmalarından sonra oldu. O kaynaşmadan sonra dükkânımıza sık gelir, gider oldu. Derken, 100 m. yakınımızda açtığı saatçi dükkânı hemen hemen her gün görüşmemizin vesîlesi oldu. Konuşkan, kanlı-canlı, duygulu, düşünceli, târihten, coğrafyadan, eskilerden, yenilerden vs. şurdan-burdan, renkli sohbetleriyle dinlenmeye değer bir insan.

Bulunduğu ortama neşe getiriyor. Ümit aşılıyor. Morâl kaynağı oluyor. İlmi yok, yâni okumamış; daha doğrusu, şartlar gereği okuyamamış ama, hayat mektebini iyi mütâlaa etmiş; görgüsü ve irfânı var. Tam adı gibi yâni. Ne demiş atalar; “birine 40 defâ deli dersen deli olur!” İrfan Ağabey’e de, 65 yıldır, “İrfan, İrfan!” denile denile olmuş işte bir, sâhib-i İRFAN! Aynı zamanda, özünü de, sözünü de iyi bilen bir ÖZBİLEN!

İyiki de öyle olmuş. Biz de onun irfânından, bize ve yöremize dâir öz bilgilerinden istifâde ediyoruz. Anlattıkları enteresan geliyor. . Aslında, daha çok konuşturulup, söylediklerinin yazılması gerekiyor. Hattâ bir BİYOGRAFİ kitabı bile çıkar ortaya fazlasıyla. Zâten, her insan başlı-başına bir roman, bir hikâye, bir serüven değil mi?

Ve her insan kendi köyünün, yöresinin, memleketinin ve de çağının bir hikâyesi aynı zamanda. Bu yapılmalı, birileri yapmalı; herkes çevresindeki orijinâllikleri bir şekilde gün yüzüne çıkarmalı, zamâna ve geleceğe bir mesaj olarak sunmalı. İbret alma istidâdı olanlara bir takım veriler sunmak, çağına tanıklık etmek, eli kalem tutan her aydının ve yetişmiş insanın görevidir diye düşünüyoruz. Kendi güzelliklerimizi ortaya çıkaramazsak, başkalarının iyi mi, kötü mü olduğunu ölçemeyeceğimiz doneleri geleceğimizi kuşatır; bir de bakmışız ki, bizler, bizler olmasa çocuklarımız biz olmaktan çıkmış, tanımadığımız, bizden değil gibi bir gürûh çıkmış ortaya!

Tüm gayretimiz, necîp milletimizin, ilimden, irfandan, gelenek-görenek, ahlâk ve terbiye özelliklerinden kopmadan; asil geçmişiyle mütenâsip yürüyüşünü sonsuza taşıması içindir. Yüce Mevlâ sizleri ve bizleri, geçmişimiz ve geleceğimizle cümlemizi, yarın huzûrunda yüzü ak çıkanlardan eylesin ves’selâm…

 

ORDU HAYAT GAZETESİ

14.05.2010