ESKİPAZAR’A FAYTON!
Dünkü yazım ESKİPAZAR;ORDU’NUN EYÜP SULTANI başlığını taşıyordu hatırlarsanız.
Bu konuya devam edelim isterseniz. Dünkü yazıyı Ankara HACI BAYRAM’da yazmıştım.
HACI BAYRAM Külliyesi restorasyonda. Namaz, çevreye kurulan çadırlarda kılınıyor.
Restorasyonu yapan da ANKARA BÜYÜKŞEHİR BELEDİYESİ! Bakalım nasıl olacak?
Perdeler kalkınca, ardından şaheser bir düzenleme çıkacaktır ortaya, inanıyorum.
Darısı bizim başımıza, ne diyelim?! Bir gün bizim de olur böyle belediyelerimiz inşâllâh!
Biz göremedik, çocuklarımız görür inşâllâh! Onlar da göremezse torunlarımıza nasîp olur!
Dünkü yazıda, aşağıdaki bölüm de vardı; yanlış anlaşılır diye son anda çıkarmıştım.
Ama, tamâmen silip atmaya da kıyamadım. Netîcede bir gerçeği vurguladık, samîmiyetle.
Mâlumunuz biz kıyıda-köşede durup kendi kendimize konuşmayı seviyoruz. Öyle,
meydanlara çıkacak, ortalığı inletecek, herkesi dinletecek özelliklerimiz yok. Belki olmalıydı,
ama yok işte! Zorla değil ki! Bu bir yetişme tarzı ve özgüven meselesi. O da bizde yok!
Her neyse, onun için, bu kısmı rahatlıkla alıyorum ardiyedeki yerinden buraya. İşte şöyle:
BENİ BAŞKAN YAPMADINIZ!
Ne yapayım? Beni, bana bırakmadınız! ESKİPAZAR’ı size büyük bir merkez yapacaktım!
Hattâ, Civil Deresi boyunu islâh edecektim. Kenarına mesîre ve gezi yerleri yaptıracaktım!
Onun bir yanına da, 2. bir yol olarak FAYTON güzergâhı düşünüyordum. Taş döşeli, otantik!
Hem Ordumuz için yeni bir kültürel figür ve de aynı zamanda farklı bir istihdam imkânı.
En az TELEFERİK kadar önemliydi benim için bu proje. KÜLLİYE zâten hazır olacaktı.
İnsanlar şehrin bir yerinden faytonla Eskipazar’a pikniğe gidecekler çelik-çocuk, akrabâ!
Ya da arkadaş grupları. Dere orada. Ağaç köprü, yeşillik, mâvilik, târih, coğrafya; her şey!
Oraya, târihî dokuya uygun yeni bir ŞADIRVAN, piknik, oyun ve diğer gerekli hâcet yerleri,
ip atlamaya, topa müsâit mekânlar, ihtiyâca göre ne gerekirse yapacaktım! Ama, neyleyim?
Tabî, bunlar benim dar pencereden gördüklerim. Bunun için uzmanlara başvuracaktım.
Toplumun ihtiyâçları noktasında, en uygun projeyi bulana kadar çaba gösterecektim. İnanın!
Ama, ben ne yapayım! Benim suçum yok! Çünkü, beni şu Ordu’ya bir başkan yapmadınız!
Az mı yazılar yazdım, nutuklar çektim. Gecemi gündüzüme kattım. Uğraştım, didindim!
Ama, ama; Sevgili okurlar, bu işte benim suçum yoksa, sizin de hiç mi hiç suçunuz yok!
Niye mi? Çünkü ben aday filan olmadım ki. Teşebbüs etmeyi dahî düşünmedim.
Öyle bir şey de yok! Hem haddime değil. Benim olmadığı gibi, benim gibilerin de!
Ne o öyle, varsa yoksa câmi, minâre, şadırvan! Vatandaş, âhirete mi başkan seçecek?
Olamaz da olamaz! Çünkü, Ordu, her zaman Ordu’dur. Askeriye Ordusu bile değişir ama,
Karadeniz Ordu’su değişmez! Sağdan dahî seçecek olsa sol ayaklısını tercih eder!
Bunlar çok da önemli değil aslında. Rabbim âhirette kitabı soldan almaktan korusun!
Bu benim uslûbum; İşin latîfesi!
Sevgili okurlar! Bu benim uslûbum. İşin latîfesi. Arasına düşünceler serpiştirilmiş.
Bu işler konuşurken kolay. Yapmak, hele yakıştırmak zor şey. Hele sorumluluk!
Bu kadar insanın hakkı, hukûku, ihtiyâçları, beklentileri. Sonuçta hesap-kitap!
Hem halk katında, hem de Hak katında. İhâleler, projeler, israflar, masraflar vs. vs.
Aman aman, bu zamanda kendimizi, çelik-çocuğumuzu çekip-çevirsek ne âlâ!
Koca şehrin yükünü çekmek, işlerini usûlünce yürütebilmek, hakkını vermek;
tüm bunlar bir yana, direkt ya da dolaylı yoldan, yememek! Akıntıya kapılmamak!
Kendin bir yana, çevrene hâkim olmak. İnce iş, sorumluluğu çok boyutlu ve kapsamlı!
Rabbim, mevkî-makam sâhiplerini bu tür kayma, kaydırma ve kayırmalardan korusun!
Sonuçta, ESKİPAZAR İstanbul’da EYÜP SULTAN, Ankara’da HACI BAYRAM,
KONYA’da MEVLÂNÂ KÜLLİYESİ mesâbesinde olsun. Yoksa, şehre, tutunacak
bir yer bulmazsanız fırtınalar alır da, nereye götürdüğünü fark bile edemezsiniz!
Tıpkı sâhildeki metrûk sandallar gibi. Koca gemiler bile bağlı değiller mi bir sâbiteye?
BAHAR YAPRAKLARI
YAPRAK DÖKÜMÜ hayât tarzı olma ve şehir tamâmen kozmopolitleşme yolunda.
Toplum olarak çıldırmadan, iyice dağıtmadan; çocuklarımıza yol göstermeliyiz.
Körpe yapraklarımız daha baharında, çılgınlık fırtınalarının önünde savrulup gitmesin!
Bir mânevî âidiyet merkezine âcil ihtiyâç var. En az bir psikiyatri kliniği kadar!
Bir hastâne düşünün ki nöroloji ya da psikiyatri bölümü yok; hele bu çağda!
O zaman, buraların önemi daha bir anlaşılıyor olmalı. Çalışmaları kutluyoruz.
Niyet nedir bilmiyoruz, ama sonuç îtibâriyle, gayretler faydalı. Tebrik ediyoruz…
Peki siz nasıl buldunuz, FAYTONLARLA ESKİPAZAR seferi fikrini?
İYİ FİKİR diyorsanız, biz de; inşâllâh, hep birlikte FAYTON muhabbeti de
yapabilmeyi umuyor, hepinize sevgi ve saygılar sunuyoruz, ves’selâm…
ORDU HAYAT GAZETESİ
25.05.2010