Nuri KAHRAMAN - Anasayfa
  - Arşiv
     - MIZRAP 2010, (MIZRAP 2010)
ŞU, DERGİ FİKRİ; ORDUDA..
1141 defa okundu,

ŞU, DERGİ FİKRİ; ORDU’DA…

Şöyle bir geriye dönüp baktığımda, lise çağlarımızda başlamak üzere, yıl yıl bir sürü notlar tutup, kayıtlar biriktirdiğimi görüyorum. 70’li yılları not düştüğümüz cep ajandaları ve ayrıca extradan defterler, 80’lerden bu yana da yıllık küçük ya da büyük, kitap boylarında ajandalar var. Ve yine ayrıca defterler. Meselâ, Cezâyir’de geçirdiğimiz 89-90 dönemi ajandalara sığmamış. Koca koca defterlere yazmışız günlüklerimizi.

Niye? Şimdi düşünüyorum da; niye, hakîkâten? Mutlakâ, “ilerde değerlendiririz” düşüncesi! Ama, nasıl? Cevâbını, yine “eski defterleri!” karıştırırken buldum:

“Şu, dergi fikri Ordu’da; gerçekleşmeli aslında. Bu bizim boynumuzun borcu. Allâh (CC) sorar, bunu yapmazsak diyorum. Ama, nasıl başaracağız? Kime ve nasıl anlatacağız derdimizi? Herkes, işin kâr etme, hiç olmazsa zarar etmeme, kendini amorti etme yönünü soracak haklı olarak. Bunun cevâbını verecek gücü kendimde bulamadığım, bu tecrübe ve imkâna da sâhip olamadığımı düşündüğüm için, bu fikir gönlümün derinliklerinde meknûz olarak kalacağa benziyor. Bu fikri açtığım zaman, tabiatıyla, “hadi sen yap!” denilecektir. Ama nasıl yapabilirim bunu? Şunu, bunu koşturup coşturabilirim belki; lâkin, sonu gedik gelirse n’olacak?

Aslında, kendimize göre bir iş kurmak ve rayına oturtmak borcundayız da aynı zamanda. Memuriyet sınırlı, ve belirli bir seviyesi var. Hayat ve hizmet kalitesi bakımından maddenin önemi inkâr edilemez. Mâneviyât işleri bile, en çok paraya muhtaç işlerden bu gün. Öyleyse, şimdiden bir işe başlamak mecbûriyetindeyiz gibi geliyor bana. Bu konuda, öncelikle kendimize güvenmeliyiz. Her anlamda özgüven yâni. İyi hesap etmeli, işi sağlam kurmalı ve öyle yola çıkmalı.

Dergi, tutacağımız işin bir meyvesi olabilir sâdece. İşin kendisi olamaz. İş olmadan olamaz yâni. Derginin hayâtiyeti buna bağlı. İş bir şey getirmezse, dergi için ne imkân bulabiliriz ne de zaman!

Ordu, bir yayın organını rahatlıkla besler. Hem de fazlasıyla. Buna kesinlikle inanıyorum. Kültürel kaynak da bol diye düşünüyorum. Eleman da, teknik boyut ta zaman içerisinde hâllolur. Lâkin, maddî kaynağın yetersizliği işin akışını bozar. Paradaki tereddüt her şeyi sarsar.

Ama, her şeye rağmen, ne yapıp-edip, bunu başarmanın bir yolunu bulmalı. Bu bizim ilk ve en zorlu görevimiz memlekete döndükten sonra gibi geliyor bana. Birlik için, hizmet için, âhenk için, bunu kaçınılmaz görüyorum. Gelen için bir ev, misâfir için durak, genç rûhlar için kültürel, mânevî bir burak olarak görüyorum bunu. İnşâllâh, gerçekleşmesi temennîsiyle… 23.20  02.06.1990 C.U.T.A (Cezâyir Üniversitesi Öğrenci Yurdu) CEZÂYİR

O günlerde Türkiye’ye döndük. Öncelikle, bir iş kurma arayışına girdik. Hem, dergi, kültür vs.nin esprisiyle örtüştüğü ve de bizim ilgi alanımız olduğu için. İş kolu olarak bu anlamda kitabevi açmaya, ya da devralmaya çalıştık. Bayağı ciddî girişimlerimiz oldu. Ancak, ticârî tecrübe olmayınca, bir yardımlaşma, ortaklık vs. de sağlayamayınca, tek başımıza da cesâret edemedik. Öylece kaldı. Şimdi düşünüyorum da, olacak şey de değildi doğrusu bu. Heyecan güzeldi ama, ticâret te çok farklı bir şeydi. Hele, benim işim hiç değildi!

Dergi fikrini ancak, Ensar Vakfı Ordu Şûbesi kurulduktan sonra gerçekleştirmeye muvaffak olabildik. Sıtkı ÇEBİ merhûmun adını koyduğu ORDU ENSAR’ı 5 sayı yayınladık elhâmdülillâh. Fakat bu, bizim kasdettiğimiz anlamdaki dergi değildi tam olarak. Bir bülten hüviyetindeydi. Adı da, bu anlamda denk düşmüştü.

O açık, yânî dergi açığı tüm açlığıyla devam ediyor. Ordu’da hâlâ, bir dergimiz yok maalesef. Şifâhî olarak her yerde dillendiriyoruz, ama yankı yapmıyor. Hele bir öğretmen arkadaşla karşılaşıp da, Edebiyâtçı, Türkçeci ya da Târihçi olduğunu söylemesin; hemen fikrimizi açıp, destek olmasını istemişizdir; en azından editöryâl olarak.

Beri tarafta, bâzı kurum ve kuruluşlara, iş çevrelerine de bu durumlar açılmıştır. Fakat bu güne kadar bu teklifler ciddî bir muhâtaba denk gelmemiştir. “Haklısınız!” demeyeni görmedik; ama hâlâ müspet bir sonuca da ermedik!

Demek ki, her şeyden önce Ordu zevâtı olarak bizler ermedik! Belki birbirimize güven veremedik! Her neyse ama, sonuç îtibârıyle henüz olgunlaşamadık demek ki bu anlamda. Yıllar, on yıllar geçiyor üzerinden, dünyâda iklimler bile değişiyor da hâlâ niye olgunlaşmıyor bir türlü bu meyve?

Dostlar, işin aslına bakarsanız, Ordu’nun daha ne noksanları var ki; dergi solda sıfır kalıyor. Dergi, bunların sâdece bir parçası. Yoklar ordusu kalabalık sizin anlayacağınız.

“Derdini söylemeyen, dermanını bulmaz derler!” Bu türkü, kültürümüzün güzel parçalarından biri. Mızrap bu nağmeyi, demi geldikçe yine ırlayacak inşâllâh.

Kurtuluş yok; bu konuya,  yine döneceğiz ves’selâm…

 

ORDU HAYAT GAZETESİ

01.06.2010