BİR GÜZEL CUMARTESİ…
O gün, Öğle namazını, yakın câmilerden birinde kılıp meydana gitmeyi plânlamıştım. Tam abdest alırken İrfan PAK arkadaşımız aradı.
- Namazdan sonra bir yere gideceğiz, senin de gelmeni istiyoruz.
- Ama miting var biliyorsun saat 14.00’de.
- Oraya yetişiriz! “Tamam mı, tamam!” Öyle de yaptık.
Meğer bir açılış varmış. Otel açılışı. AKTUĞ OTEL. Sâhipleri İrfan Bey’in arkadaşlarıymış. Onun için buradaymışız.
Açılış merâsimi yapıldıktan az sonra, Ünye İlim Yayma Cemiyeti’nden İshak SÖZEN Bey aradı, mitingin yerini soruyordu. Biz de fazla beklemedik. Arkadaşlarla izin isteyip yola koyulduk.
Daha indiğimiz yerde mitingin meydandan taşan mekanik sesleri duymaya başladık.
Plâtform kurulmuş, anonslar, takdimler yapılıyor; müzikler yankılanıyordu. Türkiye ve Filistin bayrakları dalgalanıyordu her yanda. Ön kısımlarda, gerçekten heyecanlı bir grup vardı. Plâtform gitgide kalabalıklaşıyordu. Gelenler ve temsil ettikleri kuruluşlar takdim ediliyordu. Coşku doruktaydı. Hele Ordu Sporlu gençlerin sonradan topluca sahaya gelmeleri, havaya ayrı bir heyecan kattı.
İsrâilin vahşeti sloganlar atılarak lânetlendi. Kâtil yöneticilerin kuklaları yakıldı. İsrâil yapımı ürünlerle ilgili listeler dağıtıldı. Yanlışlıkla yazıldığı anlaşılan yerel bir ürünümüzün listeden çizilmesi anons edildi.
Sonuç îtibârıyle bu miting Ordu STK’ları adına yeni bir dönemin başlangıcı oldu. Son bir hafta berâber yüründü, birliktelik kültürü oluştu. GEMİ OLAYI nasıl, dünyâ için bir mîlatsa bu MİTİNG de Ordu için aynen öyle oldu. Göreceksiniz ki, bunun peşi gelecek. Bu ilki çok güzel bir tecrübeydi.
Katılım belki azdı ama samîmî bir topluluk vardı. Bu biraz da doğaldı aslında. Çünkü, şehirde de kimse yoktu. Artık, niye yoktu; nasıl yorumlamak gerekir bilmiyorum? Çok da önemli değil. Bu iş kalabalıkla olmuyor zâten; aşkla ve inançla oluyor, içteki ateşle oluyor.
Bakınız, benim asıl dikkâtimi çeken şey; Ünye’den, Korgan’dan gelen o iki insanın farkıydı. Muhiddin AÇICI Bey’in yaptığı o konuşma, bizlerin, buraların alışık olduğu cinsten değildi. Ne insanlarımız var değil mi; elhamdülillâh?! Ciğerden mi geliyordu, kâlpten mi; her ikisinden birden ve son dozdaydı! Belki de gemide yaşadıklarının ateşinden kaynaklanıyordu her şey. Demek ki, onları oralara götüren ve bu kıvanca erdiren şey gemiden çok içlerindeki kıvılcımlardı.
Ya, Ünye’den Sümeyye ERTEKİN Hanım kızımız! Çok sevdiğimiz bir arkadaşımızın kızıymış meğer aynı zamanda. Kendisi geçen senelerde vefat etti. Önceki günkü gazetelerden birinde adına anma proğramı yapıldığına dâir fotoğraflı bir haber vardı. Ben bildim bileli Ünye İmam-Hatip Lisesi’nin baş muâviniydi. Emekli olduğunu duyalı çok olmamıştı ki vefât haberi gelmişti.
Mehmet ERTEKİN Hocamız kibar, nâzik yapılı, ağırbaşlı, naif bir arkadaşımızdı. Şaka ve tebessümleri bile ölçülüydü. Lâubâlî hâline hiç şâhit olmadım. Aslâ rahatsız olmayacağınız ve güven duyacağınız asil bir duruşu vardı. Daha önce o da Akkuş’ta görev yapmış. O anlamda belki de biraz daha yakınlık hissederdik kendisine. Rabbimiz ganî ganî rahmet eylesin.
Akkuş’ta görev yaptığımız yıllarda gelip geçerken Ünye İHL’ye çok uğrardık. Çok ilgilenirlerdi bizlerle. O okulun havasına hep gıpta ederdim. Ne zaman Ünye’ye gitsem okula uğramayı arzulardım. Ordu’ya geldikten sonra da SENDİKA faaliyetleri ve ENSAR VAKFI konferans ve yarışmaları bağlamında Ünye’ye çok gittik. Okula çok uğradık.
Bizim ENSAR VAKFI olarak düzenlediğimiz yarışmalara en çok bu okuldan katılım olurdu. Kendi okulumuzda bu ilgiyi uyandıramazdık. Bu bizim beceriksizliğimiz miydi, yoksa bu iş bir kadro ve genel hava meselesi miydi, bilemiyorum?! Tabiî, derece ve ödülü de en çok onlar alıyorlardı.
Evet, bu Sümeyye ERTEKİN böyle bir yörenin, böyle bir okulun ve vakur bir idârecinin çocuğu. Rabbim selâmet versin. O şimdi artık hepimizin gurûru, Türk Milleti’nin, İslâm Âlemi’nin ve de tüm vicdan sâhibi insanlığın medâr-ı iftihârı. Böyle bir evlâdın peşinden hocaları da gelmişlerdi mitinge. Sağolsunlar.
Kızımızın ve Muhiddin Kardeş’in anlattıklarından birazını buraya yazmaya kalksam sığmaz. Benzerleri televizyonlarda çok var. Hem de canlı. Burada ne desek kuru kalır. Ama, her ikisinin de anlattıkları bir çok insanın hıçkırarak ağlamasına, bir çoğunun da gözlerinin yaşarmasına sebep oldu.
Kâlplerimizdeki tozu döktükleri, kardeşliğin gereklerine ve aslına, yaşadıklarıyla dikkât çektikleri için kendilerine çok teşekkür ediyoruz. “Bizim 2 güne sığdıramadığımız bu vahşeti, Filistinli kardeşlerimiz her gün yaşıyorlar!” mesajını verdiler ki; el’hak, doğrudur. Anlayana yeter de artar bile.
Bulancak’lı Nûri Hocamız da, günün anlam ve önemini vurgulayan veciz bir girişten sonra yaptıkları duâyla mitingi taçlandırdılar. Gerek GEMİ OLAYI, gerekse İSKENDERUN’da şehit olanlar için hâlisâne yapılan içli duâya bütün katılımcılar gözyaşlarıyla eşlik ettiler. Biz de burada tekrar tekrar yeniden âmin diyoruz.
Son olarak, İNSANLIK İÇİN AYAKTAYIZ plâtformunda görev yapan bütün kardeşlerimizi, göğsümüzü kabartan başarılı çalışma, organizasyon ve sunumlarından dolayı tebrik ediyorum.
Bilhassa, yöremizin çok muhtaç olduğu, uyarıcı, aydınlatıcı, hattâ sarsıcı böyle güzel faaliyetler etrafında, yeniden ve kardeşâne olarak buluşup, hep birlikte daha nice başarılı hizmetlere imza atmaları temennîsiyle bu yüzakı insanlarımıza kâlbî selâm, sevgi ve saygılar sunuyorum ves’selâm…
ORDU HAYAT GAZETESİ
06.06.2010