BİR VARMIŞ, BİR YOKMUŞ MAHALLESİ!
Hastâneye gidince ne tanıdıklarla karşılaşıyor insan. Muâyene sırası beklerken ki muhabbetin de apayrı bir tadı oluyor doğrusu. Sanırım bunu yaşamayan yoktur. Ama, her zaman da tatlı olamayabiliyor bu diyaloglar.
O gün, hafta başıydı ve çok kalabalıktı her zaman olduğu gibi. Hastâneye gittiğimizde bir amcaya rast geldik. Oturakta kaykılmış zar-zor duruyor gibiydi. Anlaşılan sırasını bekliyordu. Bağırır-çağırır, öyle sızlanır bir hâli yoktu ama yüzünden ızdırap akıyordu. Bizi gördüğünü tahmin etmiyorum. Babam;
- Ne haber ağabey. Ne yapıyorsun burada?
deyince farkımıza vardı ve tanımış olmalı ki, sıkıntının da verdiği can azlığı ile bir kıyıdan sıraladı sözlerini; sanki hepsini söyleyebilecek zamânı kalmamış gibicesine;
- Hakkınızı helâl edin. Sizlerle çok alışveriş yaptık. Hukukumuz oldu. Durumum hiç iyi değil. Bende kâlp vardı. Onunla uğraşırken prostat çıktı. Çok ağrım, sancım var. Ameliyat gerekli diyorlar ama, kâlp engel oluyormuş. İşim zor. Ne olacak bilemiyorum?! Yolcuyuz gibi görünüyor!
- O nasıl söz? Allâh'tan ümit kesilmez. Kimin önce yolcu olacağını yalnızca Allâh bilir. Şimdi tıp ilerledi. Bir kolayı bulunur inşâllâh. Ama yine de helâllik istemek güzel. Bizden yana helâl olsun. Sen de helâl et. Hadi geçmiş olsun. Allâh şifâ versin…
Oradan ayrıldık. Sırasını beklediğimiz kliniğe doğru giderken;
- Kim olduğunu çıkarabildin mi? dedi babam.
- Bakacak'tan Ömer Amca değil mi; rahmetli Boz Bayram'ın oğlu?
- Evet; çok değişmiş değil mi?
- Görmeyeli yıllar oldu. Bayağı yaşlanmış. Allâh yardımcısı olsun!
Aslında her zaman helâlleşmeli. Ölümün kime ve ne zaman geleceği bilinmez. Öyle ya, günde nice insanla karşılaşıyoruz, telefonla, yüz yüze ya da gıyâbında konuşuyoruz, gülümsüyoruz, kaş çatıyoruz. Bir şekilde çevremizdekilerle ilintiliyiz. Komşu olarak, arkadaş olarak, alan ya da satan olarak. Tüm bunlar hak sebebi. Mâliyeyle ilişkilerimiz var, sadaka, zekât, öşür, ölçü-tartı; hepsi hepsi hesap-kitap, hak-hukuk meselesi. Yerine getirdinmi, güzel. Fakat es geçtin mi; kendini kandırmaktan, kendini göz göre göre odlara yandırmaktan başka bir şey değil!
Zîra, Cenâb-ı Hak, huzûruma kul hakkıyla gelmeyin buyurmuyor mu? Bunu bilmeyen var mı içimizde? Yok, yok ama; davranırken hiç nazar-ı îtibâra alan da yok! Öyle değil mi?
Çok afedersiniz; yere tükürerek, sigara içerek, gereksiz taşkınlıklar yaparak insanları rahatsız ediyorsanız hak doğar. Arabanızla hızlı geçip korku salıyor ya da su sıçratıyorsanız, annelerin-babaların yüreklerine sokakta oynayan çocukları dolayısıyla ürperti veriyorsanız, bunlar hep haktır. Kendinize yapılmasını istemediğiniz şeylerden yaptıklarınızın hepsi kul hakkı cümlesindendir.
Kötü ahlâkınızla, çirkin, argo konuşmalarınızla, edepsiz tavır ve giyim-kuşamınızla, namazsızlık, oruçsuzlukla vs. çocuklara, çevreye kötü örnek oluyorsanız, bunda kul hakkı, vebâl yok mu zannediyoruz?
Dinimizde öyle paldır-küldür yaşamak yok. Edep var, ahlâk var, ölçü var. İnsan insandır. Akıllı, ölçülü bir varlıktır. İşte bu sınır geçilirse, ötesi bir şekilde tecâvüzdür. Hakkı mûciptir.
Dolayısıyle mutlak, hayat tarzımızı gözden geçirmemiz gerekiyor. Yaz deyip yazlamamalı, edebi hayâyı azlamamalı! Tam aksine, artık insanlığı ele almalıyız. Onu yaşamalıyız. Müslümanlık bize bunu emrediyor. Gerisi boş; varacağımız yer, neresi?
ALLAH'IN KULLARI ÇOKMUŞ;
BİR VARMIŞ, BİR YOKMUŞ MAHALLESİ!
Bindiğimiz dolmuş bizi nereye götürüyor sanıyorsunuz? Ya otobüsler, trenler, uçaklar? Avrupa'ya mı, Amerikaya mı? Sonra? Peki daha sonra, daha daha sonra?!
GİT, GİT, GİT; NERESİ? EN SON DURAK; KOSKOCA BİR BOŞLUK ! PEKİ YA NEDİR BU AKILSIZLIK, BU FİKİRSİZLİK, BU SARHOŞLUK?!
Değerli dostlar! Her zaman adâletli davranalım ki, hak terâzisi ağmasın. Hak terâzisi ağdığı sürece dengelerin bozulduğu, günâhların yağdığının resmidir. Bu anlamda, bir şekilde görüştüğümüz, tanıştığımız insanlarla aramızdaki hak-hukuk konusunu tatlıya bağlamaya çalışmalıyız. Aksi takdirde, Hakkın huzûruna hakla gitmek, hakkımızda hiç de iyi bir sonuç doğurmaz.
Gözler kapanmadan, sözler bağlanmadan, yollar açıkken yollara düşmek; alış-veriş ettiğimiz, bir şekilde görüştüğümüz, darılduığımız, barıştığımız, gücendiğimiz, gücendirdiğimiz insanlarla görüşüp, meseleyi daha burada kısmen de olsa hâlletmek en akıllıca bir iş gibi gözüküyor.
Haydi, rasgele! Yolumuz ve bu anlamda bahtımız, açık olsun ves'selâm…
ORDU HAYAT GAZETESİ
09.06.2010