GÜLYALI’DA AÇAN GÜLLER…
Geçen Cumâ’yı Gülyalı’da kıldık. Biz bunu hep yapmaya çalışıyoruz bir grup arkadaşla. Bâzen Eskipazar, bâzen Yemişli veyâ YukarıTepe, kimi zaman Kumbaşı, Perşembe ya da Efirli, Beyli gibi köy câmileri. Bir bakmışsın Kışlaönü’ndeyiz. Her câmiin, her cemâatin, her yörenin kendine has özellik ve güzellikleri var. Rabbimiz lûtfetmiş. Güzellikleri yaşamak, verilen nîmetlere iltifat edip âdâbınca değerlendirmek güzelliklere güzellik katıyor.
Hem, Cumâ günü bayramımız ya; biraz açılma ihtiyâcı duyulur şöyle çevreye doğru, doğal olarak. Ziyâretler yapılır. Farklı yerlerde, farklı insanlarla ve değişik cemaatlerle kılınan namazlar yeni dostlar, yeni kucaklaşmalar, yeni tanışmalar ve kaynaşmalar demek aynı zamanda. İmkânı ve fırsatı olanlar için çok güzel bir şey ve hem, bulundukları yerde değişiklik arzulayanlar için, bir teneffüs anlamına geliyor bu.
Tıpkı, Ramazan’da çeşit çeşit yerlerde teravih kılmaya çalıştığımız gibi. Bu değişiklikler, çevreye açılmalar, yaşanan zaman dilimini bir mânevî şölene dönüştürüyor. Hayâtı monotonluktan kurtarıp, canlandırıyor. Dînimizin öngördüğü birlik-berâberlik, kaynaşma, kardeşlik rûhuna da çok uygun düşüyor bu hareket tarzı. Bu anlamda, en azından bu hafta bu câmideyse, öbür hafta bir başka câmide kılınması uygun düşebilir.
Evet, Gülyalı’ya vardığımızda ezan başlamıştı. Arkadaşlardan biri diğerine;
Hani, ezana yetişiriz, hem de biz okuruz demiştin! dedi.
Hele, dur bakalım; ezan bir tane değil ya, biz de öbürünü okuruz!
dedi öbürü de. İçeriye girdik. Müezzinlik boş. İmam Efendi minberin önünde. Ama, çok beğendiğimiz, ilmiyle, ahlâkı, meslekî edâsı ve duruşuyla beğendiğimiz Vehbi AÇIKSÖZ Hoca değil oradaki. Her hâlde bir misâfir derken, baktık ki, şimdiye kadar hep müezzinlikte gördüğümüz Burhan DUMAN Hocadan başkası değildi. Bu gün görev onda olmalıydı.
O arada ezan bitti. Gelen, Gülyalı’da görevli öğrencimiz Sezâyi YÜCESOY’du. Müezzinlikte, misâfir arkadaşla yan yanalar. Namaz başladı. Müezzinlik misâfire ikrâm edildi. Arkadaş da bu işi seviyor. O gün de sanki bir başka hâl vardı onda. Ezana bir asıldı ki, pek nâdir olur böyle durumları. Bir duygusal okudu, bir tizlere çıktı ki, anlatamam. Bereket ki iç ezandı. Kısa kesti. Yoksa dış ezan olsaydı 5 dakikayı geçerdi her hâlde.
Asıl konuyu getirmek istediğim yer Hoca Efendi. Tek kelimeyle Burhan DUMAN beni duman etti! Şaşırttı demeyeceğim, çünkü öteden beri zâten iyiydi de, bu defâ onu böyle bir merkez câmide imam ve hatip olarak ilk defâ görüyorduk. Bir de, Diyânet İşleri Eğitim Merkezlerinde 6 ay KUR’AN TİLÂVET UZMANLIĞI EĞİTİMİ almıştı bu arada. Bunun da fevkâl’âde etkisiyle, gerek Arapça metinleri, gerekse Türkçe hitâbeti son derece düzgün ve akıcıydı. Kur’an tilâvetleri de hârikul’âdeydi.
Müezzin efendi, dedim ya bu gün gününde olmalıydı, kâmette güzel bir makam tutturdu. Burhan Hoca da ona en güzeliyle ayak uydurdu. Ama, aslâ kıraat ve tilâveti makam ve teğannîye fedâ etmedi. Hattâ, yersiz tizlere girmedi. Gâyet ağır başlı, harflerin hakkını vererek, ama aslâ abartmadan namazı kıldırdı.
Hutbede ÜÇ AYLAR konusu işlendi. Orada geçen ve aslâ unutmamamız gereken bir Hadîs-i Şerîf’i sizlerle paylaşmak istiyorum. Özellikle cenâzelerde, öğüt dinlemeye hazır topluluğa mutlakâ ulaştırılması gerektiğini düşündüğümüz hadis şöyle:
Resûlu Ekrem (SAV) Efendimiz; Siz; korkmak ve gayrete gelmek için, şu 7 şeyden daha kötü bir şey mi bekliyorsunuz? İnsana her şeyi unutturan FAKİRLİK, azdıran ZENGİNLİK, aklı ve vücut sağlığını bozan HASTALIK, şuuru giderip, saçma sapan konuşturan bunaklık derecesindeki İHTİYARLIK, ansızın gelen ÖLÜM, korkulan ve ne zaman çıkacağı belli olmayan, tehlikelerin en fenası olan DECCAL ve fitneleri, belâsı en büyük, ürpertici ve en acı olan KIYÂMET" buyurdular. (Tirmizî/2307)
Evet, işte böyle. Namazdan sonra Ercan ŞAHİN Kardeş’in düğün dâvetine iştirak ettik. Yahni ve Keşkek yedik yâni. Mutluluklar dileyip ayrıldık. Çayı da Millî Eğitim Müdürümüz Murat ÇULFAZ Bey’de içtik. Eh, ne de olsa Cumâ ve de aynı zamanda “gezen tilki yatan aslandan yeğdir” bereketi.
İçimizde, mesâiye yetişmesi gereken arkadaşlar olduğu için Burhan Hocamızla yeterince hasbihâl edemedik ama, kazâsı mümkün. Biz buraya nasıl olsa yine geliriz inşâllâh. Gülyalı’yı seviyoruz. Câmide oluşturduğunuz kütüphâneli oda her şeye değiyor. Kitaplar arasındaki huzur, muhabbet ve sohbet bambaşka.
Son üç müftü hocamızı tanıyoruz, biliyoruz. Vâiz kardeşimiz Mustafa Bey’i de. Hepsi de ehl-i sohbet ve muhabbet şahsiyetler. Dâvet te alıyoruz devamlı kendilerinden. Özellikle kandilleri ve teravihleri birlikte idrâk etmek arzusuyla çağırıyorlar. Mâlum, mutluluklar da paylaşıldıkça çoğalıyor.
Onlar, Gülyalı’nın gülleri. Gülyüzlünün gül yolunun muhabbet fedâileri. Rabbim cümlesine selâmet versin. Tüm dostları buradan sevgi ve saygıyla selâmlıyoruz.
Cumâmız, ayrıca Pazar gün girecek olan ÜÇ AYLAR ve önümüzdeki Perşembe akşamı idrâk edeceğimiz REGÂİP Kandilimiz mübârek olsun.
Tüm dostluk ve arkadaşlıklarımız da bizi, sahabe efendilerimizle sohbete
Rabbimizin hoşnutluğu ve Peygâmberimiz (SAV)’in komşuluğuna ulaştıran
Hakîkâtli, gerçek dostluklar olsun ves’selâm…
ORDU HAYAT GAZETESİ
10.06.2010