Nuri KAHRAMAN - Anasayfa
  - Arşiv
     - MIZRAP 2010, (MIZRAP 2010)
BEKİR BERK DEYİNCE..
967 defa okundu,

“BEKİR BERK” DEYİNCE…

Bugün Bekir BERK deyip yola düşseniz ve rast geldiklerinize, “bu, yan yana gelmiş iki kelime size neyi hatırlatıyor?” şeklinde bir soru sorarak dolaşsanız, tahmin ediyorum ki insanların kâhir ekseriyeti, “o da ne, nasıl şey ki?” der gibi bakacaklardır yüzünüze. Onun, bir insan adı olup-olmadığı tereddüdü bile depreşebilecektir zihinlerde!

Çünkü, ülkemizin tanıdığı, hattâ dünyâ kültür çevrelerince hiç olmazsa ismen tanınan bu şahsiyet, ne yazık ki, kendi doğum yeri olan Ordu’da, neredeyse hiç bilinmez. Çünkü tanıtılmamıştır. Böyle bir kültürel tezâhür söz konusu olmamıştır. Burada bir ihmâl varsa bu hepimizindir. Tanımayanlarda değil, tanıyıp da, insanlara tanıtmayanlardadır noksanlık.

Hâlbuki, ülkemiz bir mazlum ve maznun insanlar diyârıdır. Bin yıllık İslâm hizmetkârlığı, dünyânın yeni efendilerince cezâlandırılmak istenmiş; bu zulüm projesi, ülkemize el altından tensip ettikleri güçlerce de en şiddetli bir şekilde uygulamaya konulmuş.

Kânun, hak, hukuk hiçe sayılarak keyfî bir şekilde sergilenen zulümler milletimizin bağrında onulmaz yaralar açmış. Yüreğini dağlamış. Sâdece anası değil, yedi ceddi ağlamış!

Milletin cihan harplerinde, üç kıtâda, onlarca cephede, istiklâl savaşında yaşadığı çileler, yorgunluklar yetmemiş, bu defâ da kendi içinde, içindeki beyinsizler eliyle hırpalanmaya çalışılmış. Âileler parçalanmış, nesiller mahvolmuş. Toplum yapısı tepeden tırnağa tepetaklak edilmiş. Yeni sevdâlara düşülüp, yeni yollara gidilmiş, yeni yeni yokuşlara sürülmüş, kaşlardan-bayırlardan uçurumlara fırlatılmış, yarlara atılmış!

Mazlûm halkımız inançlı, kararlı ama, bir o kadar da yoksul ve çâresiz. Şaşkın. Ne yapacağını, nereye gideceğini, derdini nereye ve kime yanacağını bilemiyor. Aynı zamanda kimsesiz ve savunmasız. Gittikleri yerlerde, derdini dinleyen, hâlinden anlayan yok! Anlayacak olanlarla da, yan yana gelmesine bile fırsat verilmiyor. Hem gece, hem gündüz; müthiş bir tâkip söz konusu.

Suçlanman için kitap okuman yeterli. Hayır hayır, evinde kitap olması bile yeterli. İstersen hiç okuma. Kafaya koymuşlar ya bir kere; bahâne kıtlığı mı var? Bir şekilde bir şeyler buluyorlar.

Her neyse; sizin anlayacağınız, ceberutlar meydanı boş bulmuş; zulümlerini her anlamda hoyratça ve pervâsızca uyguluyorlar ve durmaksızın, büyük bir aşk ve şevkle sürdürüyorlar. Haçlıların, asırlardır biriken kinlerinin öcünü, kendileri eliyle aldıklarının farkında olamayacak kadar sâfiyâne bir içtenlikle ve acımasızca yerine getiriyorlardı uhdelerine tevdî edilen görevleri.

Tâ ki, Bekir BERK adında, soyadının taşıdığı anlamda ŞİMŞEK gibi bir avukat, bir savunma kahramanı piyasaya çıkana kadar. Adam, hakîkâten ŞİMŞEK! Sâdece risâle dâvâları değil, İslâm adına her kimin tutuklandığını duysa, hemen soluğu orada alıyor.

Hücrelerde çâresizlikten, sâhipsizlikten, açlıktan, susuzluktan, ümitsizlikten bitme noktasına gelmiş insanlar, kendileri için gelmiş, -ziyârete bile olsa- korkmadan, çekinmeden gelebilmiş bir insanı karşılarında görünce şaşırmayıp ta ne yapsınlar? Hele, bu insanın bir de, kendisini savunmak için yüzlerce km. yol kat edip gelmiş bir avukat olduğunu düşünün! Oradaki sevinci, mutluluğu hayâl edin!

Öyle ya, avukat ne? Kim görmüş o târihlerde? Kim, niye tutuklandığını tam olarak biliyor mu ki her şeyden önce? Kimin aklı eriyor avukat tutmaya, aklı erse nerde bulacak ve de hem aklı erse cebi erecek mi? Ama, bu avukat için, MAZLUMLARIN AVUKATI BEKİR BERK için hiç biri önemli değil bunların!

Dağ, taş, dere, tepe, güney, kuzey, doğu, batı tanımıyor bu adam. Kar, kış, tipi, boran engel değil. Kendini, hak dâvâyı savunmaya programlamış ve hedefe kilitlenmiş. Bu uğurda hiçbir şeyi gözü görmüyor! Hiçbir mevhum ya da mutlak âkıbet, onu yola koyulmaktan alıkoyamıyor. Bununla ilgili ilginç hâtıralar, ilgili internet siteleri, kitap, dergi ve gazetelerde bol miktarda mevcut.

Bakmayın yöremizde, yâni kendi memleketinde tanınmadığına. Meğer İstanbul’da her sene anılıyormuş da ondan bile haberimiz yokmuş! Bilgisayara tıklayınca bununla ilgili bir sürü haber çıkıyor karşınıza. Adına düzenlenmiş özel bir internet sitesi bile var!

İnşâllâh bundan sonra, Bekir Berk’i hemşerileri de anacaklar ve bilgisayar sitelerinde ve zihinlerde, BEKİR BERK MEMLEKETİNDE ANILDI başlıkları altında verilecek haberlerle, vefâ ve kadirşinâslık hânesindeki yerlerini alacaklar.

Bu anlamda bu akşam Ensar Vakfı Ordu Şûbesi bir anma programı yapıyor. Sanırım bu Ordu’da bir ilk ve Vakfın yeni yönetiminin de ilk etkinliği olacak. Nereden bakarsanız bakınız güzel bir başlangıç. İnşâllâh bereketlere vesîle olur.  Böyle bir Besmele’nin, Ensar Vakfı’mız ve güzel Ordumuz için hayra alâmet ve aynı zamanda bunun, anlamlı bir tevâfuk olduğunda hiç şüphe yok.

Çünkü BEKİR demek, her şeyde SIDK demek, dâvâda SADÂKÂT demek. BERK demek, ŞİMŞEK demek, YILDIRIM demek, IŞIK demek, merhamete GÖZ KIRPMAK demek. Karanlığın böğrüne saplanan bir HANÇER, zulmetin tâ kâlbine inen bir KILIÇ, zâlimlerin suratında şaklayan bir ŞAMAR, kısaca, Hakka-hukûka, hakîkâte adanmış bir ÖMÜR demek BEKİR BERK.  

Nereden bakarsanız bakın sevgili dostlar; BEKİR BERK, adıyla, sanıyla SIDK-SADÂKÂT, BED ve de BERK-BEREKET; kanı ve de canıyla HAREKET demek.

Mâlum; NERDE HAREKET, ORDA BEREKET!

Hoş geldin üstad. 18. yılda ve zâten hiç yaşlanmamış rûhunla hoş geldin aramıza ey Bekir BERK. Sana çok ihtiyacımız vardı. İyi ki geldin. Gençlerimiz seni tanıdıkça ve hepimiz senin hak-hakîkât, adâlet tutkunu ve mücâdele azmini örnek aldığı sürece, artık hiçbir şey eskisi gibi olmayacak.

Dâvet edenlere ve emek verenlere teşekkürler. Hepimiz bu akşam Ensar Vakfı’ndayız. Bu vesîleyle, ilk defâ bir araya geleceğimiz yeni Ensar kadrosunu kutluyor, başarılar diliyoruz.

Ayrıca, Ordumuz için de “Bekir BERK’li yeni dönem hayırlı olsun!” diyor,

bu vadîdeki gayretlerin somutlaşarak devâm edeceğine inanıyoruz…

Son söz, son kelâm; Bârekâllâh ves’selâm…

 

ORDU HAYAT GAZETESİ

13.06.2010