ORDU’NUN RÛHU…
Yaşadığımız köyler, beldeler, şehirler ya da bölgeler bizim için son derece önemlidir. Çünkü insanlar yaşadıkları yörenin ahlâkından izler taşırlar. Nitekim, bu gün bile, tanıştığımız bir insana hemen sorduğumuz “nerelisin?” sorusunun arkasında biraz da, karşımızdakinin ahlâkına dâir bir araştırmanın izleri vardır.
Nasıl ki, müşriklerin yaptıkları, Müslümanlar için Mekke’yi yaşanmaz kılmış, Müslümanları hicrete yöneltmişse, bu gün de şehirlere bu açıdan bakabilmek, bir değerlendirme yapmak mümkündür. Demek ki, yaşanan şehirdeki ortam önemlidir. İslâmı yaşamaya elverişliyse ne âlâ, ya değilse?!
Eğer, bize yanlışları ilhâm eden bir çevre söz konusuysa ve burayı değiştirmemiz imkân dâhilinde değilse, o zaman en azından mahalle değiştirmek bizim için bir çözüm olabilir. Havasından, suyundan, çamurundan, tozundan dolayı değiştirdiğimiz gibi, bu anlamda değiştirmemiz de son derece doğaldır. Tabiî, hayâta bir imtihan gözüyle bakıyor da, onu kazanmayı önemsiyorsak.
Bu anlamda, şehirlerin, bölgelerin şöhretleri önem arz eder. Konya isminin çağrıştırdıkları ile Antalya’nın ki bir değildir takdir edersinizki! Bodrum ya da Üsküdar, Erzurum veyâ İzmir aynı hayat tarzını çağrıştıran yerler olabilir mi sizce? Kim diyebilir ki, önemli olan kişinin kendi durumudur, çevre önemli değil?!
En çarpıcı bir örnek olarak, şunu söyleyebiliriz ki, câmiye yakın bir evle, çok uzaklardaki bir evin durumu, mânevî avantaj bakımından aynı olabilir mi? Ezan okununca hemen yönelip abdest alarak namaza yetişebileceğin bir yerle, diğerleri bir olabilir mi? çevremizdeki şahsiyetler, komşular, arkadaşlar ve genel insan karakter durumları da bu anlamda değerlendirme dışı olabilecek şeyler değildir.
Hz. Mevlana’nın bir yerde; “Belh şehrinde dedemin mübârek kâlpleri incindiği için, bu diyâr kıyâmete kadar mâmur olmaz!” buyurduğu rivâyet edilir. Bu sözü yorumlayan ulular da “Bu sözlerden hisse kapıp riayet edebini anlamak ve gereğini yerine getirmek gerekir.” demişlerdir.
Riâyet edebi için, bir şehrin riâyet edilecek işâret taşları olması gerekir. Bunlar da o yörenin yetiştirdiği ve onun sokaklarına, caddelerine, toprağına, suyuna bir rûh olarak sinen izlerin sâhibi olan şahsiyetlerdir. Bu anlamda, Ordumuz gayret fakiri olarak gözüküyor. Ordu deyince akla gelen bir isim yok. bir Süleyman FELEK var. Sağolsun, şehri kurmuş, ama sonra n’olmuş? Bir şey yok! Burada, doğru-dürüst bir adam yaşamamış mı?
Elbetteki yaşamış ama, kim bunlar? Bu konuda hiçbir çalışma yapılmamış. Bence, bu bâkir alan ilgi bekliyor. Bu anlamda, önceki gün Ensar Vakfı Ordu Şûbesi’nce BEKİR BERK için yapılan anma programı iyi bir örnek teşkil etti. Tebrik ediyorum. Ancak, bu ve benzeri çalışmalar devâm etmeli.
Eskiler, “ŞEREFÜL MEKÂNİ, BİL’MEKÎNİ” demişlerdir. Yani ‘bir mekanın, yerin, yörenin şerefi o mekanda yaşayanlara bağlıdır, onların durumuna göredir. O diyârda yaşayan, ya da oradan gelmiş geçmiş şahsiyetlerin mânevî konumuna bağlıdır” demişlerdir.
Konya deyince “MEVLÂNÂ DİYÂRI” deriz. “Demek ordansın ha” deriz! “Gez dünyâyı, gör Konya’yı demişler” deriz! Hemen, mânevî çağrışımlar sökün eder; hayırlar, hasenâtlar gelir akla.
Ensar Vakfı’nın geçen günki programından sonra, onu tanıyanlar, “Orduluyum!” diyene, “demek BEKİR BERK’in memleketindensin ha?!” diyecektir. Bize onun gözüyle bakacak, sevdiği bir insan bağlamında bize daha bir yakınlık duyacaktır.
Bunun peşi gelmeli. BUHARALI ŞEYH ŞÂKİR, GACAROĞLU AHMET EFENDİ, DURMUŞ ERGÜN vs. İlim-irfan dünyâmızdan hemen aklımıza geliveren bu üç isim, iyi bir başlangıç olabilir. Kültür, Edebiyât, Sanat, Basın ve Folklor vs. ile ilgili diğer isimler de ayrıca tespit edilir. Onlar için de ayrı programlar düzenlenir. Bunlar, şahıslar bazında, şehir kültürünün oluşmasına katkı sağlarlar. Toplumsal, kültürel hayâtımızın işâret levhalarını oluştururlar. Ortaya çıkanların toplamı, şehrin kimlik ve kişiliğini oluşturur.
Yaz tâtili, eğitimcilerimiz ve meraklılar için bu anlamda materyâl toplanacak, çalışma yapılacak bir imkân zemîni olabilir. Eylül sonrası yeni eğitim, kültür çalışmaları ve bu anlamda atak noktasında omuz verici gayretlere bizim, gençlerimizin ve toplumumuzun ihtiyâcı var.
Bu çerçevede yapılacak büyük, küçük tüm çalışmalara sayfalarımızın açık olduğunun da bu vesîleyle bilinmesini istiyor, hepinizi sevgi ve saygıyla selâmlıyoruz ves’selâm…
ORDU HAYAT GAZETESİ
15.06.2010