KUR’AN’LA TÂTİL ARASI;
GERÇEK BİR GÖNÜL YARASI!
Bizler millet olarak hepimiz, komple, Müslüman değil miyiz –elhamdülillâh- sevgili dostlar?
Bir zamanlar %99 denir; en kötümser ihtimâl, %90 olarak telâffuz edilir değil miydi?!
Bu anlamda, yüzde olarak, Müslüman nüfus oranı en yüksek ülkeyiz yanlış hatırlamıyorsam.
Demek ki, beriden öteye, yukardan aşağıya silme müslümanız; adımız belli, yerimiz belli!
Hattâ, bin yıl fiilî bayraktarlığını yapmışız İslâm dâvâsının; hâlâ bu iş, yine bizim uhdemizde!
Uygar denilen ülkeler bir uygarlık tutturmuşlar gidiyorlar; ama nereye, onlar da bilmiyorlar?!
Parıldar gibi gözükenler sâdece teknolojinin yanılsamaları; yalancı ışıklar, geçici yakamozlar!
Parlak ışık oyunlarıyla oyalanıyorlar; Hakkın boyasından habersiz yalanlarla boyalanıyorlar!
Biz ne güzel, ne şanslı milletiz böyle! Rabbimiz bize kendini bildirmiş, hak yolunu göstermiş!
Âlemlere rahmet olarak gönderdiği sevgili elçisiyle tanıştırmış, onun dostlarıyla buluşturmuş.
Milletin-memleketin, dînin-diyânetin, en güzelini, târihin-coğrafyanın en şereflisini lûtfetmiş!
Eğri oturup, doğru konuşalım; şu çevremize bir insaf gözüyle, hakîkât gözlüğüyle bakalım?
Noksan olan ne var? Topraksa, toprak; denizse deniz, havaysa hava, suysa su, yeşilse yeşil!
Ne ekiyoruz da bitmiyor? Arabalar hangi tarafa gitmiyor? Nelerimiz nelerimize yetmiyor?
Hemen mızmızlanmayalım lütfen! Bir noksanlık varsa, bunlar tamâmen bizim hatâmız!
Şu toprak bizi beslemez mi, şu iklim, şu yayla, şu imkânlar, şu bereket hepimize yetmez mi?
Biz çalışmıyorsak, birbirimize hak tanımıyorsak, bencilsek, zâlimsek kabahat kimde?
Bir de doyumsuzsak, kimseye hak tanımadan; bütün dünyâ bizim olsun demeye getiriyorsak!
Çevremiz de hakkına aslâ râzı olmayan, hırslı, hoyrat, tecâvüzkâr insanlardan oluşuyorsa!
Ve, birbirimizi üzmek, ağzının tadını bozmak için elimizden geleni ardımıza koymuyorsak!
Kısaca, madden geçinemiyorsak ve de birbirlerimizle de bir türlü geçinemiyorsak, suç kimde?
Hâlbuki, Allâh’ın dînine uysak, bencilliklerden arınsak, haklarımıza râzı olsak, bunlar olmaz!
Çok kazanan yine olur ama, fakiri gözetir. Zekâtını, öşürünü verir, ilgilenir; dengeler kurulur.
Her kes işinde-gücünde, birbirine ve haklarına saygılı bir şekilde, kardeşâne yaşar gider.
Etraf, dünyâyı birbirine zindan etmek isteyen insanlardan oluşuyorsa, hiç şansınız yoktur.
Dünyânın neresinde olursanız olunuz; mutluluğu yakalama imkânınız kalmamıştır.
Evet, söz nereye gelecekti; çocuklarımıza elbetteki, biricik servetlerimize, göz nurlarımıza!
Vilâyet çapında, 150 bine yakın çocuğumuz karne aldı, yapılan açıklamalara göre.
Yavrularımızın tâtilleri hayırlı olsun. Onların güzelliklerine güzellik katsın inşâllâh!
Çok çeşitli okullarda belki 50’nin üzerinde ders çeşidi var çocuklarımıza öğretilen.
Fakat görülen ders listelerinde Kur’ân-ı Kerîm yazan kaç karne var bunların içerisinde?
İmam-Hatip Liseliler hâriç -ki onlar da devede kulak denilecek 2-3 bin kadar- hiç ve aslâ yok!
Kur’an ne; Allâh’ın kitabı?! Kime gönderilmiş; bize? Niçin, bizim mutluluğumuz için?
Peki, biz bunu çocuklarımıza öğretiyor muyuz? Eh, işte, bir şeyler yapmaya çalışıyoruz!
Peki, niye gevşek tutuyoruz bu işi? Biz Allâh’a, O’nun kitabına güvenmiyor muyuz?
Niye onu okullarımızda öğretmiyoruz? Hattâ, derslerin en başına koymuyoruz?
Allâh’ın kitabı buna lâyık değil mi? –Hâşâ!- Yoksa, belki de biz buna lâyık değiliz değil mi?
Evet sevgili dostlar; biz ve çocuklarımız henüz bu bahtiyârlık noktasına gelebilmiş değiliz!
Ne güzel, yıl boyu, diğer dersler gibi, mukaddes kitabımızı okuyup öğrenmek varken; şimdi,
Onu tâtille sâhil arasında çözmeye çalışacağız. İki arada bir deredeyiz! Sâhi, biz neredeyiz?
Sıcakta ders olmaz diye, hasat mevsimi diye, gezmeye-tozmaya müsâit diye yaz aylarını,
ne yapmışız, tâtil yapmışız?! Hadi gel de Kur’an öğret bakalım, ne kadar öğreteceksin?
Bu kadarına da şükür diyeceğiz ama, neden? Neden, benim biricik mutluluk sebebim,
Güzel Rabbimizin, en güzel kıvam ve şekilde yarattığı biz Âdemoğulları için gönderdiği, kitapların, gerçeklerin, yolların en güzeli olan kitabımızı, biricik hakîkât güneşimizi,
niçin kaçak-göçek, kıyıda-köşede, molada tâtilde öğrenmek durumunda kalıyoruz?
Bu okullar gâvur parasıyla mı yapıldı? “Sen ne diyorsun beyefendi?” dediğini duyar gibiyim!
Evet, diyorum ki, bu çok gülünç; millete ve onun çocuklarına zulümden başka bir şey değil.
“Eski köye yeni âdet mi getirmek istiyorsun, derdin ne?” diye bir soru gelebilir aklına.
Ama, adet yanlışsa, eski, yeni fark etmez. Fikrimi söylüyorum sana. Bir vebâli hatırlatıyorum.
“Takdir senin!” diyorum ama, gerçekten senin mi, onu da tam olarak bilmiyorum doğrusu! Çünkü , takdir gerçekten senin olsaydı, sen bu işi böyle yapmazdın diye düşünüyorum.
Bize, bu koskoca, asıllı, asâletli millete, ne akıl almaz şeyler yutturulmuş diye düşünüyorum!
Yanlış mı düşünüyorum? Doğru mu düşünüyorum? Düşünüyorum ya; burası önemli!
Ne demiş filozof: DÜŞÜNÜYORUM; ÖYLEYSE VARIM!
En iyisi biz de var olalım efendim, ves’selâm…
ORDU HAYAT GAZETESİ
20.06.2010