
“YILLARIN İZİ”NDE
Geçen hafta sonu köye gittiğimizde, tavan arasından indirdiğimiz eski dergi, gazete ve kitaplar arasında Mâhir İZ Üstâdımızı anlatan bir broşürle karşılaştım. Bir çırpıda okudum yeniden. ENSAR VAKFI haber bülteninin ücretsiz eki olarak verilmiş 1993 yılı temmuzunda. Meğer, bir-kaç gün sonra üstadımızın ölüm yıldönümüymüş. Üstâd’ın en yakın talebesi olan ve bizim de İstanbul Yüksek İslâm Enstitüsü’nden hocamız olan Prof. Dr. Osman ÖZTÜRK’le yapılan röportajdan oluşuyor broşür.
Bu vesîleyle hocamızı arayayım, bir hâl-hatırını sorayım, sesini duyayım dedim.
Hocam nasılsınız, ne âlemdesiniz?
Hayrola, oralara geleceğimi mi hissettin yoksa?
Hayır hocam, Mâhir İZ Hocamızla ilgili broşür geçti elime de eski kitaplar arasında. Hem merak ettim, acabâ üstadla ilgili yeni yazı yazacak mısınız diye?!
Aslında doğru da, ben de yola çıkıyorum. Hafta sonu Batum’da konferansım var. Samsun’a kadar uçakla, oradan da bir arkadaşla sâhil boyu gideceğiz. Yarın akşam inşâllâh Ünye’deyim. Arkadaşım oralı. Ona dedim ki, orada bir sohbet düzenle, gitmişken hasbihâl edelim.
Tamam, hocam. İnşâllâh, yarın akşam görüşürüz.
Sonuçta geçen akşam, Ordu’dan Şenel ÖZATA ve M.Esad KILIÇKAYA’yla 3 kişi olarak Ünye Çakırtepe’de, İlim Yayma Cemiyeti ve Ensar Vakfı’ndan eğitimci ağırlıklı arkadaşlarla beraber 3 saate yakın sohbet ettik hocamızla. Sağolsun, yorgun-argın olduğu hâlde, özellikle kendisinin bunu arzulamasından, geç vakitlere kadar bizlerle samîmî hasbihâllerinden dolayı hocamıza teşekkür ediyoruz.
Hocamızın, hocası Mâhir İZ gibi, gençlerle ve hem ülke, hem de dünyâ gündemiyle ilgilenen bir hoca olduğu için başta siyâset, edebiyât ve diyânet olmak üzere ülke çapında etkili yerlerde bulunan bir çok öğrencileri ve arkadaşları mevcut.
Bu sebeple sohbet Erbakan Hoca’dan Erdoğan’a, Abdullâh GÜL’den Ali Bardakoğlu’ya, Mehmet ÇAVUŞOĞLU’dan Ömer ÇAM’a bir çok konulara doğru dolaşıp durdu. Bunlara yeri geldikçe değineceğiz.
Biz bu gün özellikle 36. ölüm yıldönümü vesîlesiyle hocamızın hocası, dolayısıyla hepimizin hocası ve üstâdı olan MÂHİR İZ’i konu edeceğiz. Merhum, aynı zamanda, daha önce konu ettiğimiz ve önümüzdeki günlerde de değineceğimiz gibi, çoğumuzun tanıdığı merhun Prof Dr. Mehmet ÇAVUŞOĞLU’nun da hocasıdır.
Biz, muhterem Osman ÖZTÜRK hocamıza, broşürdeki yazıdan aklımızda kalan “başmuâvinlik” konusunu hatırlattık en başta. Olay şu: Söz konusu röportajı yapan A. Emin ÇİMEN, hocamıza soruyor. O da cevaplıyor bir bir. İsterseniz, hocamızın, o akşam da tekrarladığı düşüncelerini buradan iktibas edelim:
<!--[if !supportLists]-->- <!--[endif]-->Siz, Mâhir İZ hocanın “başmuavinlik” rütbesine layık gördüğü çok yakın talebesi idiniz. Öncelikle bize Mâhir İZ’i kısaca tanıtır mısınız?
<!--[if !supportLists]-->- <!--[endif]-->Önce bahsettiğiniz “başmuavinlik” pâyesi hakkında birkaç kelime söylemek isterim. YILLARIN İZİ, s.405’de yer alan bu ünvanın aslı bidâyette “SER-HALÎFE” idi. Lâkin hâtırât (YILLARIN İZİ) tab’ edilirken: “Bu isim senin başına iş çıkarabilir. HALÎFE diye resmî makamlar peşine düşebilir. Bunu, “BAŞMUÂVİN” yapayım demişti.
“Merhum hocam; baba ve ana cihetinden âlim bir âileye mensuptu. Çocukluğundan beri hususi hocalar nezdinde İslâmî bir tahsil görmesinin yanı sıra, kadı olan babasının ve şeyhulislâm olan dayısının sohbet meclislerinde yetişmişti. M.Âkif, Ferid KAM ve isimleri hâtıratta geçen pek çok âlim, fâzıl, edîb zevât ile hemhâl olmuştu. Dolayısıyla, çok cepheli bir kültür ve fazîlet âbidesiydi. Hurâfelerden ve ezbercilikten âzâde bir İslâm tebliğcisi idi. Türk, Arap ve Fars edebiyatına bu lisanları iyi bilmesiyle bihakkın vâkıf idi. Çok güzel şiir okur ve heyecanıyla insanı tesiri altına alıp, âdetâ sözlerini muhâtabının hafızasına nakşederdi. Dünya ve dünyalıklara hiçbir zaman metelik vermedi. Daima veren el olmayı tercih etti. Öyle ki, hocayı yakînen tanıyanlar bile onun maaşıyla geçinen birisi olduğunu bilemezlerdi…
Sözünün, tam manasıyla eriydi. Randevularına daima vaktinden önce gelirdi. En küçük tebliğ fırsatını bile kaçırmaz, değerlendirirdi. Camide gördüğü gençlerin elinden tutmak en büyük zevki idi… Selâmlaştığı her gence dedesinin yazısını bilip bilmediğini sorduktan sonra muhakkak bir şey vermek isterdi.
Sözün özü şu ki; hiçbir zaman, “adam, aldırma da geç git!” demedi, aldırdı ve daima hakkı tutup kaldırdı.”
Size burada, Mâhir İZ’i anlatmaya sahifeler yetmez. En iyisi YILLARIN İZİ adlı, özellikle yakın târih ve sosyo-kültürel hayatla ilgili engin ve zengin bilgi, fotoğraf ve sahnelerle dolu hâtırat kitabını okuyunuz.
Ya da, Mâhir İZ yazınca, ekranların sizin önünüze getireceği bilgileri değerlendiriniz. Özellikle yagmurdergisi.com’da Cihan OKUYUCU, eilahiyat.com’da Ahmet KARATAŞ, www.iz.com’da M.Ertuğrul DÜZDAĞ’ın yazıları ilk göze çarpanlar.
Abdullâh Mâhir İZ, izinden gidilip örnek alınacak, Allâh’ın kullukta, dostlukta, kardeşlik, diğergâmlık, fedâkârlık ve asrın idrâkine her anlamda örneklikte mâhir bir kuluydu. Rabbimiz mekânını cennet eylesin. İçinde bulunduğumuz Üç Aylar ve idrâk ettiğimiz Mîraç hürmetine, onun ve cümle ehl-i îmanın taksîrâtını afveylesin.
Yüce Mevlâ bizleri Resûlü ve O’nun izinden gidenlerin izinden yürütsün.
Cumâmız mübârek olsun, yüzlerimiz de her iki cihanda gülsün ves’selâm…
ORDU HAYAT GAZETESİ
08.07.2010