Nuri KAHRAMAN - Anasayfa
  - Arşiv
     - MIZRAP 2010, (MIZRAP 2010)
ORDU, ŞEHRİN NERESİNDE?
920 defa okundu,
ORDU, ŞEHRİN NERESİNDE?

Hep berâber bizzat şâhit olduğumuz gibi, güzeller güzeli bir bölge ve yörede yaşıyoruz.

Boztepe’si, karşı sıra dağları, yaylaları, sâhilleri, yerleşimiyle müstesnâ bir doğamız var.

Ancak, bizler için daha önemlisi, o toprakların geçmiş üzerinden bizlere taşıyıp getirdikleri,

bizlerin de emânet edilen o kazanım ve birikimler üzerine neler katabilmiş olabildiğimizdir.

Bu anlamda, o yörenin yetiştirdiği değerler ve onlara gösterilen vefâ tezâhürleri önemlidir.

Hep biline gelir ki, dünyanın her çağa ilişkin, her şehrin de kendine mahsus bir dili var.

Bu dil, hareket ettikçe, konuştukça, hayâtiyet gösterdikçe şehir de kendi varlığını hissettirir.
İrfanımızda şehir; “yaşanmaya değer hayat”ın sürdürülebileceği yer ve çevreyi ifade eder.

Daha yeni idrâk ettiğimiz hicrî yeni yıl bize bu anlamda yenilikler ilham edebilmelidir.

Hicretin, bugüne bakan yüzü gösterilmeden, yalnız olayı anlatmakla gâye hâsıl olmuş olmaz.

Bulunduğumuz yer yaşanabilir bir yerse problem yok. Ya değilse; o zaman arayış başlayacak!

Yaşadığımız çevre daha güzel olsun için sürekli bir çaba göstermek hepimizin görevidir.

Bu gerçek, ekonomik, siyâsî, sanatsal, mîmârî, kültürel ya da çevresel, her anlamda böyledir.

Nitekim, büyüklere göre şehrin anlamı; tarihsel süreçte geçirdiği değişimler ne olursa olsun,

bütün zamanlar boyunca onu değerli kılan, sâkinlerinin  “nasıl bir hayat tarzı”nı seçtiği,

gelecek nesillere neler bıraktığı, hangi ‘değer, eser, kriter ve mânâ”lara yataklık ettiğidir.

Dolayısıyla, bir mekân ya da yerin değeri orada yetişen ve oturan kişilerin değeriyle ölçülür.

İnsanca ve hakça yaşama ideâli olan insanların sıkıldığı şehirler kasvetli şehirlerdir.

Özellikle ilimiz için bu anlamda bir mütâlaaya girişmek çok abestir. Zîrâ, şehrimizin bu anlamda bir fikrî jimnastik geleneği, sancısı ve de bir arayışı hâlâ, ne yazık ki yoktur.

Bizde, şehircilik diye bir anlayış zâten yok. Var olan da sağ ve sol gibi, iktidar ya da muhâlefet gibi en sığ ve basit kavramlar üzerinden tartışılarak götürülmeye çalışılmaktadır. 

Böyle bir ihtiyâcın bile farkında olamayacak kadar meselenin çok uzaklarında bir yerlerdeyiz.

Her anlamda bir karambol ve kör dövüşü var ilimizde. Her şey el yordamıyla götürülüyor.

Tıpkı, nereden gelip nereye gittiğini, aslını-asâletini bilmeden yaşayan bohem insanlar gibi.

Şehri bir yere oturtamıyoruz. Şu dönemin şehri diyemiyoruz. Bir yabancı gelse, Allâh vergisi doğanın ötesinde sunacağımız bize ya da soyumuza, geçmişimize âit bir şeylerimiz yok.

Kültürel dinamikler yoksunuyuz. Bunu kabul etmeliyiz. Ve bir hâll yoluna gitmeliyiz.

Mevcut hâliyle şehrimiz, üniversitesine gelen öğretim üyeleri bir yana, öğrencilerine bile hitap edecek sosyâl olgunluktan ve de kültürel gelenek, birikim ve çeşniden uzaktır.

İşin garibi, bunu fark ve dert edecek ne toplumsal, ne siyâsî, ne de entelektüel bir sancı yok.

Bunu Ünye, Fatsa ve Akkuş gibi ilçelerimiz yapmaya çalışıyor. Değerlerine sâhip çıkıyor.

Akkuş’ta AKPINAR BELEDİYESİ ÖMER ÇAM KÜLTÜREL ETKİNLİKLERİ vardı.

Daha önce Ünye eksenli dernek ve kuruluşlar defâlarca ÖMER ÇAM HOCA’yı andılar.

İlçelerimizin yayınladığı dergiler de benzer çabaların ürünü. Kendilerini tebrik ediyoruz.

Sayın yetkililerimizi ve sermâye sâhiplerimizi bu anlamda biraz tefekküre çağırıyoruz.

Kültürel dinamiklerimizi harekete geçirmek adına, isimler tespit edilmeli. Onlar adına bir şeyler yapılmalı. Ya da yapılanlara onların isimleri verilerek, nesillerin tanıması sağlanmalı.

Bu konudaki duygu ve düşüncelerimizi her zaman olduğu gibi paylaşacağız inşâllâh.

Güzel Ordumuz, muazzez yurdumuz her türlü güzel çalışma, gayret ve hizmete lâyıktır.

Bizim de anılacak, isimleri mekânlara verilecek, eserlerinden yararlanılacak insanlarımız var.

Geçmişi ve geleceğiyle bütünleşmiş Ordu şehrinde buluşmak dileğiyle ves’selâm…

 

ORDU HAYAT GAZETESİ

19.07.2010