Nuri KAHRAMAN - Anasayfa
  - Arşiv
     - MIZRAP 2010, (MIZRAP 2010)
ESKİPAZARA HİCRET
1012 defa okundu,

ESKİPAZARA HİCRET

Geçen hafta Cumâ namazını Eskipazar’da kıldık. Câmi tıklım tıklım doluydu. İnsanlar biraz da nefes alma, şehrin gürültüsünden uzaklaşıp bağ-bahçe, taş-toprak havası soluma adına geliyorlar buraya. Gerçekten burası, daha önceleri de bir çok defâ ifâde ettiğimiz gibi ağaçları, yeşil doğası ve kendine özgü gizemli atmosferiyle câzibe merkezi.

Yıllarca, burada kır gezisi düzenlemiş olmamızın temelinde de bu özellik ve güzellik vardı. Lâkin, iyi örnek olamamış, gâye hâsıl edememiş olmalıyız ki, kimse Kır gezilerini devâm ettirmeye tâlip olmadı. Yazdığımız-çizdiğimiz, sık sık hatırlatmalar da yaptığımız hâlde, gençleri, -tâbiri câizse- gaza getiremedik. Ama, eğer gelecek sene de bu işe sâhip çıkan olmazsa, Rabbim fırsat verirse, bu işi kaldığı yerden devâm ettirmeye çalışacağım inşâllâh. Bir yere not ediniz ve eğer unutursam bana hatırlatınız. Çünkü, böyle bir yerin, fonksiyonsuz kalmasına gönlüm râzı değil. Kaldıki burası bizim her anlamda her şeyimiz. Her şeyden önce bir kültürel pusula niteliği var buranın.

Eğer bunu, etkili, yetkili ve de görevliler de fark edebilmiş olsalardı, orası ilimizin en gözde mekânlarından biri olabilirdi. Yine de olacaktır, inanıyorum; ama, orayı keşfedip mânâ ve maksûduna uygun bir şekilde değerlendirerek, insanlarımızın hizmetine sunma şerefi kime âit olacak, onu çok merak ediyorum. Bu, birilerinin gitmesine, birilerinin gelmesine mi bağlı, onu zaman gösterecek. Ancak, bunu böylesi bir beklentiden önce, bir himmetle yapmaya çalışmanın, şehrin târih, kültür, figür, otantizm ve mâneviyât açlığına bir çâre olmak adına daha doğru olacağına ve hattâ bunun gerçekleştirilme noktasında acele edilmesi gerektiğine inanıyorum.

Ben bildim bileli orada görev yapan, buranın durumunu hepimizden iyi bilen Hocamız biz câmiye vardığımızda vaaz veriyordu:

 “Sizden biriniz bir kötülük gördüğünde, onu eliyle düzeltsin; buna gücü yetmezse diliyle söylesin; buna da gücü yetmezse kâlbiyle buğz etsin ki, bu da îmânın en zayıf noktasıdır.”

Hadîsini anlatıp açıklıyordu. Komşular ve inanan kardeşler olarak birbirimizle yardımlaşmamız gerektiğine vurgu yapıyordu. Bu hadîsi nasıl açıklayabilirsiniz ki? Bunun ucu-bucağı gelir mi? Buna bugünün hocalarının ilmi ve yüreği yeter mi?  Bugünkü hâllerimizi, bu hadis ışığında açıklamaya kalksak buna ciltler yeter mi? Bunun ne anlama geldiğini, bizlere yüklediği sorumlulukları irdelemeye çalışsak, hangimiz onun ağırlığının altından kalkabilir?

Hocamız, hutbede de HİCRET konusunu işledi. Tüm bu konular, müesseseler ve kavramlar hep bizler için. Hepsini bir araya getirdiğimizde bir bütün sistem çıkıyor ortaya. Ve hepsi bir arada bir anlam taşıyor. Tıpkı, bir binânın ya da aracın, tek tek parçaları ne kadar kıymetli olursa olsun, bir bütün teşkil etmeyince, bir taraf eksik olunca ortaya istenen sonuç çıkmayınca bir anlam ifâde etmediği gibi, dindarlık da, bir takım esaslara uyup, diğerlerini göz ardı edince Allâh katında da, insanlar yanında da kıymet-i harbiyesini kaybediyor.

Hicret, yalnızca kişisel anlamda bir yerden bir yere gitmek değil; aynı zamanda toplumsal anlamda, bir yerleri bir yerlerden bir yerlere, daha doğrusu, topluma ya da çevreye yapılacak hizmet, himmet ve gayretlerle onları bulundukları durumlardan daha güzel bir hâle getirmektir. Tıpkı, insanın kendini fikirle, zikirle, sabırla değiştirmesi, bulunduğu hâlden daha güzel bir hâle geçmesi, ahlâkını, edebini artırmaya çalışması gibi.

Yüce Mevlâ hepimizi, dînini-diyânetini samîmiyetle yaşamaya gayret edenlerden,

bir kul olarak üzerine düşenleri bir hicret duygu ve rûhuyla îfâya çalışanlardan,

eliyle, diliyle, kâlbiyle Hak için, hakîkâtli gayretler gösterenlerden eylesin…

Cumâmız mübârek olsun. Gönüllerimiz, Eskipazar Câmii ve avlusunun serinliği,

inancımız, örfümüz ve de irfânımızın derinliğiyle dolsun ves’selâm…

 

ORDU HAYAT GAZETESİ

22.07.2010