Nuri KAHRAMAN - Anasayfa
  - Arşiv
     - MIZRAP 2010, (MIZRAP 2010)
BATMANDAN ÇIKTIM YOLA, TOSLADIM BİR ULU-SALA
1173 defa okundu,

BATMAN’DAN ÇIKTIM YOLA,

TOSLADIM BİR ULU-SAL’A

Doğu’dan, Güneydoğu’dan, Urfa, Adıyaman, Mardin, Batman vs.diyârlarından geldiler. Minibüslerle. Çelik-çocuk, kız-kızan vıkıç vıkıç. Saatlerce. Öğlede bindiler, akşam oldu, gece geçti, güneş doğdu; hâlâ gidiyorlar. Bacakları uyuştu, kolları koptu, gözleri batıştı. Havasızlık bunalttı bir yandan, o daracık minibüse çift kapasiteyle doluşunca. Ekmek parası için düştüler yollara. Tek tek hesaplayınca bir yekûn teşkil etmese de, bir âileden bir-kaç kişi olunca bir yaralarına merhem olacak meblağa ulaşabiliyordu elde edecekleri para.

Çoğu zaman hiç de elverişli yerler olamayabiliyor konakladıkları yerler üstelik. Çadırlarda kalanlar da var. Belki de bunlar, ev altlarında, samanlıklarda, damları akan serendilerde, rutûbetli ardiyelerde kalanlardan daha şanslılar. Ama, sonuçta göçebe milletiz. Genlerimizde konar göçerlik var. Çadır da bunun simgesi konumunda. Bunun şunu-bunu, o ırkı, bu ırkı yok. Bu coğrafyanın insanı hep aynı millet. Târihi aynı olduğu gibi,  geleceği de aynı olacak.

İşte Rabbimiz, bu günlerde bize bunu daha bir güzel öğretiyor. Ya doğulu kardeşlerimiz olmasaydı ne yapacaktık bugün? Onların bizim için, bizim onlar için birer kopmaz, koparılamaz parça olduğunu, birbirerlerimiz için birer nîmet olduğumuzu bir kez daha anlamış olmalıyız.

Ama, gel görkî, ne zaman millet lâfı telâffuz edilmez, yerine ulus denen sözüm ona sözcük bir yerlerden bulup-buluşturularak idrâkimize monte edilmeye çalışıldı. Bu uyduruk kavram her şeyimizi, birbirimize bakışımızı, toplumsal nakışımızı, yavaş yavaş değiştirip dönüştürdü. İşte bu gün, bu kelîme, harcımızı dinamitleyen gürûhun sembol ifâdesi oldu.

 Ulusal kavramına tutunanların toplumda estirmek istediği havaya bir iki örnek arz edeyim isterseniz:

“ÇEK ARABANI, HEM BİR DE BATMANLI’SIN?”

Doğudan gelen iki minibüs, yolcularını köylere kadar götürerek yerlerine teslim edip yüklerini boşalttıktan sonra şehre dönüyorlar. Orada, iş sâhipleriyle görüşmek için arabalarını park ediyorlar. Daha yere iner inmez, 52 plâka bir araba bu insanlara çıkışıyor:

Bu ne biçim park böyle? Hem başka yer bulamadınız mı?

Beyefendi sen aklını mı kaçırdın? Bu parkın nesi var? Kamyon bile geçer buradan?

Hayır, ben istemiyorum buraya park etmenizi. Hem bir de Batmanlısınız?

Olayı anlatanlar, saldırganların tiplerinden zihniyetlerini tahmin etmenin mümkün olduğu boylu-poslu, kısa kol ve pantolonlu, iki-üç kişi olduğunu, minibüsçülerin de bir-kaç kişi çoğalıp, araya oradakilerin de girmesiyle, bağıra-çağıra oradan uzaklaştıklarını ifâde ettiler. Olaya üzüldüklerini, misâfirlere karşı çok ayıp olduğunu belirttiler. Minibüsçülerin,

Batman’da bizim mahallede bir sürü Ordulu var. Biz de onlara böyle mi yapmalıyız? Hem, sizler gelseniz Batman’a biz size böyle mi davranırız? Şeklinde konuştuklarını ve mahcup olduklarını belirttiler. Keşke aracın plâkasını alsaydık dediler.

KARPUZDAKİ “HAYIR!”

Doğu’dan gelen başka işçilerle konuşurken öğrendiğimiz kadarıyle benzer durumlarla karşılaşanlar olmuş. Onlara da bir misâl olarak anlattığım gibi, bu gibilerinin düşmanlığı sâdece doğululara değil. Kendileri gibi düşünmeyen herkese. Olayımız şu: Aynı günlerde, mevsimlik köy alışverişi için manavları dolaşıyoruz. Birinin önüne geldiğimizde bir karpuzun üzerine HAYIR yazısının kazınmış olduğunu gördük. Sorduk. Adam îzah etti. Fiyatla ilgili bir şeymiş. Daha önceki fiyata hayır, şimdi fiyat böyle anlamına geliyormuş. İyi, güzel dedik. Ama, adam, saçı-sakalı, boyu-posuyla dâvâsının adamı olmalı ki;

Öbür anlamda soruyorsanız, ona da HAYIR!

dedi ve bir-iki defâ da vurguladı. Hem de bir yerlerden intikâm alır, ya da bu uğurda savaşmaya hazır bir tarzda. Genç adamın gözü dönmüştü. Hatâ belki de kendisinde olsa da, anlaşılan hükümete öfkeliydi. Kendisini temize çıkarmanın en güzel yolunu, suçu başkasına atmakta bulmuştu. İlk oylamada bunu belli edecekti. Bu sâdece sıcağın etkisi değildi, daha şimdiden, her türlü fedâkârlığa hazır olduğunu belli etmişti. Değil sâdece bizi, bütün müşterisini kaybetse de, umurunda değildi!

Ama, ne adınaydı bu? Batmanlı kardeşlerin yerinde olsanız siz ne yapardınız? Veyâ, siz oraya gidince size böyle bir hareket yapılsa siz ne düşünürdünüz? Bunlar hoş hareketler değil. Buraya ekmek parası için gelmiş bu Tanrı misâfirlerine böyle davranmak erkeklik olmadığı gibi, insanlık hiç değil. Birkaç kendini bilmezin, Ordumuzu bu hareketleriyle yanlış yansıtması da kabul edilebilir değil. allâh ıslâh etsin, ne diyelim!

Sevgili okurlar. Şu mübârek ÜÇ AYLAR ve RAMAZAN mevsiminde, size söylemek istediğim şu ki, siyâsî görüşlerimiz ne olursa olsun, kardeşliğimizi zedelemeyelim. Tüm insanlarımızı bağrımıza basarak, Yunus’lar, Mevlânâ’lar, Hacı Bektaş’lar gibi sevgi kahramanları yetiştiren bir ANADOLU İNSANI olduğumuzu gösterelim. Kardeşlikle siyâseti karıştırmayalım. Bu millet artık kardeşçe yaşamak istiyor. Yaraları narmaya çalışalım. Onlara özellikle güzel davranarak, bu milletin birliğine, ülkenin dirliğine hizmetin bir parçası olalım. Kardeşliğe zarar verici hareketlere meydan vermeyelim. Her şeyi bir tarafa bırakıp, her şeyden önce Allâh’tan korkalım. Olaylara bu zâviyeden bakalım.

Cumânız mübârek, hasadınız bereketli, kardeşliğiniz muhabbetli olsun.

Allâh’ın rahmeti, mağfireti ve inâyeti üzerinize olsun ves’selâm…

 

ORDU HAYAT GAZETESİ

05.08.2010