FINDIK ALIR BİZDEN BİZİ!
Hâlâ, seyrek de olsa karşılaştığımız Güneydoğu plâkalı minibüslere bakarsak, fındık hasat süreci, en azından yüksek kesimler için devam ediyor. Dün denk geldiğimiz Yokuşdibi’nden bir vatandaş, son günlerde havalar yağmurlu gittiği için fındık toplama işlemlerini bitiremediğini söylüyordu. Bir başkası da yeni patoza verdiğini belirtti. Dolayısıyla, daha harmana gelememiş fındıklar söz konusu. Şehirde, sokak aralarında fındık kurutulduğunu hepimiz zâten görüyoruz. Bunlar da, yukarılarda kurutma zorluğundan dolayı buralara getirilen fındıklar.
Hattâ, Bayram ziyâretlerinde konuşulduğu kadarıyle, fındığını işçi tutarak değil de bizzat kendileri toplayanlardan bâzılarının, orta kesimlerde olmalarına rağmen bu işlemleri devam ediyormuş. Önceki yıllardan, fındık harmanlarına kar yağdığı zamanları hatırlarsak bu sürecin bitmesine daha hayli zaman var diyebiliriz.
Temmuz’u da sayarsak, bölge olarak 3-5 ay, neredeyse her şeyimiz ona odaklı. Varsa yoksa fındık. Akşam fındık, sabah fındık. Fındığın dışında her şey, en azından ikincil konuma düşmüş. Âmirlikler, memurluklar, meslekler, sanatlar; cümle ticâretler. Çoğu insanlar fındık için, yaşadıkları yerlerdeki güzelim işlerini, gezmeleri-tozmaları, tâtilleri askıya alıp uzak gurbetlerden geliyorlar memleketlerine. Binlerce kilometre katetmeyi göze alarak düşüyorlar yollara; hem de çelik-çocuk. Otobüslerle gelenlerin çileleri hep başka. Bilet bulmak zor. Dönüş daha zor. Bilet bulsan, bu defâ bagaj problemi çalıyor kapını. Dönüş manzaraları ana-baba günü âdetâ.
Buradakilere gelince; onlar da, o görkemli yalıları, yaylaları, sâhilleri, dükkânları, mağazaları, işleri-güçleri bırakıp fındık bahçelerinin kavurucu sıcaklığına, yorucu yamaçlarına koşup varıyorlar. Şimdi dönüş sürecine girilse de herkes fındık harmanda olduğu sürece köylerdeydi. Bu anlamda bu yıl, çoğumuz Ramazan yanında Bayramı da köylerimizde idrâk ettik. Komşular olarak eski günlerimizi yaşadık. Hem ziyâret, hem ticâret. Hem fındık, hem sıla-i rahim, hem bayramlaşma. Çok da güzel oldu.
FINDIK ACISI, SANDIK ACISI!
Bu fındık olayı, öylesine bir odaklanış ki, bütün diğer işler çok uzaklardadır artık. Hatırlayınız, Başbakan gelince bile kalabalık, başbakanın OR-Gİ hedefli sorularını ilk etapta FINDIK olarak algıladılar. Tek-tük fındık sesleri yükseldi. Ama, verilen müjde OR-Gİ ile ilgiliydi. Onu da kimse, Tayyip de söylese, inandırıcı, daha doğrusu mühim bir şeymiş gibi algılamak istemedi. Çünkü vatandaş için eline geçen sıcak para önemliydi. Bakmayın Havaalanı için “YAPMAYANA OYUNUZU VERMEYİN!” şeklinde kampanya yapanlara. Onların hepsi siyâsî husûmetten kaynaklanan şeylerdi. Sonuç olarak, vatandaş için havaalanı bile havaydı! O, fındığın fiyâtına ve cebine girecek paraya bakardı!
Bırakın Tayyip ERDOĞAN’a ve siyâsete bakışları, REFERANDUM gibi millet ve memleketin geleceği adına hayâtî önem taşıyan bir konuyu bile fındık ölçeğinde değerlendirenler olmuştu. Fındık meselesinden kafayı takıp, kendisini, Tayyib’i RED anlamına geldiğini düşündüğü HAYIR’a şartlandıranlar vardı. Anlatmak zordu. Sen ne dersen de!
“Beyefendi, bu bir referandum. Ülkenin ve hepimizin tüm geleceğini ilgilendiriyor. HAYIR diyenleri bir gözden geçir. Çoğunluğu, geçmişte onaylamadığınız tipler. Onlarla yan yana olmak memlekete hayır getirir mi? Bu, “pireye kızıp yorgan yakmak” gibi bir şey! Eğer bir meselen varsa 8-10 ay sonra seçim var. Ona sakla!”
“HAYIR, BEN ŞİMDİ HIRSIMI ALAYIM DA; SONRA NE OLURSA OLSUN!”
Mübârek bayramda da devam etti tartışmalar. Mevhum fındık acısı öyle bir acıydı ki, küskünleri barıştıran şu koskoca bayram dâhî hafifletememişti onu. Ne acı geçiyordu, ne de öfke hafifliyordu. Şu bayram hemen geçiverse de, hırsını alacağı sandığa bir an önce gidebilseydi! Bu acı hiçbir acıya benzemiyordu! Dağlarda evlatlarımız elden gider, onların acısı geçer, üstüne üstlük PKK ile EVET karşıtı politikalarda omuz omuza bile verebiliriz ama, bu fındık acısının târifi hiçbir lügâtta yoktur! Dolayısıyla affı da yoktur! Hattâ, PKK için af telâffuz olunabilir ama, bu mesele için aslâ!
Evet sevgili dostlar. Fındık işte böyle bir şey. Bir kısım vatandaşın gözü dönmüştü âdetâ! Çünkü, o artık, din deyince, îmân deyince, örtü deyince kırmızı görmüş boğaya dönenler ve de daha önceleri, neredeyse kanlı-bıçaklı olduğu çevrelerle berâber olmaktan hiç bir rahatsızlık duymuyordu. Hattâ, inadıya denebilecek bir tavrı vardı ve böylece hıncını alacağı için de çok mutlu görünüyordu. Hem de, millet, memleket hiç umurunda değilmişçesine! Hırs, öylesine gözünü bürümüştü sizin anlayacağınız!
Daha da ötesi, fındığın azameti(!) ve de dayanılmaz câzibesi karşısında ibâdetlerini aksatanlar dahî olabilmişti! Fındık, her şeyin ötesinde bir şey gibiydi! Oruç bir yana, üç defâ peşpeşe terki, dînen oldukça tehlikeli olan cumâ namazları bile, çeşitli eften püften bahânelerin kurbanı olabiliyordu, fındık söz konusu olunca!
İşte böyle; insanoğlu Rabbine karşı bile onca nankörlükler sergilerken, kendisi gibi birer beşer olan insanlar ne oluyordu ki? Ama yine de Ordu vilâyeti genel olarak kadirşinâs çıktı. Bereket, vatandaşın hırsı, belediye seçimlerinde olduğu gibi Ordu Merkez ve Gülyalı, Perşembe, Gürgentepe gibi sağdan, soldan ve arkadan kendisini markaja alan bu ilçelerle sınırlı kaldı da ilin genel oyu %64 EVET olarak gerçekleşti.
Sonuçta bu, bir siyâsî seçim değildi. Dolayısıyla EVET diyenler, en azından özgürlükler ve vatandaşlık hakları noktasından, yapılan hizmetlere bir şükrâne olarak insafla düşünerek üzerlerine düşeni yaptılar. Herkes için de iyi oldu. İnşâllâh, yanılmadığımızı düşünüyoruz.
Sevgili okurlar! Zamanlar, devirler, dönemler gelip geçiyor. Ömürler de!
Geriye hırsların tortuları, işlerin eksileri-artıları, tavırların ölçüleri-tartıları kalıyor.
Ne mutlu işlerin sonunun sonunu düşünerek hareket edebilenlere ves’selâm…
ORDU HAYAT GAZETESİ
13.09.2010