Nuri KAHRAMAN - Anasayfa
  - Arşiv
     - MIZRAP 2010, (MIZRAP 2010)
SERVİSLERİ NEREYE BAĞLAYALIM?
1009 defa okundu,

SERVİSLERİ NEREYE BAĞLAYALIM?!

Servis denilince hemen okullar akla geldiği için bu konuda ön plânda ve de sorumluluk mevkiinde hep Millî Eğitim gözüküyor. İlgilenen, beyanat veren de hep onlar. Nitekim geçtiğimiz hafta ve dün gelen açıklamalar bize bunu gösteriyor:

“Geçtiğimiz yıl gerçekten çok üzücü servis kazası haberleri aldık. Bu eğitim öğretim yılında bu haberleri almamak için çalışmalarımızı sürdürüyoruz. Özel servislerde yaşanan sıkıntıyı asgariye indirmek için çalışıyoruz. Bugün bu konuyla ilgili olarak servis şoförleri ile toplantı yapacağız. Daha önce okul müdürlerimiz ve okul aile birliği başkanlarımıza yazı gönderdik. Bu yazımızda korsan taşımacılığa izin verilmemesi ve servis şoförlerinin titizlikle seçilmesini istedik. Bunun yanında emniyetle iş birliği yaptık ve kontroller sıklaşacak. Emniyet ile düzenli bir çalışmamız olacak. Biz özel servis araçlarında sıkıntı yaşıyorduk, bu sıkıntıyı asgariye indirmeye çalışacağız.”

Şunu söylemek lâzım: Geçen yıl okul servisleri hakîkâten gündem rekoru kırdı. Âdetâ, bunun için yarışıyor gibiydiler! Bu sebeple, öğrenci servisi deyince akla hep kazâlar ve tehlikeler geliyor oldu artık. Çünkü, bir defâ başta hemen hemen hepsi hızı seviyor.

Ancak, bu servis konusu sâdece Millî Eğitimin sorunu da değil. Bunun dışında ve daha önemlisi, ticârî firmaların servisleri var bir de aynı zamanda. Diyelim ki firmamız bir bölge bâyii. Merkezden gelen malların dağıtımını yapıyor. Birkaç arabası var. Bunlara şoför lâzım. Şehir içinde ya da ilçelerde, köylerde, kasabalarda servis yapacak. En toyundan, en hesaplısından şoförler tercih ediliyor. Hem yeniler daha canlı, gözü pek, yâni hızlı ve pratik olur! Eskiler, ne de olsa yetişkin, oturaklı, yaşlı-başlı olduğu için onlara söz söylemek zor. Öyle ya, koca koca adamlara tam bir patron gibi emir vermek de şık düşmez.

Bir de, servis şoförlüğü denilince hep genç jenerasyon akla geliyor. Onlar da yaşları îcâbı, biraz deli kanlı ve de deli canlı oluyorlar! Çoğu evlilik sorumluluğu almamış, askerliğini yapmamış, çelik-çocuğa karışmamış serâzâd tipler olabiliyor. Bunlar heyecanları gereği yarışa, hıza, sükse ve cakaya daha yatkın oluyorlar. Bir de patronlar, “Çabuk olun, acele edin, uçun!” diyorlarsa, artık siz düşünün gayrı!

İşte böyle, kendilerinin olmayan arabalarla başkalarına sükse yapmak adına gönüllerince ve sorumsuzca, yüreklerimizi hoplatarak geçiyorlar ayaklarımızın dibinden, evlerimizin önünden, çocuklarımızın yanlarından. Hepimiz kendi gençlik çağlarımızı, her şeyi tozpembe gördüğümüz günleri göz önüne getirelim. Bunun böyle olacağı işin tabiatı gereği gibi neylersiniz ki. Normâl olmayan, bu çağdaki insanlara daha caddeye yeni çıkan, yürümeyi yeni öğrenen, trafik şuuru ve refleksi gelişmemiş yavrularımız arasında şoförlük yapmalarına izin vermemiz. 20-30 kişinin canını onlara emânet etmemiz.

Şunu da îtirâf ediyorum ki, velîler vatandaşlar olarak bizler de üzerimize düşeni yapmıyoruz. Üzerimizde bir görev olduğunun farkında bile değiliz belki. Meselâ geçen yıl sanırım 10 Kasım günüydü. Ana bir caddede gidiyoruz. Bir okulun yakınından geçerken bir minibüs birden önümüze çıktı. Hiç, caddeye giriyorum diye sağa-sola bakma ihtiyâcı duymadan. Bir başka servise gidiyor ve derdi de ona yetişmek olmalıydı. Başkaca ne can, ne mal ne de kural önemliydi. Şoför olarak da gepgenç birisiydi, bir göz görebildiğim kadarıyla. O günün hükmüyle plâkasını, firmasının ismini falan alabilmiştim. İlgili yerleri arayıp gerekeni söyleyecektim, uyaracaktım. Hâlâ arayıp soracağım!

Demek istiyorum ki, vatandaşlar olarak bizler de bu noktada sorumluyuz. Yanlışları önlemek adına, gördüklerimizden ilgilileri haberdar etmeliyiz. Bu konudaki duyarlılığımızı her hâlükârda göstermeliyiz. Firmaları rahatsız etmeliyiz. Bu, “bugün sana yarın bana”dan öte, vicdânî bir insanlık borcudur.

Bundan da öte sevgili okurlar, iş trafik polisiyle de yakından alâkalı. Şehir içinde baktıkları sâdece yanlış park. Bulsalar da cezâ yazsalar! Onun peşindeler. Peki, trafik adına hangi problemi çözüyor bu?! Para getirisi olarak çok pratik. Görev olarak da kolayın kolayı! Ancak, şehir içinde araba uçuranlara kimse karışmıyor. Ben hiç ortalığı toza-dumana katanlara, “Nereye gidiyorsun, nasıl gidiyorsun, burası çarşı ortası, hiç mi, aralardan çocuk fırlar, aman bir cana kıyarım diye içinde bir kaygı taşımıyorsun? Hadi kuldan utanmıyorsun, Allâh’tan da mı korkmuyorsun?” diyeni, şoför koltuğundaki böyle bir canavarı uyaranı duymadım, görmedim! Siz gördünüzse haber verin!

Gereksiz klakson çalmalar rahatsız edicidir de, milleti oraya buraya kaçırır, çarşıyı dağıtırcasına gümbür gümbür gitmeler çağın hızına ayak uydurmak adına yapılan çok uygar bir davranış mıdır?

Sizin anlayacağınız, özelde servisler ve genelde de trafik olarak bir duyarsızlık söz konusu. Genel bir hoyratlık var. Kimse ne yaptığını ve de neyi yapmadığını bilmiyor. Umurunda da değil! Servis kazâları da sonuçta genel bir duyarsızlık ve hoyratlığın tezâhürleri. Ulusal kanallardaki kazâ haberlerine ve hem kel hem fodul cinsinden şoför örneklerine bir bakın. Hem suçlu, hem güçlü şoförlere, kazâ bir şey anlatamamışsa, siz neyi anlatabileceksiniz ki?!

Bundan dolayı, bu işlerin çözümü için, her şeyden önce ALLÂH KORKUSU şart. Bir karıncayı bile incitmekten korkacak bir ruh terbiyesi elzem. Bizim gibi kanun hâkimiyetini sağlayamayan, kurallarını işletemeyen ya da tâkip edemeyen toplumlar içinse bu elzemin de elzemi.

Televizyonlar, gazeteler, bilgisayarlar, atariler, oyunlar, eğlenceler hep yarış üzerine. Çılgınlık, başıboşluk, vurmak-kırmak üzerine. Bebekliğinden îtibâren bu havaları teneffüs eden yeni jenerasyonun sükûnete ermesi kolay olacak gibi gözükmüyor.

Bu bir disiplin, hem dış, hem de iç; yâni, hem kalıp, hem kâlp meselesi!

Bizde maalesef ikisi de yok! Var diyen beri gelsin! Bir keşmekeştir gidiyor zîrâ!

Ama,kısa vâdede bunlardan, hiç olmazsa birini sağlamak zorundayız ves’selâm…

 

ORDU HAYAT GAZETESİ

22.09.2010