BÜRODA BİT, AMBARDA TAVUK!
İşyerimizdeki büroya müşteriler gelmez yalnızca. Başka başka misâfirler de gelirler sık sık; sağ olsunlar. Çok şükür ki tüm bürolar, mağazalar, işyerleri böyle toplumumuzda. Çünkü, sonuçta muhabbetli bir toplumuz. Konuşmayı seviyoruz.
Her neyse, geçen haftalardaydı. İsmini yeni öğrendiğim İsmail ÇAKMAK Amca da arada-sırada uğrayanlardan. Hangi kategoride olduğu önemli değil şu anda; müşteri mi, misâfir mi? Ne fark eder. Sayki, her ikisi! Ama anlattıkları ilginç sonuçta. Kendisi 70-75 yaşlarında. O anlatıyor, biz dikkâtle dinliyoruz:
“Biz çavdar ekmeği ile büyüdük. Ayakkabı görmedik. Çarık vardı. O da ancak 2-3 gün dayanırdı. Onun için çarşıya girerken giyer, onun dışında cebimizde taşırdık. Sonraları kara lâstik çıktı. Onu da zenginler giyebiliyordu.
Falancı kara lâstik giyiyormuş yâhû! deniliyordu.
Ben, MENDERES’in parti kurduğu zamandan berisini biliyorum.
ESKİDEN BİR BİT VARDI; BİZİ YER BİTİRİRDİ!
Elbiseyi çıkartır ateşe silkelerdik. Bitler ateşe düştükçe, mısır gibi, pat pat patlarlardı! Sonra bir DDT çıktı. Bit bitti! Sürmeye bile gerek yoktu. Sanki, duyan gitti!”
Sonra babam girdi söze;
“Ben, dedemler falan hep bir arada otururken bir tarafta ders çalışırdım. Başım kaşınırdı. Bilirdim ki bit var. Onlar sohbet ederken ben başıma tarak vurur, bitleri önümdeki kitaba düşürürdüm. Götürür yanan ateşe atardım. Bitler, pat pat pat diye patlarlardı! Hey gidi günler, ne zamanlardı!”
Bu kez Halil ARSLAN Amca da katıldı bit muhabbetine;
“Ben 58-59 yıllarında geldim Ordu’ya. Demokrat Parti dönemiydi. DDT o günlerde yeni çıkmıştı. Sokaklarda bile, sanki müjde verir gibi bağıra bağıra satılıyordu:
BİTLERE PİRELERE SON! BİTLERE PİRELERE SON!
diyerek! İsmail Amca, kaldığı yerden devam etti söze;
“Onu demek istiyorum. Halk Partisi’nin bu memlekette dikili taşı yoktur. Vatandaşın hazır yaptığını da elinden alırlar. Sâdece hep konuşurlar. İşleri bu. Kırık iğneleri dahî yok. Elbette EVET çıkacak!
Çocuklarım telefon ettiler referandumdan önce. Aman sola oy vermeyin diye. Kendim de ömrümce zâten hiç vermedim. Onların biz ne devirlerini gördük. Hadi mânevî yönü bir tarafa, madden de nefes aldırmıyorlar! Onların AŞAR’larını, SİRKÂT’lerini; hepsini gördük.
Eskiden neydi; ekinleri, buğdayları, arpaları hükümetten saklamak için toprağı kazar içine gömerdik. Bize yetmiyordu ki, verebilelim. Hükümet te bulduğunu vergi diye alıyordu.
Hayvanlar da öyle; türlü türlü şekillerde saklanır, gizlenir; gelen memurlardan kaçırılırdı. O günün şartlarında kaçmaktan, kaçırmaktan başka çâremiz yoktu. Zâten kıtlık günleriydi. Yoksulduk, açtık!”
Gençliğinde, CHP’de yıllarca yöneticilik yapmış olan İrfan Ağabey de en sıcak haberlerden biriyle katıldı sohbete:
“Bir arkadaş var, akşam oturup çay içtik. Bana dert yandı. Ne heveslerle binâ yaptırdı sâhil boyunda bir yere. Bulunduğu yörede 574 oyun 500’ü HAYIR çıkmış. Çoğunluk solcuymuş. Her akşam evlerin balkonlarında, ya da bahçede içkili sofralar kuruyorlarmış! Bu hayat tarzından bu sonucun çıkması normâl. Bu sonuç ta gösterdi ki; BURASI BİZE GÖRE DEĞİL. EVİMİ SATILIĞA ÇIKARDIM! diyor.”
Evet sevgili dostlar. CHP bu. Çizgisi belli. Onlar bundan rahatsız değiller. Kendileriyle de oldukça barışıklar. Çünkü onların kimlikleri ve hayat tarzları böyle. Bunu onlar da biliyor, halk da biliyor. Biz de biliyoruz. Çeşitliliğin gereği de bu. Bu tablo, manzara ve gerçeği onlar dâhil herkes kâbullenmeli. Herkesin aynı olma imkân ve ihtimâli zâten yok. O zaman huyu-suyu, alışkanlıkları farklı olanların farklı tercih yapmaları gâyet doğal ve birbirinden oy beklemesi biraz hayâl ürünü gibi değil mi sizce de?
Hâl böyleyken, ortada değişen bir şey olmadığı, kimse de başkasının yoluna gelmediği, kimse ne inancından, dininden-îmanından, ne mezhebinden, ne meşrebinden, ne de yaşama biçiminden tâviz vermediği, milletin CHP’ye karşı geleneksel tutumunun da referandum sonucunda apaçık belli olduğu hâlde, CHP Ordu Milletvekilimiz Rahmi GÜNER Bey, geçen hafta sonu(23.09.2010) yaptığı açıklamada rüyâ mı, hayâl mi, her ne ve nerede gördüyse, şöyle buyurmuş:
“CHP olarak ülke genelinde oyumuz artıyor. Yavaş yavaş iktidara yürüyoruz.”
Artık, bu söz üzerine ne denir dersiniz? Siz ne diyeceğinizi daha iyi bilirsiniz sevgili okurlar, ben artık ne diyeyim?!
Öyle de, şimdi asıl şöyle bir durum var; Referandum öncesi iktidarla kanlı-bıçaklı, pardon KANLI-KILIÇLI olan KILIÇDAROĞLU, şimdi Başbakan’la yan yana görünmeye başladı. Sandıktan gerekli ders alınmış olmalı!
Ve de, Rahmi GÜNER vekilimizin İKTİDARA YÜRÜYORUZ sözünü, İKTİDARLA YÜRÜYORUZ olarak anlamalı ve el’hak doğru diyebilme erdemini göstermeliyiz.
Ancak, biz ne dersek diyelim, gerçek olan şey; yalnızca sözlerle değil,
özleriyle de halkla bütünleşebilenlerin iktidâra yürüyebilecekleridir.
Hükûmet iktidara bu yoldan gelmiş, muhâlefet te bunu nihâyet anlamış,
ve de o yolu keşfedip izleme turlarında gibi gözükmektedir.
Özlemişiz doğrusu. Ne güzel bir manzara! Haydi hayırlısı ves’selâm…
ORDU HAYAT GAZETESİ
28.09.2010