FESTİVÂL’İN ULUSLARARASI?!
Şehrimizde dün başlayıp Pazar günü bitecek olan 4 günlük bir festival var: 1. ULUSLARARASI ORDU EDEBİYAT FESTİVALİ. Adından da anlaşılacağı gibi, ağırbaşlı, edepli, edebiyâtlı çok önemli ve de Ordu’ya özel, çok çok güzel bir proğram.
Biraz gazetecilik, biraz da kültür-edebiyâta meraklı tarafımızın sâikiyle dün öğleden sonra, hafiften biraz fazla bir yağmur altında Taşbaşı Kültür Merkezi’ne doğru yola koyulduk. Daha uzaktan, Menekşe Sokağı’nda ODÜ’nün HOŞGELDİNİZ pankartı karşıladı bizi.
Bir zamanlar Kilise iken, sonraları hapishâne olarak kullanılan, şimdi de Kültür Merkezi olarak ODÜ’ye bağlanan binâya yaklaştığımızda, gövdesinin yukarıdan aşağıya boydan boya Türk Bayrağı, ODÜ flâması ve ortasında Atatürk portresi olmak üzere bezenmiş olduğunu gördük.
İçeri girdiğimizde de, benzer bezemeler tüm sahneyi kaplamıştı. Tüm program, konuşmalar, saygı duruşu, istiklâl marşı ve şiirler, fotoğraf kareleri, hepsi bu tablonun önünde gerçekleşti. Protokol ve Basın için yerler ayrılmış, her oturağa, yaklaşık 300 sayfalık, bu festivâle özel, ders kitabı boyunda kitaplar konulmuştu. Bu kitap bile başlıbaşına bir belge ve faaliyet olarak takdire değer.
Ancak, gönül isterdi ki, aynı gayretin çok bir azı da tanıtım, duyuru ve diyalog adına gerçekleştirilebilseydi. Öyle inanıyorum ki, ULUSLARARASI diye nitelenen programa çağrılan edebiyatçılar nasıl sâdece ve sanki özellikle kuzeyden seçilmişse, aynı yaklaşım ülkemizden ve de yöremizden dâvet edilenler ve duyurular noktasında da prensip olarak benimsenmiş, arkadaşlıktan kaynaklanan bir-iki istisnâ dışında, kuzey rüzgârlarından başkası hiç de kaale alınmamıştır. Siz de gitmişseniz görmüşsünüzdür ki, doğrusu ortada ULUSLARARASI vasfını çağrıştıracak bir çeşni, katılım ve heyecan yoktu. Daha önce de çeşitli konferans, şiir dinleti ve şölenleri dolayısıyla defâlarca geldiğimiz bu salonda onlardan çok çok farklı bir atmosfer görmek isterdik.
Şunu söyleyeyim; elbette ki çok güzel bir düşünce ve gerek bizler, gerekse şehrimiz adına, hattâ ülkemiz adına küçümsenmesi mümkün olmayan bir faaliyet söz konusu ettiğimiz. Ben kendi adıma çok memnunum. Devâmından ve zaman içerisinde kazanacağı geniş perspektif, çok seslilik, renklilik ve zenginlikten çok umutluyum. Birgün, öyle ümit ediyorum ki, bu ve böylesi programlara herkes gelmek için can atacak. Bir şölene dönüşecek. Sâdece kuzey rüzgârlarının tekelinde olmayan, gerçekten ULUSLARARASI rengârenk bir festivâl olacak.
Festivâl’in Direktörü Edebiyât Öğretmeni Şinâsi TEPE’nin konuşmasından anladığımız kadarıyle bu festivâl, hepimizin bildiği 2010 İSTANBUL DÜNYA KÜLTÜR BAŞKENTİ organizasyonunun bir parçası. Yerel sponsorlar olarak Ordu Üniversitesi başta olmak üzere Kültür Müdürlüğü ve Vâlilik gibi kurumların adı geçse de, dâvetiyelerin altında ev sâhibi olarak Seyit TORUN ismi var. Yâni, organizasyonun günâhı-vebâli belediyenin boynuna. Sn. TORUN bu misyonu çok benimsemiş görünüyor haklı olarak. Nitekim, yaptığı konuşmada, böyle bir organizasyona ev sâhipliği yapma onurunun kendine tevdî edilmesinden dolayı duyduğu memnûniyeti dillendirip ilgililere teşekkür etti.
Sayın Vâlimiz Orhan DÜZGÜN’ün de dün konuşmasının başında GOETHE’den naklettiği şu cümle çok dikkâte değerdi: “Edebiyâtın çöküşü, bir milletin çöküşünü gösterir!” Katılmamak mümkün değil. Bu söz, bu etkinliğin önemini de ifâde ediyor aynı zamanda.
Sevgili okurlar. Ordu’da, ilk defâ böylesine geniş kapsamlı bir kültürel etkinlik yapılıyor. Belediyemizi ve emeği geçenleri kutluyorum. Şu faaliyetin, bu boyutta düşünülmesi bile bir olayken, gerçekleştirilmesi nasıl alkışlanmaz? Ama, adı ve vasfı ULUSLARARASI olan ve şehrimizde, yöremiz ve ülkemiz adına yapılan bir FESTİVAL için, fikirlerimizi söylemek aynı zamanda bir görevdir diye düşünüyoruz. İnşâllâh bu konuya devam edeceğiz. Çünkü bu etkinlik bize göre oldukça sıra dışı. Oradan aldıklarımızı, gördüklerimizi, duygu ve düşüncelerimizi sizlerle zaman zaman elbette paylaşacağız Allâh izin verirse.
Mâlum, bu gün günlerden cumâ. Cumâ bayram. Cumâ sevinç. Cumâ bu anlamda biraz da lâtîfe günü. Ne diyorum biliyor musunuz sevgili okurlar? Bu günlere hep kiliselere takılıyoruz mecbûren. Misâfirlerle ilgilenmeyelim mi? bizim adımıza iş yapan organizatörlerimizi yalnız mı bırakalım? Yakışır mı hiç?
Sakın yanlış anlamayın! Misâfirlerimiz hep Yunanistan, Bulgaristan, Gürcistan, Moldova, Romanya ve Ukrayna gibi hristiyan ülkelerden olduğu için onları gezdiriyoruz. Dün Taşbaşı’ndaydık. Oradan yine bir kilise binâsı olan OBKT’ye gelindi. Bugün de ordayız. Yarın da gidilecek yer, programa göre YASON. Başka târihî, turistik yer olmayınca yapılacak bir şey yok. Elde bulunan bu, n’âparsınız? Burada kimsenin suçu yok sizin anlayacağınız! Hem kiliseye gitmek nerede suç ki?
Cumânız mübârek, maddî-mânevî tüm geleceğiniz bal-börek olsun.
Dilleriniz edep, hâlleriniz âdâp, gönülleriniz edebiyâtla dolsun ves’selâm…
ORDU HAYAT GAZETESİ
14.10.2010