Nuri KAHRAMAN - Anasayfa
  - Arşiv
     - MIZRAP 2010, (MIZRAP 2010)
BELEDİYELERİN İÇİ, KÜPLERİN DIŞI..
805 defa okundu,

BELEDİYELERİN İÇİ, KÜPLERİN DIŞI…

            Büyüklerimizin ne güzel, ne aydınlatıcı sözleri var! Şu, ata sözlerimize bakınız:

“Küpün içinde ne varsa, dışına o sızar” “Dervişin fikri neyse, zikri de odur!”

Bunun böyle olduğu âşikâr. Nitekim, geçtiğimiz gün OBKT’de icrâ edilen Karadeniz’le Ege’nin Kardeşliğinde Edebiyât adlı panelde konuşan  Yunanistanlı yazar Kostas KATSOULARİS, bir yerde “Kelimeler yansız olamaz. Onlar ne kadar yalın olsalar da sonuçta biz onlara duygularımızı katıyoruz” şeklinde tercüme edilen bir cümle söyledi. Demek ki, kelimeler aynı olsa da, insanlar onları içinden geldiğince seçip yan yana koymak sûretiyle kendi dünyâlarını yansıtmakta, kendi sözlerini söylemekte, kendi sevdâlarını dillendirmektedirler.

Sağ niye sağdır, ya da sol niye soldur? Çünkü farkları vardır. Sağ, sol değildir, sol da sağ. Bu her yerde böyle. Hükümette, belediyede, üniversitede, zihniyette, duyguda, düşüncede, her şeyde. Seçimde, takdirde, teşhiste, sohbette, mecliste. Sağ sağlığını yapar, sol da solluğunu. Bu, istisnâlar dışında genel karakter olarak böyledir.

İşte Antalya’da olanları hatırlayınız. Antalya Belediyesi, Film Festivâlinde yer alan Altınportakal Film ödülleri değerlendirmesi için, vatandaşın dînî, millî hassâsiyetlerini hiç nazar-ı îtibâra almadan, jüri olarak bula bula, bir sırp yönetmeni bulup getirmişti. Sol ya, CHP’li ya; illâ huylu huyunun gereğini yapacak! Mâlumunuz, sonra da olanlar olmuş, bir sürü polemikler, tatsızlıklar yaşanmıştı!

“Bizimle alâkası ne?” derseniz, şehrimizde de  geçen günlerde başlayıp 4 gün devâm ederek dün sona eren bir festival gerçekleştirildi: 1. ULUSLARARASI ORDU EDEBİYAT FESTİVALİ. Festivâlin direktörlüğünü yapan, geçen akşam bizi, “beni yanlış anlamışsınız hocam!” diyerek başlayan direktör Şinâsi TEPE’nin tashihiyle, İstanbul’daki KÜLTÜR BAŞKENTİ etkinliğiyle alâkası olmadığını öğrendiğimiz bu organizasyonda,  başrolde Ordu Üniversitesi ile Ordu Belediyesi var. Tâkip edebildiğimiz kadarıyle de her yerde misâfirlerle ilgilenenler, koşanlar-koşuşturanlar, ağırlayanlar onlardı.

Bu etkinlik te, belki âşikâre değil ama, sanki sessiz bir tepkiyle karşılandı. Etkinliğin hiçbir yerinde halk yoktu. Belki bu bilinçli bir tepki değildi, ama sonuçta organizatör, sponsor, direktör ya da moderatörlerle, ne derseniz deyin, bunlarla toplum arasında bir köprü söz konusu değildi. Sanki bu, iki tarafın da umurunda değildi! Etkinliğin hiçbir yerinde katılım, görevli, yetkili ve ilgililerin toplam sayısını aşmadı. Çok ilginçtir, programın renkli geçtiğini yazan renkli gazetedeki fotoğraflar bile hem renksizliği, hem de ilgisizliği resmetmesiyle metni tekzip ediyordu.

Elbette burada da, bu gazete ve haberinde de Kostas’ın dediği şey vardı; herkes kelimelerini kendine göre sıralıyordu. Bu herkes için, büyük ölçüde böyledir. Bizim söylemek istediğimiz de tam olarak bu. İnsanların her yerde, her durumda tercihlerinin sorumluluklarını bilerek, ne yaptıklarını, yaptıkları şeylerin nereye varacağını, yarın kendisi ya da çocuklarının karşısına ne şekilde çıkacağını düşünerek hareket etmesidir.

İşin garibi, kendi kelimelerini yan yana dizecek kendi arkadaşlarını, kendi uygun gördükleri mekânlarda gezdirmekle yetinenler, “Az olsun benim olsun!” tarzını yeğleyenler,

etkinliğin adını niye şişirdiler böyle acabâ. KARADENİZ HAVZASI adı konabilirdi meselâ, ama neden ULUSLAR ARASI? Eğer böyleyse, neden bir başka havza, başka kıta ya da medeniyetten yazar veyâ ülke yoktu? Yoksa, bu da bir uslûp meselesi ve de bir yazarlık abartısı mı? Eskilerin MÜBÂLAĞA dediği şey mi?!

            Bırakın ULUSLAR ARASI’nı, yönler arası bile denemezdi bu festivâle! Çünkü, dört yön içinden bile sâdece KUZEY vardı. Karadeniz kıyıları, Deniz Gezmiş, Rus Edebiyâtı, Pontus Ekseni, Nâzım Hikmet. Hep kuzey ve hep kuzey edebiyât ve söylemleri vardı festivâl boyu.

            Daha ilk gün, Festivâl’in açılışında Direktör Şinâsi TEPE, Karadeniz Dostluk Türküsü başlıklı konuşmasını yaparken. KUZEYİN TÜRKÜSÜ adlı şiirini okumuştu. Yukarıdaki düşüncelerimizin kaynağı başta o.

Ve öteden beri biz, Ordu kültür rüzgârlarının hep kuzeyden estiğini söylemeye çalışıyorduk. Gerek bu festivâl, gerekse oradaki etkinlikler ve serdedilen düşünce ve sunulan ürünler bizi bu anlamda teyit etmiş oldu.

Kültürel değerlendirmeler bağlamında zaman zaman bu konuya yine döneceğiz tabiî ki. Şimdilik bu kadarla yetiniyor, büyük bir çaba olarak alkışladığımız festivâl kitabından dolayı yetkilileri kutluyoruz.  Kitap, Ordu için gerçek bir kalıcı belge ve kültür târihimizin bir önemli hâtırası olarak kütüphânelerdeki yerini aldı.

Adına yakışır yan, yön, çeşni, renk ve zenginlikleriyle, Ordu’muzun güzelliği ve özelliğiyle mütenâsip, daha kapsamlı ve oylumlu yeni ULUSLARARSI EDEBİYÂT FESTİVALİ’nde buluşabilmek dilek, arzu ve temennîsiyle ves’selâm…

 

ORDU HAYAT GAZETESİ

17.10.2010