Nuri KAHRAMAN - Anasayfa
  - Arşiv
     - MIZRAP 2010, (MIZRAP 2010)
SANAT, EDEPSİZLİK HARMANI DEĞİLDİR, Sn. Birol ÖZTÜRK..
1165 defa okundu,

SANAT, EDEPSİZLİK  “HARMAN”I DEĞİLDİR, Sn. Birol ÖZTÜRK…

Sn. Birol ÖZTÜRK. Dünkü yazınızı okudum. Yüksek perdeden ithamlar, kendisinden çok emin, sanat otoritesiymişçesine yargılar, yaftalar, yakıştırmalar. Eğer dedikleriniz, yamamaya çalıştıklarınız doğruysa ve bu söyledikleriniz iyi şeyler değilse, sizin uslûbunuzun benimkinden daha ilerde olduğu âşikâr. Eğer beni bu yanda kâbul ediyorsanız, siz de öbür yandan daha şiddetli bir örnek sergiliyorsunuz. Sanat dersi veren cümleleriniz, bu hususta bizden daha iddialı olduğunuzun da kendi kaleminizden kanıtı.

Siz tabiî, her şeyden önce ORDU BORSASI gibi zengin bir kurumun sekreteryasını yürüten en yetkili, vitrindeki bir elemanısınız. O, bol camekânlı binâdan şehre doğru, bir pilot kabininden bakar gibi “evrensel” bakışlar savurabiliyorsunuz. Bizler de oranın önünden gelip-geçen sıradan vatandaşlarız. Pek “evrensel” bakamıyoruz; kusura bakmayın. Bizim baktığımız yerden KUZEYLER görünmüyor. Ufkumuz çok açık ve geniş değil. Yerden, ancak dağlara, kara bulutlara ve kara topraklara doğru bakabiliyoruz. Onlar da kuzeye düşmüyorlar ne yazık ki! Onun için düşüncelerimiz biraz “kara”sal oluyor. Sonuç îtibârıyle de dar ve yarasal oluyor. Naaparsınız!? Her neyse…

Maddî anlamda, memleketin kaderi de sizin yazacağınız fındık fiyâtlarına endeksli. İpimiz elinizde. Artık, dünkü yazınızdan anlıyoruz ki, sanat piyasasına da el attınız. Bundan böyle, her kelimemize, ne yazacağımıza, kime yazacağımıza, nasıl yazacağımıza daha bir dikkât etmemiz gerekecek. Yoksa sanat borsasında kaybedeceğimizin resmidir!

Birol Bey. Elbetteki, siz o görkemli bürodan yazıyorsunuz yazdıklarınızı. Binânız da çok muhteşem. Oradan, insanlara “büyük büyük!” bakarak, karıncalar gibi küçük küçük görerek izliyorsunuz. Sizin en lüksü ve sanatlısından dayalı-döşeli koltuklardan yazdığınız cümlelerin önünde, girdaplarda, kıyılarda-köşelerde, köhne yerlerde cümle kurmaya çalışanların sanatları tabiî ki tutunamaz!

Siz tabiî ki sanat dersi verirsiniz. Siz vermeyeceksiniz de ben mi vereceğim? Ne haddime? Sizde her türlü edebiyâtı HARMAN’layabiliyorsunuz. Biz, haddimizden öte geçemiyoruz. Edepten öteye geçersek, utanıyoruz. Allâh’tan korkuyoruz. Sizde, başta, kompradorlarla, zenginlerle, mağrurlarla düşüp kalkmanın efeliği var. Rabbimizin size verdiği yazma kâbiliyetiyle, O’nun kullarına fors yapmanın, ayrıcalıklı olduğunu düşünmenin kibri var. Hâlbu ki, “En büyük san’atkâr Allâh’tır.(CC)” Bunu görmek ve bilmek gerek. Bir batılı sanatkâr da şöyle diyor: “San’at, ilâhî mükemmelliğin yeryüzüne vuran gölgesidir. MİKELANJ”

Hem, bu tepeden tavrınızda haklı da sayılırsınız. Zîrâ, öylesine görkemli bir binâdan ucuz sanat çıkmaz! Elbetteki zât-ı âliniz, yüksek makamlarda bulunduğunuza göre yüksek sanatlar, seviyeli ürünler ortaya dökeceksiniz. Bir defâ bunu bilmemiz lâzım.

Yalnız, şimdi bir kere daha üzüldüm; festival yetkilileri sizi nasıl fark edememişler?! Yazar falan diye bir yere iliştirmemişler. İnşâllâh gelecek festivâllerde unutmazlar. Hem dünyâ bir sanatçı görür! Bozacının şâhidi şıracı misâli, Borsacının yazdığı HARMAN adlı, sözüm ona kitabı okur, tanır. O festivâl için, o kitabın tanınması ve tüm dünyâya tanıtılması yeter ve dünyâ edebiyâtı ve halkların çağdaşlığa aydınlanması ve kurtuluşu adına büyük bir kazanç olur. 

Bizim kültürümüzde bereketin, şükrün, hayrın ifâdesi olan HARMAN’da ve çevresinde, sanat adına ne ahlâksızlıkların çevrildiğine, yaşandığına şâhit olur. Evet, orada görünüz, Birol ÖZTÜRK’ün hayâtının bir parçası olan, adı “Hep sanat…İnadına sanat… Daha çok sanat…”a çıkmış, adını buraya almaya iğrendiğim, duyguları dahî kirleten, şu an yazarken bile mîdemin kalktığı pespâyelikleri…

Gerçekten, Birol ÖZTÜRK’ü yöremizin üretken bir yazarı olarak tâkip ediyordum. Hattâ, bir ilâhiyâtçı ve yaşça da ağabeyisi konumunda olarak, uslûbundaki inançla ilgili ve bilhassa kadere dâir cümlelerinden dolayı uyarmak istiyordum. Bunu, Rabbimizin bize yüklediği bir kardeşlik görevi olarak görüyordum. Çünkü, ibâdetlerde noksanlık olabilir, onu tevbe temizler. Ama, inanç konuları hassastır. Hatâ kabul etmez. Bizim tüm yazılarımız, meclislerde konuşmalarımız bu açıdandır. Eğer, dünyâ menfaati düşünsem, bu yazıları niye yazayım ki, enâyi miyim? Birol ÖZTÜRK gibi yazar-çizer, hogörülü, çağdaş, sempatik görünen bir adam bile oturup yazı döşeniyor. Ağzına geleni söylüyor. Başkaları ne düşünmez? Öyle değil mi? Her neyse...

Bundan tam bir yıl önce, işyeriyle ilgili bir işlem dolayısıyla yanına gittiğimde tanışmıştık kendisiyle. Yazıları ve temiz yüzüyle her zaman sempati duyduğum bir insandı. O gün takdim ettiği HARMAN adlı kitabını, biraz da daha iyi tanışmak adına merakla okumaya koyuldum. Daha da açıkçası, ben de yerel hayâtımızdan kesitler niteliğinde manzum yazılar, öyküler yazıyor, yenilerini yazmak istiyordum. Oradan alacağım ilhâmlar da olabilirdi diye de düşünmüştüm. Ancak, kitabı bitirdiğimde hayâl kırıklığına uğradım. Köşemde bir kritik yapmayı düşündüm, ama ne diyebilirdim? Sanat adına her şeyin mübah olduğu bir HARMAN!

Siz harmanınızda bir taş bile görseniz temizlersiniz. Otları biçersiniz. Hayvan pisliği varsa kürekle atarsınız. Harmana, hiç gerekmezken, çarşıdan işkembeler, bağırsaklar getirip atmaz, kendinizi ve cümle âlemi pis kokulara boğup iğrendirmezsiniz!

Sanat dediğiniz şeyde bir güzellik ararsınız. Bir temizlik, nezâhet, nezâket, bir edep ararsınız. Edebiyât, EDEB’den gelir. Nitekim, Millî Şâirimiz, Mehmet Âkif ERSOY merhum; “EDEPSİZLİĞİN BAŞLADIĞI YERDE EDEBİYÂT BİTER!” der.

Daha ayrıntıya girmek istemiyorum. Anlayışlarımız farklı. Onun için de farklı yerlerdeyiz. Biz sanatı her şey olarak görmüyoruz. Kimseyle de alıp-veremeyeceğimiz yok. Allâh rızâsı için düşüncelerimizi yazıyoruz. Birilerinin şeytanları rahatsız oluyor diye hak adına gerçeği söylemekten geri durmak niyetinde de değiliz. Bize göre haksızlık karşısında susan dilsiz şeytandır. Hükümet olsun, Belediye olsun; kim olursa olsun, halkın emâneti üzerinde tasarrufta bulunurken bir-kaç kişinin keyfine göre değil, tüm halka yararlı olacak, herkesi kapsayacak bir program sancısı taşınmalı. Herkes de oraya gelmeye, katılmaya, msâfirlerle ilgilenmeye can atmalı. Ama, daha baştan yok sayılanlar, kuzeye dönülüp sırt çevrilenler, “niye böyle oluyor, bu memleket hepimizin?” deyince niye birilerine, hem de programın hiçbir yerinde olmayanlara bir şeyler oluyor? Ondan sonra da, tarafsız, otorite, bilge sanatçı pozisyonlarında, oraya-buraya akıl dağıtmaya, ahkâm kesmeye çalışılıyor.

Gördüğünüz gibi somut konulara girmedim. HARMAN kitabının arka kapağındaki yazılardan hareketle konuya girecekken, ancak o yazıların önüne kadar gelebildik. Birol Bey, sanat dersi vermeye devam ederse, biz de haddimiz olmadan karşı ders vermeye değil de kendimizi nâçizâne savunmaya çalışırız.

Birol Bey kardeş. Allâh var. Din var. Ölüm var. Öldükten sonra hesap var.  Orada sâdece günâhların ve sevapların borsası var. Kibirlerin, süslerin, âyetler karşısında haddini bilmezliklerin geçerliliği yok. Lütfen biraz daha oku. Nasıl tüm kâinâtı Allâh yaratmışsa, tüm güç O'nun elinde. Senin kendi kendine vehmettiğin güçler, “sanat,sanat, sanat” dediklerin orada karşına “günâh, günâh, günâh” ve de “ateş, ateş, ateş” olarak çıkmasın. Her şeyin olduğu gibi sanatın da bir ölçüsü, iyisi, güzeli, çirkini olamaz mı, yok mudur? Sanat diyerek her şey ortaya getirilmeli mi sizce? İşte, haddini bilme diye bir şey var. Oradan sonrası, Efendimizin buyurduğu; "Utanmıyorsan dilediğini yap!" a girer. Burdan ötesi müslümanım diyen insana uymaz. Ama, denilirse ki, din ayrı sanat ayrı; o da dîni sınırlamak, ilâhî gerçeklere karşı ukalâlik anlamına gelir ki, Rabbim korusun! Böyle düşünülüyorsa, konu yeniden gözden geçirilmeli. Çünkü, bu işler, îman konuları şaka götürmez.

Sonsuzluğu, iyilikte, güzellikte, Allâh(CC) karşısında haddini bilmekte,

sonuç îtibârıyle Cennet'e ara.Sen ölüp belirsizliklere, tamûya gittikten sonra,

binlerce anlamsız kitabın olsa ne yazar?

Sözün özü, size saygım var, gel gör ki sancısız sanattan kaygım var ves’selâm…

 

ORDU HAYAT GAZETESİ

19.10.2010