Nuri KAHRAMAN - Anasayfa
  - Arşiv
     - MIZRAP 2010, (MIZRAP 2010)
BUGÜN CUMÂ, YARIN BAYRAM
1505 defa okundu,

BUGÜN CUMÂ, YARIN BAYRAM!

“Ne bayramı, hayr’ola?” derseniz; elbette, yarınki icâzeti, Kur’an Bayramı’nı kasdediyoruz. Kurbana daha var çünkü. Ama Kur’an’a da can kurban, değil mi sevgili dostlar?!.

Yarın, inşâllâh, hep berâber, çocuklarımızın ellerinden tutup, âile boyu bu merâsime katılalım.

Böyle vesîleleri fırsat bilip, çocuklarımızı Kur’an nağmeleriyle buluşturalım.

Kur’an bülbülleriyle, Hak dostlarıyle, mümin kardeşleriyle kaynaştıralım.

 Çünkü O, kendi diliyle meâlen; gerçekliğinde“Aslâ şüphe olmayandır”(Bakara ilk âyetler.)

 “O, Rabbinin sevgisine kavuşmayı umanlar için yegâne hidâyet rehberi.”dir.

O, bizi sonsuz mutluluğa çağıran Kur’an’a, ve O’nunla ilgili her şeye can kurban!

“MEN BENDE-İ KUR’ÂNEM”

Mevlânâmızın dediği gibi; “MEN BENDE-İ KUR’ÂNEM; EĞER Kİ CAN DÂREM!”

“BEN, YAŞADIĞIM SÜRECE KUR’ÂN’IN KÖLESİYİM” Biz neyiz, ne olmalıyız?

Biz, Kur’an’la ilgili bir şey olunca ne yapmalıyız? İlgilenmeli mi, ilgilenmemeli miyiz?

Yâni, ilgisiz kalma hakkımız olabilir mi? Böyle olursa, bizim durumumuz nasıl bir durumdur?

Mâlumunuz yarın, Ordumuzun güzel çocukları, sevgili hâfız yavrularımızın merâsim günü.

Kapalı gişe, Kapalı Spor Salonu’ndayız. Herkes orada! Ben, sen, o; biz, siz, onlar!

Çelik-çocuk, âile boyu, hattâ sülâle, soy-sop, ötekiler, berikiler; herkes, herkes!

 HERKES ORADA OLMALI

Bulancak’taki, Giresun’daki ve benzeri yerlerdeki gibi, bayı-bayanı, atlısı, yayanı; herkes! Âmiri-memûru, müdürü hizmetlisi; tepeden tırnağa, yukardan aşağıya, 7’den 77’ye herkes.

Evet, herkes. Sivil, bürokrat, sanâyici, teknokrat; açık, kapalı, köylü-kasabalı, şehirli; herkes!

Çünkü, orası başka, bambaşka; hepimizin, her şeyin üstünde ve de hayâller ötesinde bir yer.

O iklîme, o havaya, o coşkuya; daha doğrusu silkelenmeye, titremeye, kendimize gelmeye; gerçekleri hatırlamaya, kendimizi ölesiye, köklerimizden kopasıya kaptırdığımız sarmaldan, prangalardan kurtulmak, bir ilâhî terapi, lâhûtî seans yaşamak adına, mutlak ihtiyâcımız var.

BU KADAR YETER!

Sevgili Ordulular! Bu kadar gezme-tozma, hay-huy, çalgı-çengi, bu kadar derbederlik yeter!

Bu şehir artık kendine, asıl-asâlet bendine gelmeli… Uçtuğumuz, uçurulduğumuz yetmeli…

Yeter artık; oraya-buraya gittiğimiz. Evlerden, köylerden uzaklaşıp, gözlerden yittiğimiz!

Sazlara, cazlara, gazlara geldiğimiz! Biraz da gayrı kendimize, köyümüze-kentimize gelelim; yâni, aslımıza-astarımıza, kilimimize-dastarımıza gelelim. Fantezi peşinde koştuğumuz yeter!

Eğlence, dans, bale, konser, şenlik, festivâl; çağdaşından mağdaşından beğen beğen al!

Ama, artık yeter; gayrı geldiğin yerde kal! Biraz da buraya bak! Hani ne derler; burdan yak!

Memleket ve çocuklarımız adına yapılan en anlamlı işlerin peşinde koş.

Mânevî işler, hayırlı gayretler, mukaddes fırsatların heyecânıyla coş.

Katıl, ve de sana düşen iş varsa hemen atıl. Yaklaş, paylaş ve de imkânın varsa yardımcı ol.

Çünkü, iyiliklerin, ikramların, hediyelerin verdiğin kişilerden çok sana faydası olacak…

Hele bunu yarın hâfız yavrularımıza, Allâh için, Kur’an için, Rasûlullâh için takdîm edersen!

 

Son söz; Cumânız mübârek olsun, hepimizin gönlü Kitap-Sünnet,

din-diyânet aşk ve sevgisiyle dolsun.

Yârınki Kur’an bereketinden, gönül hareketinden hepimizin haberi

ve de inşâllâh nasîbi olsun ves’selâm….

 

ORDU HAYAT GAZETESİ

21.10.2010