BAYRAM-SEYRAN, DÜĞÜN-DERNEK…
Bu hafta sonu, mâlum Cumhûriyet Bayramı’ydı. Ordu’da, bayram içinde bir 2. bayram olarak ORDU KÜLTÜR SANAT MERKEZİ açılışı vardı. Hem bayram, hem açılış, hem resepsiyon, sergiler, seslendirmeler, konserler, havâî fişek gösterileri, tüm kutlamalar, hepsi hepsi; Ordu’ya özgü renklilikle geçti. Ordumuz, ilk defâ bir bakanın katılımı, öncülüğü ve önemli bir merkezin açılışı dolayısıyle böylesine kalburüstü, nostaljik ve de sistematik bir bayram yaşadı.
Ancak, bu kutlamaların hiçbir yerinde ünlü hemşehrimiz, Basın Konseyi başkanı Oktay EKŞİ nedense yoktu. Başta profesör Aziz Bey olmak üzere öbür EKŞİLER de. Onların eksikliği hissedilmedi değil. Çünkü, sanki bir onlar yok gibiydi ve de onca kalabalığa rağmen bu noksanlık sırıtıyordu.
TATLI BAYRAM, EKŞİ SEYRAN!
Her neyse; meğer Oktay EKŞİ’nin daha önemli işleri varmış. Her fırsatta bir ayağı Ordu ve Mesûdiye’de olan Sn. Başyazar, bu bayram için daha önemli bir görev dolayısıyla bölgesinde kalmayı tercih etmiş! Ünü sınırları aşan hemşehrimizin o saatlerde Hürriyet Gazetesi’ndeki küfürlü çıkışıyla, kendince bir bomba patlatarak coşkuya bir nevî katkı verme vehmiyle işin tadını kaçırıp ekşittiği, tercihlere saygıyı aklının ucundan bile geçirmeden, milletin takdirlerini içine bir türlü sindirememenin verdiği sıkıntıyla, halkın sevincini kursağında koymaya çalıştığı anlaşıldı.
Ne olurdu insanlarımız şu bayramı olsun, referandumun ortaya koyduğu irâdenin doğal sonucu olarak ağız tadıyla geçirseydi! Milletin teveccühünü niye kıskanıyorsunuz beyler?! Bu mazlum milletin suçu ne bu kadar? Azıcık rahat verseniz; ne olur yâni?! Hürriyet diyen sizsiniz, adâletten dem vuran, demokrasi, seçim diye ortalığı inleten yine siz. Kim karşı çıkıyor ki tüm bunlara?! “Sandıksa sandık, tamam” denilse de; sonucunu bir türlü kabûllenemiyorsunuz; mesele sâdece ve sâdece bu!
BU, HANGİ ORDU’NUN DERELERİ?
Diyoruz ki, keşke o da, Sn. Bakanımız Ertuğrul GÜNAY’ın etrafında kenetlenen il içi, il dışı tüm Ordulu elit, entellektüel, yazar, çizer, sanatkâr, kültür, turizm adamı türünden –gerçi hepsi de seviye ve kıratında olmasa da- ünlüler arasındaki yerini alsaydı da, hem kendi memleketinde bir opera görmenin coşkusunu yaşasa, hem de ORDUNUN DERELERİ türkümüzün aldığı muâsır medeniyet formatına uyarlanmış yeni şeklini dinlemekten mahrum kalmamış olsaydı. Ve de, başına tüm bunlar gelmeseydi.
Böyle hemşehrilik olmuyor demek ki! Ya alıştırmayacaktı kendisini her yerde görmeye. Ya da, çifte sevinç yaşanan bu en önemli günde teşrif edecekti. İşte, ayda yılda bir defâ Ordu’ya gelmedi, en anlamlı günlerinde, hazır herkes de buradayken ortamı paylaşmadı; ne oldu, sonuçta başköşesinden oldu. Anlı-şanlı Hürriyet’in başyazarlığından istifâ etmek durumunda kaldı. Demek ki, hürriyet te bir yere kadar! Böylelikle yalnız bizleri üzmekle kalsa iyi, hükümetle arası zâten limônî olan patronu Aydın DOĞAN’ı da zor durumda bıraktı.
ANA NÂMUS, ANA KÂMUS!
Çarpıldı desem, hemşehrimiz öyle bâtıl inançları olacak türden biri de değil. Bakalım bundan sonrası nasıl olacak? Çünkü, işin içinde “ANA” sözkonusu. Bu hakâret tüm millete yapılmış sayılır. Çünkü, beğenilsin-beğenilmesin, netîcede halkın seçtiği bir iktidar. Her kes bunu üstüne alınabilir.
Bizim inanç ve örfümüzde ananın ayrı bir yeri vardır. Ana her şeydir; ana nâmustur, ana esastır, ana ANA’dır işte! Ana kültür, ana dil, ana kâmustur. Evet, ana her şey; ana toprak, ana en kestirme ifâdesiyle; ANADOLU! Yâni hepimiz. Ana ÜMM’dür; ÜMMET de buradan gelir. Ümmet, bir ana inanca bağlı kardeş hükmünde olan insanlardan oluşan topluluk demektir.
DÜĞÜN-DERNEK…
Hayâtlarının bayramlarını yaşayan âileler de vardı. Gazetemizin yönetim kurulu üyelerinden Aziz ALTINSOY kızını evlendirdi. Kızımız yabancıya gitmedi. Emekli imam arkadaşlarımızdan Kâzım ASAK’ın oğluyla evlendi. Zeliha-Fâtih çiftine, âileleri, yakınları ve tüm sevdikleriyle birlikte huzurlu, bereketli geçimler, sonsuz mutluluklar diliyoruz.
Yine, yazarımız Tâlip CAN’ın da dâhil olduğu Koyulhisarlılar diye bilinen CANLAR âilesinden EV-KUR işletmesi sâhiplerinden Yılmaz CAN da oğulları Ertuğrul’u evlendirdiler. Soğuğa rağmen, yörelerine has geleneklerden tâviz vermeden gerçekleştirdikleri düğündeki coşku görülmeye değerdi. Rize’den gelin gelen kızımız Yâsemin ve hayâtını birleştirdiği Ertuğrul’a tüm sevdiklerine hem dünyâda hem âhirette sürecek mutluluklar diliyoruz.
Yârın da inşâllâh, yukarda genel hatlarıyla zikrettiğimiz hafta sonu uğrak ve duraklarının satır aralarından sızan ve hepimizi ilgilendiren kütürel anekdotlarla sözlerimizi sürdürmeye çalışacağız. Buluşmak ve eğer nasipse, bu gün başladığımız Kasım ayı dâhil, tüm günlerimizi, aylarımızı, yıllarımızı, hayırlı ve bereketli geçirebilmek dileğiyle ves’selâm…
ORDU HAYAT GAZETESİ
31.10.2010