ORDU'ya SİVİL DÜŞÜNCE, "YAZMA"LI KURBAN!
Dün gazetelerimizde, bir panel haberi yer aldı. Orada da yer aldığı gibi, ilimizde artık, bir ORDU SİVİL DÜŞÜNCE PLÂTFORMU söz konusu. Hayırlı olsun. Böyle bir oluşuma büyük ihtiyaç vardı. Ordu, tek kelimeyle boşlukta bir il. Kimi sağa çekiyor, kimi sola. Onu doğru yola, geçmişin, günün, geleceğin gerçeklerine uygun yola kılavuzlayacak, çıkar hesabı yapmayan bir gönüllüler topluluğuna ekmek, su kadar ihtiyaç vardı. Zamanla kendilerini tanıma imkânı bulacağız. Neler yapacaklar, göreceğiz. İlk etkinlikleri sağduyulu bir rotanın habercisi. Yolları açık olsun.
ORDU’ya SİVİL DÜŞÜNCE!
Bir nükte yapmama, daha doğrusu nükteli bir tespit yapmama müsâde edin:
Burası, öteden beri hep Ordu. Adından mı, tadından mı bilinmez, hiçbir zaman bizim anladığımız mânâda sivil olmadı, olamadı. Sivil diye seçilenler de Ankara’ya gidince seçenleri unuttular, menfaati olduklarından başkasını tanımadılar. İletişim noktasında hep “esas duruş ve topuk selâmı” beklediler. İnsanlara değer verip, karşılarına alıp da, memleketin bir meselesini tartışmadılar, danışma ihtiyacı duymadılar. Dertlerini dinlemediler. Sivilden kopuk bir temsil ne kadar sivil olarak değerlendirilebilir ki?
“Ben sivile sivil demem, sivil benim askerim olmadıktan sonra!” tavrıyla hareket edildikten sonra, işin adı sivil olsa ne yazar, ya da başka şey?! İşte, bu anlamda, âkiller topluluğu olarak değerlendirebileceğimiz bu plâtformu, sessiz çoğunluğun, mağdur halkın, bilhassa kültürel, sosyâl, toplumsal tüm beklenti teâmül ve temâyüllerinin yerel temsilcisi olarak görüyor, bir ümit ışığı olarak değerlendiriyorum. Bekleyeceğiz, göreceğiz.
BUGÜNDEN BAŞLAYALIM!
Plâtform, REFERANDUM SONRASI TÜRKİYE başlıklı, ülkemizde ve dünyâda tanınan ünlü gazeteci-yazarlar Ahmet TAŞGETİREN ve Hüseyin GÜLERCE’nin katılacağı bir panelle bu akşam ilk olarak Orduluların karşısına çıkacak.
“Hiçbir siyâsî, ideolojik yapılanma ile organik bağı olmadığı”nı deklare eden ve “İçerisinde hemşehrilerimizle daha gelişmiş şartlarda yaşamaktan mutlu olacağımız Ordu şehrinden başlayarak inanç hinterlandımızın uç boylarına kadar insani, vicdani kaygı taşıyan herkes ile ortak çslışmaya, süren çabalara eklemlenmeye ya da öncülük etmeye” hazır olduklarını belirten bu topluluğu, bu akşam 19.00’da TESK OTEL’de yapılacak panele geniş katılım sağlamak gayretiyle destek verip, böylelikle besmele çekerek izlemeye başlamış olalım inşâllâh…
BU BAYRAM “YAZMA”LI OLSUN
Bunu derken, bayram süslü-püslü olsun demek istemiyoruz.Gerek yok.Çünkü, işin tabiatı bu! Bayram günleri sevinç, coşku ve heyecan günleri. Ömrümüzün en güzel, en müstesnâ günleri.
En güzel elbiselerimizi giydiğimiz, en güzel tavırlarımızı takındığımız güleryüzlü, hoş günler. Büyüklerimizle, küçüklerimizle, akranlarımızla bir araya geldiğimiz ünsiyet günlerimiz onlar. Hepimizin hayâtını ve hâtıralarını süsleyecek dostluk, yârenlik, eğlence ve muhabbet günleri. Geçmişle bugünü kıyaslarken daha çok o günlerle bu günlerin bayramlarını konuşmaz mıyız?
Bu bakımdan, bayram günlerinin sosyâl, kültürel ve toplumsal boyutları oldukça oylumludur.
Örfler, âdetler, gelenekler, görenekler arz-ı endam eder. Yenilikler kıyın kıyın sahneye gelir. Dedeler-nineler, anneler-babalar, teyzeler-halalar ya da amcalar-dayılar vs. hemen başlarlar; “hey gidi hey, bizim zamânımızda şöyleydi, bizim zamanımızda böyleydi, ne günlerdi” diye. Ağzı açık dinleyenleri, ağızlarına baktırırlar da, bundan da ayrıca keyif ve zevk alırlar.
Olsun; netîcede bu da bayram ve de bayramın bir parçası! Bayram içinde bayram gibi bir şey. Hele bir konu açın da sonucu görün. Büyükler neler neler anlatacaklardır sizlere geçmişe dâir.
İşte biz, Bu bayram yazmalı olsun derken, bu anlatılanları not alın, kaydedin demek istedik. Daha da önemlisi, bayram vesîleyle gittiğimiz yerlerde, fırsatları bu anlamda değerlendirelim. Bilhassa, hâtırat dağarcığı zengin olan büyüklerimizin ziyâretini yapalım ve de konuşturalım. Gelecek bayrama, yâ nasîp! Ben inanıyorum ki, keşke konuştursaydık, dediğimiz niceleri var. Göçüp gittiler; geride kalanlara ışık olacak, kıvanç verecek tüm engin hâtıralarıyla berâber.
Bunu yaparsak, yerel târih adına, âile şuuru ve vefâ adına önemli bir adım atmış olacağız. Hem, onların ne kadar çok, ilgiye, konuşmaya, paylaşmaya ihtiyaçları olduğunu göreceksiniz.
Böylelikle bayram da, bizler de gâyemize ulaşmış olacağız. Bu anlamda, hiç olmazsa bir sayfalık, iki sayfalık not, kayıt ya da röportajla dönemez miyiz bu bayramdan? Bundan bizlerden çok sizler ve çocuklarınız memnun olup istifâde ederler. Denemesi bedava…
KURBANI ANLAMAK
Aslında, şu sıralar asıl gündemimiz bu. Kurbanı yeterince algılayamıyoruz. tâbiri câizse, "Parayı bastırıp!" işi efe efe hâllediyoruz. Ancak kurban çok boyutlu bir ibâdet. Sâdece bir KESME ameliyesi değil. Konuyu özetlemek te müşkil. hiç bir tarafını ihmâl etmeden sindire sindire, muhabbet ve ciddiyetle işlemek lâzım. alıntılar yapmayı düşünürken hiç bir cümlesinden vaz geçemedim. Altınoluk Dergisi'nin bu ay ki sayısının ana konusu BAYRAM ve KURBAN. Osman Nûri TOPBAŞ Hoca Efendi'nin imzasını taşıyan, gönül diliyle kaleme alınmış bu yazıyı dergiden veyâ internetteki sitesinden mutlakâ okumanızı, hem de hissederek okumanızı tavsiye ederim. Kurban neymiş görelim. Ona göre hareket edip, hem dünyâda hem de âhirette bereket ve güzelliklerine erelim.
Cumâmız mübârek,ORDU SİVİL DÜŞÜNCE PLÂTFORMU hayırlı,
ömrümüz Allâh yolunda iyiliklere güzelliklere kurban olsun;
gönüllerimiz Hak için halka hizmet aşkıyla dolsun ves'selâm...
ORDU HAYAT GAZETESİ
11.11.2010