Nuri KAHRAMAN - Anasayfa
  - Arşiv
     - MIZRAP 2010, (MIZRAP 2010)
ORDUDA DERGİ NEDEN YOK?
977 defa okundu,

ORDU’DA DERGİ NEDEN YOK?

Çünkü, "işin ucunda para yok!" diye mi başlayalım söze bilemiyorum?! Ama, sâdece para değil sebep belki de! Öyle ya! O zaman, olayın adını yanlış koyma durumunda kalabiliriz. En iyisi durumu biraz irdelemek. Bakalım sözün sonu nereye varacak?

Mâlum, dergiler, kitapla gazete arası, formatı îtibârıyle çeşitli yazı ve kültürel niteliği olan mataryelleri bünyesinde barındırabilen, saklanması, biriktirilmesi, ciltlenmesi, taşınması, okunmasının kolaylığı dolayısıyle çeşnisi, içeriği ve albenisiyle matbuatta ayrı bir yeri olan yayın türleridir. Gazeteler günlüktür, dergiler en azından haftalık, genelde aylıktır. Etkisi ve kalıcılığı da buna göre değerlendirilebilir.

GAZETE GANÎ, DERGİ HANİ?

Başta şunu belirtmek gerekir ki, Ordumuz, şehir olarak yayını bol bir yer. Bununla övünsek mi, bilemiyorum? Çünkü, her şeyimizde mevcut dağınıklık burada da kendini gösteriyor. Bizden daha büyük şehirlerde bu kadar gazete yok meselâ. Daha az ama, daha kaliteli, daha profesyonel ve de tirajlı. Bizim ilçemiz olup da dergi çıkaranlar da var. Kimi batsa kimi çıksa da, hiç dergisiz kalmıyorlar. Fatsa buna bir örnek. Ünye zâten, neredeyse bölgede bir tane, bu anlamda. Fatsa’da Çınar ve Kertenkele Edebiyat Dergileri, Ünye’de Sükût, Canik ve Uzak dergileri ilk aklımıza gelenler.

Ordu’dan bir dergi adı geliyor mu aklınıza? Belki bir-kaç isim söylersiniz gelip-geçen ve bir zaman sonra kaçanlardan. Ama, onlar bizim konumuzun dışında. Onlara, para koku ve kaygısından dolayı dergiden çok sergi ya da vergi demek daha doğru olur. Dergi deyince akla bir MEKTEP geliyor. Yayın ilke, seviye, haysiyet ve ciddiyeti olan bir yayın geliyor. Eğitici, öğretici, yetiştirici. Kültür, sanat, edebiyât ekseninde derleyici, toparlayıcı. Yazarları, okuyucuları ve oluşturduğu ilgi hâlesiyle bulunduğu yerde bir ihtiyâca cevap veren bir dergi.

Bir Ordu Ensar vardı bir zamanlar. O da belirli bir dönem, 5 sayı kadar çıktı ve dönemin elverişsizliği, ilgisizlik ve alâkasızlık sebebiyle aradan çekildi. bizim hayâl ettiğimizden daha çok amatör bir bülten hüviyetinde de olsa, yine de, keşke devam edebilseydi; bu gün olaylar, yazılar, şiirler ve fotoğraflarıyla zengin bir arşiv oluşmuş olurdu.

Evet, ne diyorduk; şehrimizdeki yayınlardan dem vuruyorduk. Gazetelerimizin kuru bir kalabalıktan ibâret olduğunu anlayınız ki, o kadar gazeteden bir dergi bile çıkmıyor bugün. Bu kadar gazete ve onların yazarları bir dergi ortaya koyamıyorsa, bu ne anlama gelir ve neyi gösterir?

Neyi gösterecek, gazeteleri besleyen kültürel alt yapının zayıflığını ya da devletin dergilere ihâle vs. îlânları vermediğini! Hele böyle bir şey denensin; ortalık hemen dergiyle dolar ki, aman böyle bir şey olmasın! Biz para için dergi istemiyoruz. Kültür için, sanat için, edebiyât için istiyoruz. Bunlarla, madde zâten yan yana durmaz. Durur gibi olsa da şiiriyeti olmaz.

DERGİ BURCU, BOYUN BORCU...

Evet, bu anlamda, toprağımıza ve onun kültürüne hitap eden bir dergi hepimizin boynunun borcu. Şehir ve evlâtlarının sâhip olduğu birikimlerinin zekâtı. Şimdi, böyle bir şeyin gerçekleştirilmesi istense; aslında çok basit. Bir firma, zâten vermekte olduğu reklâm giderine sayarak bir derginin yayınlanmasını pekâlâ sağlayabilir. 100 kişi çalıştırıyordu, 101 kâbul etsin. Sonuçta o firmaya kazanç olarak bir şekilde döner bu. Kendi personeli ve çevresi için de bir eğitim, kültür hizmeti olur aynı zamanda. En güzeli, edebiyâtçıların kendi imkânlarıyla yayınlamaları, ama olmuyor işte. Biz, hiç olmazsa böyle olabilir, reklâmlarla destek olunabilir diyoruz.

Ama, iş çevrelerinin hesap mantığı çok daha somut verilere dayandığı için, biz edebiyâtçıların da hesaba-kitaba, matematiğe pek kafası çalışmadığından, karşı tarafı tatmin edici bir şey söyleyemiyoruz. Belki, çok istesek söyleriz de; netîcede edebiyâtçıyız! Edebiyât duygu işi. Duygusalız, daha da açığı alınganız yâni! Karşıdan, sizce çok önemli bir konuya ciddî bir îtiraz gelince bacaklarınızın bağı çözülüyor ve tabiî içinizden birşeyler kopuveriyor; her şey dökülüyor. Orada kalakalıyorsunuz. Karşı cevâba mecâl kalmıyor.

DERNEK ile DERGİ ARASINDA

Geçen günlerde, öğrencim de olan varlıklı bir gence sohbet arasında bu konuyu açtım. Cevâbı gönlümü de okşadı. Şu anlamda, yâni meselenin farkında ama, insanlar, kendisi kendince oluşturduğu bir mantık ya da iş disiplini gereği, olaya bilerek olumlu bakmıyor. Bizim anlatamamamız diye bir şey yok yâni. Cevap şu:

- Hocam bak, siz yıllarca bu işler için uğraşıyorsunuz. Kimseyi iknâ edebildiniz mi? Hayır! O zaman, ya vaz geçeceksiniz, ya da tek başınıza yapacaksınız!

Ya biz güven veremedik, ya da onlar bu işin bir ihtiyâç olduğunu düşünmüyorlar. Kültürü, edebiyâtı bir hizmet kolu olarak görmüyorlar. Çünkü, biliyoruz ki onlar büyük işlere imza atıyorlar, yardımlar gerçekleştiriyorlar. Yardım fonlarını kurumsallaştırmak adına dernek kurmuşlar. Hattâ, yardım talep edenlerin durumunu araştırmak ve yardımları hakîkâten muhtaç olanlara, sistematik bir şekilde tevzî ettirmek için maaşlı eleman tutmuşlar. Dergi benzeri kültürel çabaları, en azından şimdilik lüzumsuz görmeseler mutlak ilgilenirlerdi. Belki de, bu hizmeti de başkaları desteklesin istiyorlar, bilemiyoruz. Bildiğimiz bir şey var, bu hizmet kolunda ve de yolunda bir yere gelemiyoruz!

  DERGİ ŞART MI? 

Zaman zaman fikirler olgunlaşıyor; lâkin dergi bir türlü olmuyor. Ham meyve olarak kalıyor dalda. Olgunlaşamadan çürüyor. Nasıl iş bu böyle? Bu kadar iş adamlarımız var, zenginlerimiz, vekillerimiz, bakanlarımız, entellektüellerimiz, partilerimiz, avukatlarımız, mühendislerimiz, öğretmenlerimiz, yazarlarımız, gazetecilerimiz; neler, neler!... Lâkin, hâlâ, tüm bu birikimlerin muhassalası niteliğinde bir meyve yok ortada? Bu da Ordu’ya has bir durum. Ordu farkı, sizin anlayacağınız! İmkânı olan bir-kaç kişi, bu anlamda bir niyet ve irâde koysa ortaya, bu iş olur mu, olmaz mı? Söyleyenler söylesin!

Belki denilecek ki; peki şart mı dergi çıkarmak? Değer mi bu kadar söze? 

Öyle ya! Ne yalan söyleyeyim, gâlibâ onlar da haklı gibiler ves’selâm…


 

ORDU HAYAT GAZETESİ

22.11.2010