Nuri KAHRAMAN - Anasayfa
  - Arşiv
     - MIZRAP 2010, (MIZRAP 2010)
HAREKET VAR, BEREKET YOK MU?
1096 defa okundu,

HAREKET VAR, BEREKET YOK MU?

Geçen gün Ufuk Hocamız, “Hayrola hocam, görüşemiyoruz, nerelerdesiniz, neler peşindesiniz?” diye sordu haklı olarak. Bir zamanlar, bir vakit de olsa günübirlik görüşebildiğimiz hâlde epey zamandır mahalle mescidine, hafta geçiyor da uğrayamıyoruz. Belki, saat ayarlamalarından dolayı günün akışı değişmiş olabilir de ondandır. Bilemiyorum ama, sonuçta bir koşuşturma gidiyor. Ama kimseye de “Şunu yapıyoruz, şu sonuçları aldık” diye net bir şey de söyleyemiyoruz.

“Hiç sorma kardeş” dedim ben de, “Ne yaptığımız belli değil; hiç rahatlık ta yok. Dönüp duruyoruz. Ortada bir şey yok. Hareket var bereket yok senin anlayacağın!”

Sonra, aklıma geldi ve dedim ki; “Biz yavaş ta olsa hareket yapıyoruz. Bereket belki bizden sonrakilere nasîp olacak!”

Öylesine, lâfın gelişi söylediğim bu cümleler, sonra düşündüm ki, gerçeğin taaa kendisi olabilirdi. Nitekim, geçen gün bir dernek işlemi için vâlilikteki Dernekler Müdürlüğü’ne gittiğimde, orada tevâfuk ettiğimiz Bilâl AZAKLI arkadaşımız, -ki, o da dernek işleri için oradaydı,- sağolsun;

“Hocamız, biz bildik bileli bu işlerle uğraşır!” deyiverdi.

Tabiî, biz bu teveccühün altında ezildik. Dediği doğru ama, yukarda da îtiraf ettiğimiz gib ortada bir şey yok. Gerçekten,şahsım îtibârıyle de şu an belki 10 kitap olacak cesâmette yazı birikim ve imkânımız olmasına rağmen, toparlayıp müşahhas bir eser olarak ortaya çıkarmada başarısız kalıyoruz. Ben de her iki anlamda da;

“Estağfurullâh, ama, hani meyvesi? Neler yaptık da nereye geldik? Somut bir şey yok!” dedim. Demekle de kalmadım; hemen peşinden söz şöyle akıverdi:

“Ancak, düşünüyorum da yine de kârdayız inşâllâh. Neden derseniz, geçen gün yine bir yerde karşıma çıktı, belki hutbede geçmiştir; bir hadis var, hepimizin mâlumu; “siz bir iyiliğe niyet eder de yaparsanız 10 sevap alırsınız. Yapmayıp ya da yapamayıp vaz geçerseniz, o niyetinizden dolayı yine de bir sevap alırsınız.” Bir şey yapamasak ta niyetimiz var. İnşâllâh, yine de kârdayız!” deyiverdim.

Osman Âbi de, aynı gün bu diyalogları kendisine aktardığımda;

“Ama, sevap alacağım diye durmadan kuru niyet kurgularsan olmaz, ciddî olacaksın, iş yapacaksın ve de sonuç alacaksın!” dedi. Ben de,

“Tabiî ki, öyle. Biz gerçekleştirmeyi umarak işe koyuluyoruz. Lâf olsun diye değil. Eski ajandalarıma bakıyorum. Kendimce kurmuş-yasmışım. Madde madde plânlamışım yapılabilecek şeyleri. Yapabileceğim demiyorum dikkât ederseniz; yapılabilecekler diyorum. Lâkin, sayalım kendi hatâmız, sayalım dış sebepler, yörenin ya da ülkenin içerisinden geçtiği şartlar; sonuç almada başarılı olamıyoruz. Bu günlere hep kurgularla geldik.”

“Elbette öyle, kabul ediyorum. Sözüm sana değil. Sâdece konuyu konuşuyoruz.”

“Biliyorum Osman Âbi. Ama, bu noktada bir hicrânım var. Kimse de, bize veyâ bir başkasına, size destek olalım, siz toplum için bir şeyler yapmak istiyorsunuz. Yüzlerce kişi çalıştırıyoruz. Bir kişi de bu işler için istihdam edelim. Başımızın gözümüzün sadakası olsun demedi. Ne ümitlerle vekiller seçtik, müdürler tebrik ettik, bürokrat çelenkledik, işadamlarına başarılar diledik. Kime gidildiyse, bu işler angarya görüldü. Hâlâ da öyle”

“Hocam sana da dokunmaya gelmiyor!”

“Doğru söylüyor, bırakalım konuşsun aşka gelmişken!”

“Gerçi, belki farz değil, vâcip değil ama, bu söylemek istediğimiz şeyler, geçmişe ve geleceğe karşı, bu milletin paralarıyla birikim sâhibi olmuş insanların, onun örf, âdet, kültür ve geleneklerini korumak ve yaşatmak adına üzerlerine terettüp eden bir borç."

"Hayatı hep sefâ olarak algılamak ve bu kavram üzerinden kurgulamak en azından bir ihmâlin ifâdesidir. Vefâ diye de bir şey var çünkü. Tek kanatla uçulmaz. Diğer bir ifâdeyle, paranın, servetin zekâtı olduğu gibi, sağlığın, kültürün, bilgi ve her türlü birikimin de zekâtı var.

Rakamlar yükseldikçe zekât ta arttığı gibi, makamlar yükseldikçe de onun da Hakka ve halka karşı sorumluluk boyutları yükselir."

Ağabeyler, kardeşler, yandaşlar, yoldaşlar; emmiler ve dayılar; vekiller ve de asiller.

İnancımız bize hep, kardeşlik gereği, doğruları hatırlatmakta fayda olduğunu hatırlatır.

Biz de bunu hatırlayınca sizlere unutulmaması gereken bâzı şeyleri hatırlatmak istedik.

Şurada, sizlerle biraz dertleşelim; mâlum dertler paylaşıldıkça azalır hesabı yaparken; az mı gidiyoruz, uz mu gidiyoruz, dere-tepe düz mü gidiyoruz;

İyi mi ediyoruz, yoksa kötü mü ediyoruz; onu da bilemiyoruz ves’selâm…

 

ORDU HAYAT GAZETESİ

29.11.2010