Nuri KAHRAMAN - Anasayfa
  - Arşiv
     - MIZRAP 2010, (MIZRAP 2010)
EYMÜRDEN REKLÂMLARA...
1275 defa okundu,

EYMÜR’DEN REKLÂMLARA...

 Bugün biraz nefes alalım istedik. Kendim için söylüyorum tabiî bunu. Siz belki de nefes almaya fırsat bulamayacaksınız bu manzûmeyi okurken! Neyse, o kadar da iddialı olmayalım. Bu köy benim köyüm sonuçta. Sizi aynı ölçüde ilgilendirmeyebilir. Lâkin, şâir ne demiş;

Gitsek de gitmesek de; o köy bizim köyümüzdür!

Dolayısıyle, sizin köy, bizim köy diye bir şey yok. Zîrâ yok biribrimizden farkımız. Nitekim, okudukça size, sizin köyden bahsediliyor gibi gelecektir.

2000 yılında yazmaya başladığım, gün gün ekleyerek 300 kıtaya vardırdığım bu şiirin ilk bölümlerini sunuyorum bu gün. Umarım beğenirsiniz:

EYMÜR-NÂME

 Güzel köyüm; sana hep gelebilecek miyim?

Çeşit çeşit meyveler yiyebilecek miyim?

Kahramanoğlu Eyüp, Melikoğlu Âsım’ın

Nüktelerini anıp gülebilecek miyim?

 

Hekimoğlu Durmuş’u unutmak olur mu hiç?

Hepsi rahmetli şimdi, Lütfi Karaca hâriç

Hepimiz karikatür, ne dış kaldı ne de iç

Meliye Yengeyle çene çalabilecek miyim?

 

İlkokuldayken gelir, bayılırdım sesine

Kapılırdım hutbede “ye’muru” nağmesine

Gitmektedir şimdi o câminin neresine?

Ziyâ Hoca’yla namaz kılabilecek miyim?

 

Adını atalardan, şanlı târihten almış

Eymür denen bir oymak gelmiş burada kalmış

Eymürlüler mayayı en güzel yere çalmış

Ecdâda lâyık evlât olabilecek miyim?

 

Hoca Ahmed Yesevî müridlerinden biri

Hasan adlı âlperen gelip seçmiş bu yeri

Onunla filizlenmiş burda Eymür gülleri

Şimdi varsam kabrini bulabilecek miyim?

 

Köy, hayâtın romanı; masalı, hikâyesi

Çamurumun toprağı, hamurumun mâyesi

Her, ne anlatıyorsak, hep onun sermâyesi

Eşsiz hâtıralara dalabilecek miyim?

 

İlk ezanlarımı okudum ağaçlarında

İlk kızaklarımı kaydırdım yamaçlarında

Kısa dalga konserler verdim dal uçlarında

Yine o nağmelerden çalabilecek miyim?

 

Hûriye Yenge burda, Fikriye Yenge şurda

Şükriye Yenge’mizin eli dâim hamurda!

Analar durur mu hiç bunca nüfus olur da?

Sac üstlerinde glik bölebilecek miyim?

 

Tam on kardeş dizilmiş, arkasında imeci

İş-güç, feşellik derken, acıkmışlar çok feci

Odunlar yaş, yanmıyor; buğluyor acı acı

Sabırla beklemeyi bilebilecek miyim?

 

Nakkaş İssîn Amca’nın ballar vardı dilinde

Çekiç, keser, testere; hızar, şavul elinde

Yük taşırım diyenin kolan olur belinde!

Şu dünyânın kahrını çekebilecek miyim?

 

Çok çaltılar budadık tırmanıp tepelere

Ürpererek bakardık gökyüzünden yerlere

İner, nişan alırdık daldaki meyvelere

Dut olup gıdıklara dolabilecek miyim?

 

“Telefoncu!” derdi hep Ferhat Amca bu yüzden

Ağaçtan ağaca geçer, hazzetmezdim düzden

Gevük yakması vardı, çok hoşlanırdık güzden

Dumanını göklere salabilecek miyim?

 

Karadanoğlu İssîn, Ecişin Ömer Dayı

Hepimizde emeği, ifâde etmez sayı

Eymürlüler genelde gübürlü içer çayı

Feriköy’de dernekte kalabilecek miyim?

 

Karadanoğlu Halil; hem ses, hem görüntü net

Öğretmen Sezâi, Gülüm Ali, Esnaf Mehmet

Aytekin Kardeş Ulubey’de veriyor hizmet

Yollar yine çamur mu, geçebilecek miyim?

 

Köyde Âsım bolluğu; hepsinin dilde adı

Biri de Haydaroğlu; sessiz, sâkin yaşadı

Kimi güldü, güldürdü; kimileri ağladı

Neleri geldi-geçti; şaşabilecek miyim?

 

Meliğin Âsım Amca herkese takılırdı

Sözü ağır da kaçsa, yine hoş bakılırdı

İmamoğlu Âsım’ın şakası çekilirdi

Muhabbet meclisine düşebilecek miyim?

 

Nûriler de az değil; ilk, Boru Felek Nûri

Gılloo Osman’ın Nûri, Ganca ve İpek Nûri

Nûrân Sâlim’in Nûri; akıllı yok pek Nûri

Deli deli işlere şaşabilecek miyim?

 

Fayık Amca haşlanmış armudu çok severdi!

Âsım Dayı ne için, ona bir gumbul verdi?

Neye niyet, neye kısmet; nice sonuca erdi?

Tatlı hâtıraları deşebilecek miyim?

 

Kiraz ayı, terâvih; millet sohbete daldı

Vakittir, gelmiş-geçmiş; Hoca nerede kaldı?

Durmuş Amca ne dedi ve cemaat dağıldı?

Şâhitleri bulup da sorabilecek miyim?

 

Hekimoğlu Hasan Dayı, Hamide Yenge ile

Bağ-bahçe, inek-dana; fânî hayat bir çile

Yaşlar ileri gider; ömür geri, nâfile!

Onların yaşlarına varabilecek miyim?

 

Yol yeni açılmıştı; arabalar kayardı

Güllîk, Eminoo Uçuğu, Havus’un dik vardı

Hıdıroo Gıranı’nda, bile teker batardı!

Yürüsem çamurları yuyabilecek miyim?

 

Çıkamayan araba urganlarla çekilir

Altına çalı-çırpı; ne bulursa dökülür!

Etraftaki duvarlar, peyler, taşlar sökülür

Omuzumu kasaya öyebilecek miyim?

 

Seferber olur herkes, akıl çokça verilir!

Şeleklerle, heylerle yola gavsul serilir

Gazal-yaprak, kum-çakıl; ya zincir çıkarılır

Buz kesen ellerimi duyabilecek miyim?

 

Çarşıya gitmek için, yürürdük Abdanaaana

Otobüs vıkıç-vıkıç; dikkât et ayağına!

Çünkü, döşeme delik; taş vurur bacağına!

Böylesine gitmekten cayabilecek miyim?

 

Oraya gidene dek, köpeğe kapılmak var

Her kapı, her ocaktan önüne hopal çıkar

Çamur-çorak; çocuklar, yürümekten hep bıkar

Küçüğüm, büyüklere uyabilecek miyim?

 

Sesi vapur düdüğü gibi, Titiz vardı, bir

Semenoğlu Kemâl’in kamyonu erken gelir

Daha korna çalmadan Eymürlü’ler birikir

Kar-kış demeden binip, buyabilecek miyim?

 

Aşağıköyde Abbas Amca’nın otobüsü

Sâlim’le Yılmaz’dadır Wılliys’lerin öyküsü

Lâstik patlar, bozulur; dur-kalk, ömür törpüsü

Tabanvaya güvenip, poyabilecek miyim?

 

Bir de Çavuşoğlu’nda Tavşan Sali duyardık

Yetişmek için nâçar, büyüklere uyardık

Binip gidebilmeyi ayrıcalık sayardık

Gıcır görmeden hışır diyebilecek miyim?

 

Hepsi, hem yükümüzü, kahrımızı çektiler

“Eşek Saaabı!” misâli, nice terler döktüler

Çekildiler kenara; yoruldular, bıktılar

Helâllik dilemeden, tüyebilecek miyim?

……

 

Âfiyet olsun. Doyamadınızsa başka şiir ve yazılarımızla birlikte devâmını www.nurikahraman.com’dan okuyabilirsiniz.

Biraz reklâmlar gibi oldu ama, kusura bakmayın ves’selâm…

ORDU HAYAT GAZETESİ

30.11.2010