KURUMUMUZ ve de DURUMUMUZ...
Cumartesi gün gazetemizde Ankara’dan misâfirler vardı. Basın ilân Kurumu Genel Müdürlüğü’nden(BİK) Şûbe Müdürü Nail DURAN ve temsilci İdris ÇAM Beyler geldiler. Yanlarında Ordu Vâliliği Basın ve Halkla İlişkiler İl Müdürü Vedat ÖZ ve OGD Başkanı Recep AYDIN, İl Basın Kontrol Kurulu Üyesi Metin BİRSEN ve Can ACAR Beylerle berâber büromuzu ve matbaamızı dolaştılar. Gezdiler, incelediler; duygu ve düşüncelerini bizlerle paylaştılar. Görüş alışverişinde bulundular.
Her şeyin olduğu gibi gazeteciliğin de bir kanunu kuralı var. İncelikleri var. Bunlara riâyet gerekir. Etmediğiniz zaman size tanınan haklardan mahrum olursunuz. Ki, zâten o kurallar, hiçbir müeyyide olmasa da uygulanması gereken, sözüm ona etik kurallardır. Sağolsunlar, varolsunlar. Her zaman buyursunlar. Biz bu oyunu kuralına göre oynamak ve hakîkâten gazetecilik yapmak istiyoruz. Bu anlamda her ziyâreti, mesleğimiz açısından bir aydınlanma ve ileri bir adım olarak değerlendiriyoruz.
Bunları niye yazıyorum. Bizler, işin dışında olduğumuz zamanlarda, gazetelerin de yayın politikalarıyla gündemleri altüst ettikleri, hükümetlerin yüreğini hoplattıkları, bir nevî siyâsî, ekonomik, toplumsal, her anlamda tetikçilik yaptıkları, kamuoyunu istedikleri şekilde yönlendirdikleri zamanlarda bu işin böylesine kurallarının olduğunu aklımızın köşesinden geçiremiyorduk. İşin içine girince gördük ki, her satır, her kelime inceleniyor. Haberlerin yerelliği, reklâmların boyutu, kültürel muhtevâ oranı vs. her şey, her şey tâkip konusu. Harflerin boyları, fotoğrafların enleri bile.
Meselâ Ankara’dan gelen yetkili (BİK) Genel Müdürlüğü Şûbe Müdürü Nail DURAN Bey, gazetemizi evire-çevire inceledi. Sorular sordu. Takıldığı noktalardan biri 10. sayfadaki “Hz. Süleyman’ın Saltanatı” yazısı oldu. “Dünden devam,” “devâmı yarın…” gibi konulara takıldı. Bu yazının yazarı kim? dedi. İstiyorlar ki, her yazının imzası belli olsun. Yazarlar yerel olsun. Yerel kültür hayâtı gelişsin.
Yoksa,bu gün internet ağıyla gazete doldurmak işten bile değil. Bir bilgisayarcıyla bunu yaparsınız. Ama (BİK) en az 5 kişilik kadro istiyor. O da fikir işçisi statüsünde olacak. Yâni daha önce basın iş kolunda en az 12 ay sigortalı çalışmış olacak. Muhâbir istiyor. Dağıtım ağı istiyor. En az şu kadar bâyi satışı istiyor. Yoksa sizi gazete olarak kabul etmiyor.
Kısaca, hem kültürel, hem ekonomik, hem basın-yayın anlamında hareket istiyor. Yoksa bas gazeteyi, nasıl olursa olsun. Al sana îlân, şu da reklâm! Öyle şey yok. Eğer böyle olsa, bu istismarın önünü almak mümkün değil. Bunca kontrole rağmen, yine de Türk Milleti, acâyip zekâsıyle yasalar arasından yarasalar gibi geçebiliyor çaktırmadığını zannederek. Bu kurumlar ve kontroller iyi ki varlar; sizin anlayacağınız.
Öyle ya, kontrol olmazsa, adam koca koca harflerle yazar, koca koca fotoğraflar kullanır gazeteyi doldurur. Yerel gazeteyim diye piyasaya çıkar, reklâm ve îlân alır, haberleri ve yazıları hep internetten indirir. Memleketin bir meselesine parmak basma ihtiyâcı duymaz. 15-20 gazete basar. İlgili yerlere verir. İlan hakkını kullanır, karşılığını alır ama gazete nerde? Bâyilerde satılıyor mu? Halkın haberi var mı? Yok! resmiyette var mı, var?! Hani nerede, şu bâyiden bir tane alalım; yok! İşte böyle olmuyor.
Devlet gazetelere ilan, reklâm veriyor ama, millete de hizmet etmesini istiyor. Bunun için de kıstaslar belirlemiş. Çok da iyi etmiş. Aksi takdirde, gazetecilik diye kepazelik alır başını giderdi. Devlet kontrol ediyor, daha çok satmamızı istiyor, faydalı şeyler yazmaya yönlendiriyor. Biz bundan son derece memnunuz. Çünkü, gâyemiz sonuçta hizmet. Bunda da samîmî olduğumuzu, paradan öte ideallerimizin bulunduğunu söylüyoruz.
OKUYUCULARIMIZ ve BİZ
Sizler ne düşünüyorsunuz bilemem. Siz de öyle mi görüyorsunuz, yoksa başka türlü mü? Doğrusu, okuyucularımızdan olumlu ya da olumsuz pek tepki almadığımız için, kendi bildiğimize göre ve basın-yayın kânunlarına göre devam edip gidiyoruz. Aslında, tepkiler gelse, biz de talep ve değerlendirmelere göre muhtevâ çeşitlendirmesi cihetine gideriz. Bunu sizlerden bekliyoruz.
Bunu yapmakla sizler de, yöremizin kültür, basın-yayın hayâtına katkıda bulunmuş olacaksınız yâni. Meselâ, bu köşe için söylemek gerekirse, biz el yordamıyla, günün akışına ve gönlümüzün nakışına göre, ama aslâ lâf olsun diye değil, faydalı olabilecek az ya da çok kırıntılar da bulunsun ölçüsüyle yazmaya çalışıyoruz. Bâzen, lüzumsuzluk mu ediyoruz? Alâkasız ve faydasız şeyler mi yazıyoruz? Mâlâyânîye mi kaçıyoruz. Harmanda size göre hiç çeç çıkmıyor mu? Öyle olduğunu düşünürsek, sizin beklentileriniz ne? Gerçekten, bunları duymak istiyoruz. Bu anlamda sizden yardım bekliyoruz.
Sevgili okurlar. Sizinle paylaşmak istediğim daha çok şeyler vardı. Dün, bir köy turu yaptık. Ziyâretlerde bulunduk. Fotoğraflar çektik. İzlenimler edindik. Gözlemler yaptık. Mâlum; köy bereket demek. ancak, dünü de yarına bırakalım inşâllâh. Çok olağanüstü bir gündem olmazsa, yarın, Pazar günü köy bohçasına toparladıklarımızdan bir şeylerle huzûrunuzda olmaya çalışacağız.
Hayırlı haftalar, güzel günler; sevdiklerinizle berâber, mutlu gelecekler,
kutlu hareketler ve de sonsuz bereketler dilek ve temennîsiyle ves’selâm…
ORDU HAYAT GAZETESİ
05.12.2010