Nuri KAHRAMAN - Anasayfa
  - Arşiv
     - MIZRAP 2010, (MIZRAP 2010)
GİTMELERİN TATİLİ YOK...
1165 defa okundu,

GİTMELERİN TATİLİ YOK...

Evet, dünyâ bir gidişten ve yolculuklardan ibâret aslında. Bana, duran bir şey gösterebilir misiniz? Bir şey gösterin ki, gitmiyor ve de en son bitmiyor, ya da bitmeyecek olsun. Herkes, her şey gidiyor sevgili okurlar. Dağ gidiyor, taş gidiyor; Ay gidiyor, dünyâ gidiyor, güneş de! İnsanoğlu geldim zannediyor, ama çoğu defâ gitmek için geldiğini, durduğunu zannettiği noktada da hep gitmekte olduğunu unutuveriyor.

Her neyse, inşâllâh bizler, bu dünyâda, Efendimizin (SAV) buyurduğu gibi bir “garip yolcu” şuuruyla yaşar, hicret hassâsiyetiyle yol alır ve sonuçta sonsuz medînemize ulaşanlardan oluruz. Geleceğe böyle bakabildiğimiz ve hayâtı bu ikrarla sürdürmeye gayret ettiğimiz zaman, gerideki her şey teferruattan ibâret kalabiliyor.

GİDENLER ve KALANLAR

Bu haftayı da yine hüzünlü haberlerle kapadık sevgili okurlar. Ayhan ÖZDOĞRU hocamıza tâziyeye gittiğimiz geçen günün akşamında Ulubey-Koşaca’da meydana gelen bir kazâ, Ordu’muzun acılar sürecinin devam ettiğini gösteriyordu. Arabasının 250 m.lik uçuruma yuvarlanması sonucu ölen 3 çocuktan 2’si kendi çocuğu olan şoför; “Keşke ben ölseydim de çocuklar yaşasaydı. Bu günleri görmeseydim!” diyor. Ayhan Bey Hocamız da; “Eğer Ufuk ölmeseydi, böyle bir sonuçtan sonra yaşayamazdı. Çok ince düşünceli, duygulu bir çocuktu. Sebebiyet verdiğini düşüneceği bu elîm kazâ sebebiyle vicdan azâbından kahr’olurdu!” şeklinde konuşuyor.

Neresinden bakılırsa bakılsın çok zor. Evlat acısı, elbetteki hiçbir şeye benzemez. Rabbimiz kimselere göstermesin. Bir imtihan olarak gösterirse de, sabrını en güzeliyle versin de; sonuçta bizleri sevdiklerimizle berâber, Efendimiz (SAV) in livâul’hamd sancağı altında buluştursun. Âmin. Ayhan Bey Hocamızın da ifâde ettiği gibi, bundan başka bir ümîdimiz ve de tesellî kaynağımız yok.

Her yatsıdan sonra okuduğumuz “ÂmenerRasûlü” de geçtiği gibi, hep duâ etmemiz lâzım: “Rabbimiz, tâkat getiremeyeceğimiz şeyi yükleme bize!” diye. Hep duâ etmeli, niyâzı elden bırakmamalıyız sevgili okurlar.

YILLAR SONRA ŞEYHLER DİYÂRINDA

Cumartesi gün öğle namazını Ulubey Şıhlar Köyü’nde kıldık. Ardından da Ordu Devlet Hastânesi Emekli Saymanlarından Yaşar EKER(61) Ağabey’in cenâze namazını. Geliş sebebimiz de buydu zâten. Allâh(CC) ganî ganî rahmet eylesin. Son iki aydır yaşadığı yoğun hastalık günlerinin sonunda Rahmet-i Rahmân’a kavuştu. Kalabalık bir cemaati vardı. Makâmı Cennet olsun. Âmin.

Şıhlar’a gitmeyeli epey oldu. Biraz da nostalji yaşamış olduk. Mâlum, önceleri, Sıtkı ÇEBİ, Câvid KALPAKLIOĞLU Ağabeylerin hayâtta olduğu günlerde, bizlerin de hep berâber katılmaya çalıştığımız Şeyh Abdullâh’ı Anma Törenleri yapılıyordu. Aynı zamanda, Muzaffer GÜNAY arkadaşımızn yönetiminde, hep birlikte TYB Ordu Şûbesi olarak TARLADAN SOFRAYA SU DEĞİRMENLERİ adlı belgeseli çekerken de, SARPDERE çevresindeki bu yörelerde çok dolaşmıştık. Bunlar hep gözümüzün önünde canlandı. Şeyh Abdullâh’ın değirmenine de gitmiştik hattâ.

İnsanlar zenginleştikçe böyle şeylere daha ilgi duymaz oluyorlar artık. Çünkü, işleri çoğalıyor. Dünyâ meşgaleleri artıyor. Dünyâ güzelleştikçe âhiret uzaklaşıyor gibi algılanıyor. Her şeye hemen ulaşan ve işlerini gerek maddeten gerekse siyâseten bir şekilde yürüten insanlar, mânevî, kültürel boyutu olan bu ve benzeri işleri göz ardı etmeye başlıyorlar. Hattâ, âhiret işlerini bile bir şekilde halledebileceklerini vehmetme durumları yaşıyorlar. Hâlbu ki, zenginleştikçe, imkânlar iyileştikçe onun bedelleri, zekâtı ve toplumsal yükümlülükleri de daha bir çoğalıyor.

 MEZARLAR, MANZARALAR ve NAZARLAR…

 

Şıhlar Köyü ve köylüleri şu an Ordu’nun hem ekonomi hem de siyâset olarak en popüler işadamlarına sâhip bir köy. Ama, bana sorarsanız, eski popüler günlerini arıyor. O günlerin coşku, heyecan ve mâneviyâtını. Kültürel faaliyetleri ve vefâyı özlüyor. Toprağın altındakiler, kendilerine Kur’ân okuyacak, Fâtihâlar gönderecek hayrül’halef evlâtlarının yollarını gözlüyor. Bir gözlem olarak, arz olunur.

Gerçi, köy ve dolayısıyla mezarlık çok gelişmiş. Yeni lüks evler, villalar. Mezarlar hep mermer. Yazılar, süslemeler, edebiyâtlar o biçim. Her biri bir fakirin yıllık ihtiyaçlarını karşılayacak kadar mutantan. Hele, mezarlığın çevresinde grup grup âile mezarları, ayrı ayrı mahalleler gibi. Şimdi hemen hemen bütün köyler böyle. Yüce Mevlâ bizleri, mezarların dışları kadar içlerini de îmar etme hassâsiyetiyle yaşayanlardan eylesin. Âmin.

KİMİ MAKBERE, KİMİ ASKERE

Bir de askerler gidiyor bu sıra. Hepsi bizim yavrularımız, ciğerpârelerimiz. Yolları ve bahtları açık olsun. Akşamları otobüs terminâlleri ana-baba günü. Biz de ilk defâ olmak üzere ve iki yeğenimizi birden dün askere uğurladık. Biri Mehmet Âkif ŞENSOY; İzmir’e jandarma olarak gitti, diğeri de Göktuğ KAHRAMAN, Malatya’ya istihkâmcı. “Rabbim sizleri iyi insanlarla karşılaştırsın!” diye duâ ederek uğurladık onları. Önemli olan da bu. Zîra, çevrende iyi insanlar olduktan sonra her yer güzel. Kötü insanlarla saraylar da zindân olur.

Yeğenlerimle, Türk Milleti’ne mahsus özel ve geleneksel bir poz olarak, ellerimi omuzlarına atmak sûretiyle  bir fotoğraf çektireyim dedim. Ama, adamların ikisi de asker gibi asker! Aralarında askıda kaldım. Allâh, hepimizin yavrularını kem gözlerden korusun. Dünyâda da, âhirette de iyilerle karşılaştırsın hepimizi, çocuklarımızı, ümmet-i muhammedin tüm göz nurlarını sevgili okurlar.

Ölenlere ganî ganî rahmetler, kalanlara da en güzelinden bol bol sabırlar diliyoruz.

Askerlerimizin de sıkıntıları az, teskeresi tez olsun. Bekleyenlerinin yüzleri gülsün.

Rabbim cümlemizin, hayat askerliğini, vazîfelerini ve terhisini de hayırlı eylesin.

Dünyâ gurbetindeki hicretlerimizin sonunda vardığımız nihâî noktayı da,

Efendimiz(SAV)in ebedî medînesi eylesin ves’selâm…

 

ORDU HAYAT GAZETESİ

12.12.2010