MÜNEVVER AYAŞLI AVRUPALI MIYDI?
Her ne kadar hicrî yeni bir yıla girmiş olsak, Muharrem ve Aşûre günlerini yaşasak ta, dönüşleri, ziyâretleri, hurma ve zemzemleriyle Hacc’ın gündemimizdeki sıcak yeri devam ediyor. Zâten, takvim olarak da zaman dilimleri birbirine yakın ve de süreç olarak iç içe.
Bu gün, bu bağlamda, bir değerimizle buluşturup tanıştıracağız sizi. O, eli öpülesi bir Münevver. Hem adı da öyle. Ayaşlı soyadını, Viyana Büyükelçisi Sadullah Paşa'nın oğlu Nusret Bey’le evlendikten sonra almış.
Selanik’de 1906’da doğan Münevver Hanım, babasının görevi sebebiyle Osmanlı İmparatorluğu'nun şarktan garba çeşitli bölgelerini gezdi. Arapça ve Farsça öğrendi. Şark dillerini öğrendiği okulların yanında Alman Okulu ve Fransa'da College de France gibi okullarda da eğitim gördü. Bu arada, doğu bilimlerinde otorite olan ünlü şarkiyâtçı Massignon’dan Tasavvuf dersleri aldı.
Münevver Ayaşlı, Osmanlı Coğrafyasının yetiştirdiği ünlü romancı ve yazarlarımızdan olup, eserlerinde kültür, medeniyet ve sosyal hayâtımızın geniş manzaraları, imparatorluktan Cumhûriyet’e geçiş sürecindeki gözlemlerin ifâdesi olan duygu, düşünce ve değerlendirmeleri yer almaktadır. Yazıları, yaşadıkları, gördükleri ve hissettiklerinin bir dökümü niteliğinde olan Münevver Ayaşlı, günlük gazete yazıları da yazmıştır.
PERTEV BEYLERLE TANIŞIYOR MUSUNUZ?
Münevver Ayaşlı, Roman olarak Pertev Bey başlığı altında ve bir dizi niteliğinde 3 eser vermiştir. Ki, bu kitaplarla ta İmam-Hatip Okulu yıllarında tanışmıştık. Bizim zamanımızda pek şimdiki gibi öyle nâmuslu romanlar yoktu. Bu sağduyulu romanları ilgiyle okumuştuk. O zamanki kapakları bile gözümün önünde. Adları; 1- Pertev Bey'in Üç Kızı, 2- Pertev Beyi'in İki Kızı, 3- Pertev Bey'in Torunları
Yazarımızın,1975’de de hâtıraları yayınlandı Dersaadet adıyle. Ondan bir-kaç yıl önce Ondokuzuncu Asır’ı yazmıştı târih diliyle. Bir de; İşittiklerim Gördüklerim Bildiklerim adlı tanıdıklarının portreleri niteliğinde bir eseri yayınlandı. Diğer eserleri; Teşrîn-iSânî ve Ötesi, Rumeli ve Muhteşem İstanbul. Ayrıca, yazarın portre yazılarından derlenen, 51 isme yer verdiği Haminnenin Suret Aynası adlı kitap var. Geçtiğimiz yıllarda TİMAŞ yayınları arasında çıktı.
Kısaca bu isim, kültür ve edebiyatımızın mazbut isimlerinden. Târih ve kültürümüzün lezzetini tatmak isteyenler, akıcı bir uslûp taşıyan bu kitapları tereddütsüz ve severek okuyabilirler. Münevver Ayaşlı, müktesebâtımızın mazbut isimlerindendir. İmzası olan her yerde çekinmeden dolaşabilirsiniz. Osmanlı iklîminin havasını soluyabilirsiniz. Allâh’a sonsuz şükürler olsun ki, o ve benzeri yazarlarımızın kitaplarını bulabilmemiz mümkün.
Sözü yine, Hacc konuları ekseninde sıkça yaptığım gibi, Vehbi VAKKASOĞLU’ya bırakacağım. O’nun, her âilede mutlakâ bulunmasını tavsiye ettiğimiz kitabından iktibas yapacağız. Böylelikle, hem Münevver Ayaşlı ve yaşadığı dönemleri tanıma, hem de his dünyâlarını günümüzle karşılaştırma imkânını elde edeceğiz. İşte, mezkûr kitaptan satırlar:
HAMİNNE, NEDEN HACCA GİTMEK İSTEMEDİ?
“Benim haysiyetli Hacı Annem Münevver Ayaşlı ise, yıllar yılı imkânı müsait olmasına ve yollar açık bulunmasına rağmen hac yapmamıştı.
“-Niçin hacca gitmiyorsunuz?” diyenlere de şu cevabı vermişti:
“-Ben, Devlet-i Aliye devri çocuğuyum. Babamın görevi gereği Selanik’te doğdum. Mekke Medine’de, Lübnan’da okudum. Dolayısiyle de mukaddes topraklara benim çocukluğumda büyükelçi değil idareci gönderilirdi. Oralar sınırlarımızın içindeydi. Şimdi Mekke’ye, Medine’ye pasaportla gitmek zoruma gidiyor, ağır ve acı geliyor bana. Kaldırın pasaportu, vizeyi, hemen düşerim yollara…”
Tabii ki, daha sonra, harika bir tarzda hac farizasını da ifa etti ama, rahmetli bu sözleriyle bize bir mesaj vermek istiyordu. Umarım, bu mesajı hacca ve umreye giden her mü’min alabilir ve daha dün denecek yakın bir zamanda milletimizin yaşadıklarını, gerekli dersleri çıkararak bir daha hatırlar. Buna mecburuz. Çünkü giderek hafızasız bir millet oluyoruz. Ben söze, “Haccın yasaklandığı günlerdeydi” diye başlayınca, az buçuk mürekkep yalamış olanlar bile, hayretler içinde:
“-Allah Allah, bu ülkede hac da mı yasaklanmıştı” diyorlar.
Hac ve umre yapabildiğimiz için daha çok şükredelim ve unutmayalım ki, dünü bilmeyenin geleceği aydınlık olamaz!”
Sevgili dostlar; bugünlere çok şükür. Kâlpler zâten ayrılmamışken, aradaki sınırlar da gitgide anlamını yitiriyor görüldüğü gibi. Rabbimiz bizlere bu günleri gösterdi. Ama, yukardaki duâ niteliğindeki değerlendirme ve duyguların bu sonuçta etkisi var muhakkak. Öyleyse bizler de, hiçbir zaman ümitsiz olmadan, iyimser duygularımızı geliştirelim, ama bunları eylemlerle de pekiştirmeye çalışalım.
Sevgili okurlar! Cumâlarımız mübârek, tek söz-iş, yol-iz ölçümüz “gerçek” olsun.
Yüreklerimiz, Kitap, Sünnet aşkı, târih, kültür, medeniyet, hizmet sevdâsı,
millî-mânevî değerlerimizin ilgi, alâka ve muhabbetiyle dolsun ves’selâm…
ORDU HAYAT GAZETESİ
16.12.2010