Nuri KAHRAMAN - Anasayfa
  - Arşiv
     - MIZRAP 2010, (MIZRAP 2010)
SÖZÜMÜZ GAYRA, HAYRA DEĞİL
1184 defa okundu,

SÖZÜMÜZ GAYR’A, HAYR’A DEĞİL!

         Sn. Ali Bey Ağabey. Sizin yazılarınızı her gün okumaya çalışıyorum. Sizi izliyorum.  Gönlünüzden akıp gelen cümlelerinizi zevkle okuyoruz. Ama, bâzen bu duygularınız sele dönüşüyor. Bilhassa bizim gibi şiirle ilgilenenlerde olduğu ve de sizin benimle ilgili son yazınızda en çarpıcı örneği görüldüğü gibi.

Meğer biz, Köprübaşlarında dolaşırken köprünün altları taşmış, Bülbül Deresi Melet Irmağını aşmış! Biz, güzelim Güzelordu’nun etrafında paravanlardaki manzaralara kapılıp gitmişken, köprünün altından çok sular akmış,  derken, dalgalarla mücâdele durumunda kalmışım da haberim yok! Ve işte şimdi uğraşıp duruyorum!

Lâfın gelişi bir yana, sizin tarafınızdan böylesine izlenmekten son derece memnun olduğumu bilmelisiniz. Biz niye yazıyoruz ki? Başta, okunsun diye! Ne kadar çok kişi okursa o kadar memnun oluyoruz.

Dikkât etmeme rağmen son yazınızı kaçırmışım. Fakat, yazı bir yerde konuşulmuş. Kulağıma geldi. Akşam eve geldiğimde ordugazete.com’a baktım. Sağolsun, Nuh KIRCA Bey oraya almış yazınızı. Yazının baş kısmında üç nokta var. Sanırım, yazınızın bütününü koymamış. Yalnızca, benimle ilgili bölümü almış olmalı.

CEVAPLAR YAZIDA MÜNDEMİÇ

O yazıyı ve sonra da kendi yazımı tekrar okudum ve düşündüm ki, siz benim yazımı ya dikkâtli okumadınız, ya da istediğiniz kısımları aldınız. Çünkü, sizin kafanıza takılıp ta bana yönelttiğiniz tüm soruların cevâbı yazının içinde var.

Bir defâ, bizim hayır sâhipleriyle bir alıp veremediğimizin olmadığını orada söyledik. Hattâ, dün akşam Lütfi Amcayla yan yana tevâfuk ettik yatsı namazında. Problem yok. Söz konusu bile olmadı. Olmayacaktır da. Zîrâ biz, Güzelordu ekseninde Ordu’nun daha güzel ve yaşanılır olması adına, geneline dâir duygu ve düşüncelerimizi ortaya koyduk, o kadar. Kimseyi de rencîde diye bir temâyülümüz olmadı. Her neyse. Takdir sizin.

Sonra, biz Güzelordu ile ilgili, inşaat kararlaştırılmadan çok önceleri de yazılar yazdık. Ayrıca, bir yıl da olsa orada okuduğum için kendimi biraz da Güzelordulu sayıyorum. Burayla öteden beri ilgileniyorum ve yazılar yazıyorum. Siz onları görmemiş olmalısınız. Gazetemizin arşivinden ya da internetten bakılabilir.

CUMHÛRİYET, GÜZELORDU.

Ben şimdi burada, keşke Cumhûriyet Meydanı’ndaki Merkez Ortaokulu ve yanındaki ilkokulun yerine devâsâ bir okul yapılsaydı desem hoşa gider mi? Uygun mudur? Yapılsa bal gibi olurdu. Alışır giderdik hem de! Ama, böylesi daha iyi değil mi? Böyle bir meydana ihtiyâcı yok muydu Ordu’nun?!

Gerçi biz o zaman, okulun mevcut hâliyle kalıp, restore edilerek bir kültür merkezi yapılması fikrini savunuyorduk. Sanırım o zaman, bunu biraz da, yerine daha büyüklerinin binâ edileceğinden endîşe duyduğumuz için yapmıştık. Bu görüşlerimizi deklare de ettik. Hattâ şiir diliyle ifâde ettik bunu. Çok da güzel olmuştu. Belki bir gün bu sütunlara da alırız bir vesîleyle. Demek istediğim; biz söyleyeceğiz, vatandaş da değerlendirecek. Sonuçta karar büyüklerin. Herkes görevini yapacak.

Bana sorarsanız, Ordu’nun o zamanki durumunda orası neyse, bu gün yaklaşık 20 sene sonra, Güzelordu’nun olduğu yer de hemen hemen aynı konumda. O zamandan bu zamana nüfus neredeyse ikiye katlandı. Kentin merkezi de doğuya doğru kayıyor. Merkez Ortaokulu’na yer bulundu. İstense buna da bulunabilirdi. Bulunamıyorsa, o zaman da, gerçekten kentin plânlanmasında sorun büyük demektir.

GÜFTE ve BESTE

Ali Ağabey! İşin aslına bakarsanız, ben o yazımın başında da belirttiğim gibi, benim yaptığım biraz, pişmiş aşa su katmak gibi oldu. Belki yanlıştı. Ama, endişeye, yarı argo ifâdelerle olayı dramatize etmeye gerek yok. Bizim ağzımıza bakan kim ki zâten? Her kes işini biliyor. Kimseye aldırmıyor. Bizim sözlerimiz onlar için, kendi şarkılarının ara nağmesi gibi bir şey. Ne güfte değişiyor, ne de beste!

Vakıf İşhanı öyle. Meselâ Belediye. Kamuoyuna yansıdığı kadarıyle, gündemdeki teleferik konusunda ilgili devlet birimlerini bile kaale alıp ta sağlam yapmamış işini. Şimdi sıkıntı yaşıyor. Bizi kim ciddîye alır ki?! Yazdıklarımızın yaptırımı da yok. Müsâde edilsin de duygu ve düşünce kırıntılarımızı olsun dillendirebilelim hiç olmazsa.

SIKINTI NEREDE?

Şu kente Boztepe’den bakmayan yok. Bu kadar güzel yerleşim alanına sâhip kaç kent var Karadeniz’de? Hattâ Türkiye’de? Peki, buradan daha berbat yapılaşma, nerde var? Bunu sâdece Belediye için söylediğimizi düşünmeyin lütfen. Bu kentte bir türlü mâkul bir irâde teşekkül etmiyor. Sıkıntı burada.

Kimi o yana çekiyor, kimi bu yana. Oturup baş başa verelim de, şunu şurdan alalım, şunu şuraya koyalım da şu işi en mâkul şekliyle çözümleyelim, güzel bir şehir kompozisyonu oluşturalım diye ortaklaşa bir dert, bir akıl yürütme pozisyon ve irâdesi yok. Asıl mesele bu.

Bir de, düşünüyorum da, bize, gereksiz görünen bu ve benzeri şeyleri yazdıran sebebin arka plânında, boncuk gibi olması gereken bir kentte yaşadığımız bunca sıkıntıların anlamsızlığıdır. Onlara bir serzeniştir. Bu yapılanların, bundan sonra olacakların da habercisi olma niteliği taşımasıdır. Derdimiz bu. Yoksa, kimsenin hayrına engel, uğruna çengel değiliz.

Sevgili okurlar. Yazıya bakıp ta ortada bir problem olduğunu düşünmeyin. Ali Öztürk Bey’e, bu vesîleyle düşüncelerimizi vuzûha kavuşturma imkânı verdiği için teşekkür ediyorum. O da, biz de samîmî düşüncelerimizi yazıyoruz. Güzelordu yolunda. Bülbül Deresi akıyor. İnsanlar işinde-gücünde ve de her kes kendi işine bakıyor…

Velhâsıl, Ali Ağabey; bu işin içinde ne para var, ne ticâret! Ve hattâ ne de siyâset!

Mâdem yazdınız, ben de yazdım. Durumlar da kısaca bundan ibâret; ves’selâm…

 

ORDU HAYAT GAZETESİ

19.12.2010